Celal Üster

Behey gafil...

02 Ocak 2017 Pazartesi

Eskiden böyle olaylarla karşılaştığımızda acı acı gülümserdim. Sonraları yüreğimin acısından yükselen bir kahkaha patlatır olmuştum. Artık cinlerim ayağa kalkıyor, ama sessizce izliyorum olan biteni. Patladı patlayacak bir sessizlik içinde...
Adamın birinin, Fazıl Say’ın İzmir’de, Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki konserine elinde satırla saldırdığını, “Bu konser yapılamaz!” diyerek tekbir getirdiğini öğrendiğimde de böyle oldu. Sessiz bir kaygıyla okudum haberi...
Sonra düşünmeye çalıştım. Bir adamın, ülkenin dünyadaki en saygın müzisyenlerinden birinin verdiği konsere elinde satırla tekbir getirerek saldıracak bir ruh hali ve düşünce (!) yapısı içine girebilmesi için nasıl bir ailede büyümüş, nasıl bir eğitimden geçmiş, nasıl bir toplumsal ortamda yetişmiş olması gerekir?
Bu sorunun yanıtı ya da yanıtlarını, kuşkusuz, ruhbilimciler, toplumbilimciler, hatta dinbilimciler aramalı... Böyle bir araştırma nesnellikle yapılacak olursa, yalnızca o saldırganın değil, Türkiye’nin son yıllardaki iç karartıcı haletiruhiye dolambacının ipuçlarına da ulaşılacaktır belki de.

Umurlarında değil
Bu tür saldırıların hemen hepsinde olduğu gibi, herhalde bu saldırgan da serbest bırakılmıştır. Kaldı ki, yıllardır resimlere, heykellere, konserlere karşı giderek artan sarkıntılıkların hemen hepsinde olduğu gibi, ülkeyi yönetenlerden de bir kınama bile gelmedi. Benzeri pek çok konuda olduğu gibi, Cumhuriyet gazetesi, kulturservisi.com vb. gibi duyarlı kuruluşlar dışında haber değeri bile ıskalandı.

Kayıtsızların kayıtsızlığı
Kaldı ki, şu yaşadığımız günlerde, yalnızca medyada değil pek çok alanda en çok rastlanan şey kayıtsızlık.
Albert Einstein’ın sözleri, II. Dünya Savaşı yıllarında söylenmiş olsa da, günümüze ne kadar denk düşüyor:
“Çoğu insan, dünyanın gözleri ve kulakları önünde (...) oynanmakta olan hortlaksı traji-komediyi yarı korku içinde, yarı kayıtsız izleyerek gündelik yaşamını sürdürüyor.”
Yine de, bana kalırsa en çarpıcısı, Nazi soykırımından sağ çıkan, Nobel Barış Ödüllü yazar Elie Wiesel’in söyledikleri:
“Sevginin karşıtı nefret değil kayıtsızlıktır. Sanatın karşıtı çirkinlik değil kayıtsızlıktır. İnancın karşıtı sapkınlık değil kayıtsızlıktır. Ve hayatın karşıtı ölüm değil kayıtsızlıktır.”
Bence, biz bırakalım kayıtsızları kayıtsızlıklarıyla baş başa. Değil mi ki, kayıtları kalmayacak bu dünyada...

Biraz eğlensek bari!
Fazıl Say’ın konserine satırla hamle edip tekbir getirene dönersek...
Belli ki kimsenin bir ceza vereceği yok. Dahası bu yaptığından memnunlar belli ki.
Biz de ne yapsak, biraz eğlensek mi bari!
O gafili alsak, bir odaya koysak, Ömer Hayyam mı okusak akşama kadar!
“Ey kara cübbeli, senin gündüzün gece; / Taş atma dünyayı bilmek isteyenlere. / Onlar Yaradan’ın sanatı peşindeler: / Senin aklın fikrin abdest bozan şeylerde...”
Ya da, hazır Fazıl Say Beethoven Ödülü almışken, alsak o şaşkını, bir odaya kapatsak, Beethoven’ın 32 piyano sonatını mı dinletsek! Say’ın yorumundan elbette!
Şaka bir yana! Hayyam’ın da, Beethoven’ın da ne günahı var yahu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları