Barış Doster

Ekonomide büyüme mi, kalkınma mı?

15 Aralık 2021 Çarşamba

Herkes, Türk Lirası’nın ABD Doları karşısında değer kaybını, hayat pahalılığını, işsizliği, katlanan borçları, faiz oranlarını, asgari ücreti konuşurken, yeni atanan Hazine ve Maliye Bakanı umutlu. İyimser mesajlar veriyor. Başaramazsa, üzüleceğini söylüyor. Bir patron olarak da kaybedeceğini belirtiyor.  

Malum, yeni bakan ağa torunu, ağa oğlu. Kamu yönetimi alanında doktorası olan bir patron, işveren. Hayata da kendi sınıfsal penceresinden bakıyor doğal olarak. Çünkü ekonomi denince her ne kadar sayılar, istatistikler, oranlar öne çıksa da özünde sınıf ilişkilerini konuşuruz. Türkiye’de son 40 yıldır ekonomide rant, repo, faiz, borsa ve dövizi konuşsak da asıl konuştuğumuz üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkileridir. Kaynağı kimden, nasıl, ne kadar toplayıp, öncelikle kim için kullanacağımızdır.  

Biliyoruz, ülkemizde toplanan verginin önemli bölümü, borçların faizine gidiyor. Borcu kapatmaktan öte, o borcun faizine harcanan bütçe için, “faiz bütçesi” diyoruz. Faiz ödemeleri artarken devletin yatırımları azalıyor. Liberal iktisatçılar, salt ekonomik göstergeler üzerinden yorum yapıp büyüme oranlarını öne çıkardıklarından, niceliğin altını çizdiklerinden, ekonominin asıl konuşmamız gereken toplumsal, sınıfsal yönünü, sağlıklı, sürdürülebilir, bütüncül kalkınmayı, yani nitelik boyutunu konuşamıyoruz. Parasal genişlemenin, derde derman olmadığını; önemli olanın büyüme değil, kalkınma olduğunu tartışamıyoruz bir türlü.  

MODEL İTHAL EDİLEMEZ  

Bu şartlar altında Türkiye; geçmişte, neyi nasıl başardığını hatırlamak yerine, “Çin Modeli” adı verilen, yüksek döviz kuruna, ucuz emeğe dayalı bir modeli tartışıyor. Böylece ithalatın artması amaçlanıyor. Avrupa’nın, Çin’den vazgeçerek ondan aldığı malları Türkiye’den alması hedefleniyor. Oysa ne Çin ve Türkiye kıyaslanabilir ne de Türkiye Çin’den model ithal edebilir. 

Dahası var. Ekonomi; sadece parasal büyüklükle, borçlanma kapasitesiyle, borcun döndürülmesiyle, içeride ve dışarıda mikro ve makro ölçekte kredi bulabilme kabiliyetiyle açıklanamaz. Üretimin niteliği, süreci, hızı, doğal çevreyle uyumu yanında, üretenlerin yani emekçilerin geliri, refahı, alım gücü, eğitim durumu, mesleki tatmini, sigortalı ve sendikalı olup olmadıkları da önemlidir. Mülkiyet ilişkileri, gelir dağılımı adaleti konuşulmadan, ekonomi konuşulmaz.  

Büyüme ve kalkınma farklıdır. Her büyüme mutlaka, her zaman, ille de kalkınmayı beraberinde getirmez. Örneğin ABD; dünyanın en büyük ekonomisidir ama gelir dağılımındaki uçurumun en derin olduğu ülkelerdendir aynı zamanda. Dünyanın en zenginlerinin yaşadığı semtlerin birkaç kilometre ötesinde binlerce insan sokakta yaşar. ABD Nüfus Bürosu verilerine göre, 2020 yılında ülkedeki yoksul sayısı, 37.2 milyona ulaşmıştır. ABD Tarım Bakanlığı verilerine göre ise 2008 yılında, ülkede 50 milyon insan açlıkla boğuşmuştur.  

 Kısacası, ekonomi; sınıf gerçeğinden kopuk tartışılmaz. Çünkü konuştuklarımız sayı değildir, insandır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları