Enver Aysever

Gençlik fetişizmi, bilimsel aymazlık ve hakikat!

29 Haziran 2020 Pazartesi

Almanya’da tek kullanımlık plastik malzemeler yasaklandı. Kısa süre sonra denizlerde balıktan fazla plastik bulunacağı kaygısı ve öngörüsüyle bu karar alındı. İstanbullu biri olarak, o akşam rastlantı ve hevesle, denize bakarken bunu düşündüm “Türkiye’de yaşayan biri olarak bu sorunu tartışabilir miyiz?” diye. Yaşam tükenirken, türlerin çeşitliliği hızla azalırken uğraştığımız sorunları geçirdim aklımdan. Dünyaya bilimde ne kadar katkı veriyoruz? Eğer büyük devletsek (!) tüm bu tür meselelerde söyleyecek sözümüz olması gerekir değil mi? Ama yok... Üstelik yakın gelecekte de olmayacak!

***

Özyeğin Üniversitesi Kurucu Rektörü Erhan Erkut, Erdoğan tarafından yapılan son altı atamanın bilimsel dökümünü açıkladı dün. Atanan rektörlerden dördünün yayını yok. Yani sıfır! Diğer altısı da üç makale yayımlamış sadece. Yani bu kişilerle yol yürüyecek ülke. Bu insanlar bilim üreten kurumlara yön verecek. Aslında ülkenin tek sorunu bu olmalı. Salgında gördük işte, doğru dürüst aşı, ilaç çalışması yapamıyoruz. Yetişmiş insanlarımız eksik, yeteneksiz olduğu için değil bu. Ama küre ölçeğinde laboratuvarımız bile yok. İnsanlar kişisel ısrarıyla sonuç elde ediyor. Peki, nerede ileriyiz biz? Dünyanın önde gelen İslam (!) devleti olma hususunda!

***

Bu konuda da emin değilim doğrusu ama diyelim öyle, bunun nedeni de Cumhuriyeti kuran kadroların sağlam zemininden kaynaklı. Eğer şu salgın zamanı bu ülkenin namuslu hekimleri olmasaydı felaket yaşanacaktı. Hekimler hâlâ yok edilmemiş olan, o kuruluş değerleriyle yetiştiği için başarı sağladılar. Aslında çoktan piyasalaşmış, insansız sağlık sektörümüz. Evet, ticari kuruluşlar hastaneler ve hekimler de beyaz yakalı işçiler. Büyük oranda namuslu oldukları için canları pahasına mücadele verdiler. Her mesleğin sahtekârı var. Hekimlerin büyük çoğunluğu mesleklerinin evrensel ilkelerine bağlı... Düzen ne yapıyor peki? Bu insanları sömürüyor, dövdürüyor, öldürüyor.

***

İslam devleti meselesine dönelim. Buradan nasıl övünç çıkarılır, anlamış değilim. Ancak gerçek şu: Tam da Türkiye “laiklik” çabası gösterdiği için ayrışmış, fark edilir olmuştur. Kuruluştan bu yana laiklik hayali oldu belli çevrelerin, yazık ki bunu başarmak mümkün değil. Diyanet türü devasa, işlevsiz ve güçlü siyasal araçtan kimse vazgeçmek istemiyor. Diyanet sorunu da yanlış yerden alınıyor; mesele buranın tarafsız, her inanca eşit mesafede olması değildir. Sorun varlığıdır. Diyanet yanlış kurumdur, demokrasi önünde engeldir. Hatta inanan insanları tek tipleştirmek görevi olduğu için, ayrıca inanç özgürlüğüne de zarar veriyor. Türkiye laiklik çabası gösteren, demokrasi hedefi olan geri kalmış bir ülkeydi. Şimdi, bu hedeflerin olmadığı bir geri kalmış ülke halini aldı.

***

Üniversitelere “vakıf” denerek aslında ciddi bir ticarethane olduğunun gizlenmesi de konuşulamıyor. Rektörler büyük çoğunlukla iktidara göbekten bağlı, çapsız kimseler. Eğer Erdoğan’dan yırtsalar, bu kez karşılarına patronları çıkıyor. Soruyorum; üniversitenin patronu olur mu, diye; var ama işte! En iyisi de dahil olmak üzere piyasa koşullarıyla biçimlenen bir yapıdan söz ediyoruz. Araştırmacıyı özendirmek şöyle dursun, tersine kâr merkezli çalışan kurumlar buraları. Kimse çıkıp bana “Hayır, öyle değil” demesin. Kâr illaki para ile olmaz. Şirketlerin algı çalışmasından, ucuz işçi yetiştirme aracı olarak buraları kullanmalarından o değerli arazilerin imtiyazla elde edilmesine dek neresinden tutsanız berbat bir düzenden söz ediyoruz.

***

Üniversite kadrosunda olan kimi tiplere bakıyorum bankalarda CEO göreviyle övünüyor. Bazısı “siyasetten uzak kalın” diye öğüt veriyor. Kafalar liberal, piyasacı. Görece bilimsel yetkinliği var gibi duran bu kimseler esasen İslamcı iktidarın istediği gibi, tam koltuk değneği halindeler. “Gençlik fetişizmi” ile ahaliyi uyutuyorlar. Gerçeği gizliyorlar. Gençler yazık ki cahil, donanımsız. Bilişim aygıtlarını iyi kullanmak, kimi parlak cümlelerle ortalarda görünmek göz boyuyor. Oysa bu gençlerin kafasında bir dünya tasarımı yok. Etik değerler oluşmamış. Benciller. Hocalar da düzen gereği hizmetkâr haline getirildiği için kötü ilişki biçimi sürüyor.

***

Bir memleket düşünün, ilkokul mezunu ABD dostu imama esir düşmüş, onun kadrolarıyla biçim almış uzun yıllardır. Sonra? Ortak olan siyasal İslamcılar arasında kavga çıkmış, şimdi kendi aralarındaki günah çıkarmaları tartışıyoruz. Arınç’ın açtığı tartışmanın memlekete ne faydası var? Tümü aynı yolun yolcusuydu, şimdi duvara tosladı ülke! Mevzu bu kadar yalın! Kindar gençlikte de hayli yol aldılar ama cahil gençlik işini çoktan hallettiler. Üstelik bu İslamcıların önünü açan TSK, TÜSİAD ve tüm Amerikancılar birlikte halletti işi. Şimdi timsah gözyaşı döküyorlar.

Denizler kimin umurunda, varsa yoksa beton!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İflas 25 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları