Demokratik anayasa zamanı!
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Demokratik anayasa zamanı!

08.07.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Yeni rejim 12 Eylül 2010 tarihli anayasa değişikliğinden sonra, dokuz yıldır uygulanıyor. Sonuçta elde kalan tümüyle çürüyen siyasal yapı.

Türkiye her gün yeniden kanıtlandığı gibi çok ağır bir özgürleşme sancısı çekiyor. Hastalığın düzelmesi için de yeni bir anayasal düzenleme gerekiyor.
Adı bir türlü konulamayan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi-CHS de denilen Başkanlık Rejimi son bir yıl boyunca tam olarak uygulandı.
Ancak, rejim 12 Eylül 2010 tarihli anayasa değişikliğinden sonra, dokuz yıldır uygulanıyor. Bu nedenle denilebilir ki, adı dışında bilinmedik yönü kalmadı. Sonuçta elde kalan, hak ve özgürlüklere getirilen aşırı ve ağır sınırlamalar; bütçe hakkı bile olmayan bağımlı bir yasama; siyasetin elinde oyuncağa dönüşen yargı; bir kişiye bağımlı ve etkin çalışmayan kamu kurumları; Suriye bataklığına saplanan bir dış politika; yeteneklilerin değil, yakınların atandığı bir kamu bürokrasisi; bir ahtapot gibi emekçilerin kazanılmış haklarına göz diken bir yönetim anlayışı; üretimsizliği, işsizliği ve enflasyonu ile bir türlü düzeltilemeyen bir ekonomi ve tümüyle çürüyen bir siyasal yapıdır.
Son günlerde, Japonya’dan kadın üniversitesi ithali saçmalığından, rejimin siyasi karşıtlarının FETÖ’cü olarak suçlanmalarına, oradan, Çorlu tren kazası davasında tıkanan yargıya ya da bir taraftan ekonomi düzeliyor denilirken bir taraftan da hiçbir gerekçe gösterilmeden Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesine uzanan olumsuzluklar ve yıkımlar daha fazla yaşanmamalıdır.
Türkiye, 150 yıllık bir anayasa deneyimi ile hak ve özgürlüklerin evrensel düzlemdeki son gelişmelerini parlamenter rejimi esas alan çağdaş bir anayasada bir araya getirebilir.
Yeni anayasa, egemenliğin kaynağının gerçek anlamda ulus olduğuna dayalı bir yasama, tam anlamıyla bağımsız ve tarafsız bir yargı; denetlenen ve gücü dengelenen bir yürütme erki üçlüsünün üzerinde yapılanmayı ve kurumlaşmayı esas alması gerekir.
Bu üçlünün sağlıklı bir biçimde yeniden doğumu için, daha önce gerçekleştirilmesi gereken, çok önemli olmazsa olmaz noktalar var. Bunları kısaca özetleyelim.
Türkiye demokrasisinin gerçekten en büyük eksiği, siyasal katılımın 4-5 yılda bir sandığa gitmeye indirgenmiş olmasıdır. Oysa gerçek demokrasi sandık öncesinde yaşanır; sandık sonuçtur. Siyasal katılımın kilidi adayların, seçimden önce kamuoyunun karşısına çıkması ve parti üyelerinin oylarıyla belirlenmesi ile açılabilir.
Bugün, neredeyse tümüyle siyasi partilerin genel başkanlarının tekelinde olan adayları belirleme süreci, kesin bir ilke olarak, siyasi partilerin üyelerinin ve giderek tüm halkın katılımı ile gerçekleştirilmelidir. Demokrasi olacaksa, aday saptanmalarının mutlaka katılımcı kılınması anayasal bir zorunluluk olmalıdır. Bu yapılmazsa gerçek seçmen parti genel başkanı oluyor. Allah söyletti denir ya; iki gün önce Başkan ve AKP Genel Başkanı Erdoğan kendi milletvekillerini, mesleği askerlik olan anlamına gelen muvazzaf adlandırıyor; bir gerçeği dile getiriyordu.

Bölgelerarası eşitlik
Anayasanın, özgürlük, eşitlik, barış ve dayanışma amaçlarının gerçekleşmesi için ülkenin tüm illerinin egemenliğin kaynağı olan yasama organında eşit ağırlıkta temsil edilmesi gerekir.
Binlerce yıl önce bu topraklarda başkenti Patara olan Frigya Krallığı’nda uygulanan ve çağdaş anayasalara örnek olan uygulama var. Buna göre her ilin eşit sayıda temsilcisinin yer aldığı, adına çoğu zaman senato da denilen bir meclis oluşturulmalıdır. Bugün için Türkiye’nin 81 ili var; her ilden iki senatör seçilmesi sonucu 162 senatörden oluşan ayrı bir Meclis oluşturulmalıdır. Bu sayı gereksiz yere şişirilerek 600 olan milletvekili sayısından çıkarılırsa geriye illere nüfus büyüklüğüne göre dağıtılacak 438 milletvekilliği kalır ki, bu da sayı olarak yasamanın diğer kanadı için fazlasıyla yeterlidir.

Barajsız seçim
Yasama meclislerinde milli iradenin tam olarak yer bulması için seçim sistemi kesinlikle barajsız olmalı; tüm siyasal partiler aldıkları oy oranında Meclisler’de yer alabilmesidir.
Ülke siyasetinin doğruluk, dürüstlük ve erdem değerleriyle güçlendirilmesi için öncelikle, tümüyle özgür basın-yayın; güçlü sendikacılık, siyasette katılım ve bunlara eşlik edecek duyarlı kamuoyu gereklidir.
Daha dar kapsamda siyasetin bir rant ya da çıkar kapısı olmaktan kurtulması amacıyla siyasetin finansmanı ve siyasetçinin maaşı, açık ve belli anayasal kurallara bağlanmalıdır.
Çünkü rejim, kamu finansmanı tarafıyla da topluma karşı tam anlamıyla duyarsızdır. Saray’ın hiçbir demokratik ülkede görülemeyecek keyfi harcamaları; kamu ihale sisteminin, kâr garantili, üstelik çağrılı ihaleye dönüşmüş olması; siyasetin parasal olarak da ahlak değerlerini de yok etmesi bütçe hakkının başkana bırakılmış olması rejimin, anayasa ile kapatılması gereken parasal kara delikleridir.
Siyasette maaşlara gelince AKP anlayışının halkın vergilerinden oluşan kamu finansmanına bakışı geçen hafta sıradan bir örnekle yaşandı. Gerekli olup olmadığı kamuoyuna açıklanmadan geçen hafta oluşturulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu- YİK üyelerinin, daha ilk toplantılarında maaşlarını yüzde 40 artırmaları, işçi ve memur emeklisine yüzde 5-6 gibi bir maaş artışı yapıldığı bir ortamda, siyasetin toplumsal duyarsızlığının eşi bulunmaz bir örneğidir. Hele de YİK üyelerinden Bülent Arınç’ın, maaşlarına yönelik eleştiri yapanları, “Edepsizler, maaşımızı konuşmak size mi kaldı” diye aşağılaması, Başkanlık rejiminin siyaset-para ilişkilerinin çok net bir özetidir.
Sonuç olarak, rejimin MR’sinin çekilmesiyle revizyonun, yeniden değerlendirilerek eksiklerinin giderilmesi, AKP’den ayrılanların yeni parti kurmalarının beklenilmesi tam bir aymazlık ve toplumsal oyalanmadan başka bir şey değildir. Yukarıda özetlenen temeller üzerinde başta düşünce özgürlüğü olmak üzere, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, yargının tamamını siyasetin esiri olmaktan kurtaran, sendikal hakları, üniversite özerkliğini güçlü bir biçimde içeren, eşit yurttaşlığı ve toplumsal barışı ilke edinen, tam katılıma dayanan, siyasetin finansmanını açıklığa kavuşturan bir anayasa, bir an önce yapılmalıdır.

Prof. Dr. Yakup KEPENEK 

Yazarın Son Yazıları

Yeni bir tür: ‘Barrack-us’ - Dr. Çiğdem Bayraktar Ör

“Devletler arasındaki çıkarları uzlaştırma sanatı” olarak tarif edilen diplomasiyle ülkelerarası diyalogun yapılandırılmasında; bir devletin kimi, nereye, ne zaman gönderdiği son derece önemlidir.

Devamını Oku
15.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025