Vüs’at O. Bener yüz yaşında...

Vüs’at O. Bener yüz yaşında...

08.04.2023 09:55
Güncellenme:
Takip Et:

Sanat Kritik, geçtiğimiz günlerde Seval Şahin moderatörlüğünde Vüs’at O. Bener’in yüzüncü yaşı nedeniyle dört ayrı popcastı yayına sundu: “Ayşegül Yüksel: Vüs’at O. Bener’in Tiyatroları”, “Mahmut Temizyürek: Vüs’at O. Bener’in Manzumeleri”, “Yiğit Bener: Amcam, Hocam Vüs’at O. Bener” ve “Nedret Öztokat Kılıçeri: Bay Muannit Sahtegi’nin Notları.” Dört ayrı programda yapılan özellikli söyleşilerde Bener’in öykücülüğünden romancılığına, oyun yazarlığından manzumelerine, özel yaşamından izlere kadar farklı alanlarda yazdıklarını yeniden yorumluyor; yaşamına bir parça da olsa tanıklık ediyoruz. Her birini dinlerken ben de kendi Vüs’at O. Bener’imi bir kere daha yorumlamaya çalışıyorum.

*

Vüs’at O Bener’i bir kaç cümleyle nasıl anlatırsın diye sorsalar, onun “Manzumeler”indeki, “Godot” şiirinden başlarım: “Vüs’at Bey/ Ölümünü bekliyor/ Beni beklese ya.” Samuel Beckett’in meşhur “Godot’u Beklerken” oyununa nazire olarak kaleme alınan dizelerdir bunlar. “Godot’u Beklerken”de ilk bakışta nerede olduğunu anlayamadığımız bir yerde, bir ağacın altında bekleyen iki adam karşımıza çıkar: Vladimir ve Estragon. Bütün zamanlarını hiçbir şey yapmadan Godot’u bekleyerek geçirirler. Godot hiçbir zaman gelmeyecektir. Bekleyişin yorucu da olsa cazibesine kapılmamak elde değildir; önemli olan bekleyişin ta kendisidir. Varoluşun anlamsızlığı ve eyleme geçmenin imkansızlığıyla sınanırlar. Vüs’at O. Bener de sadece bu üç dizede değil tüm yaşamında, var olmanın talihsizliği ve kederiyle kendini sorgular. Bu döngüden çıkmak adına günlük yaşamında da eserlerinde de kullandığı nüktedanlığı ise gürültülü değil, süt liman bir deniz gibi sakindir. Zaten Godot’u Beklerken’de de, varoluşumuz aslında bir şakadır. Ama tatsız bir şaka…

*

Nedret Öztokat Kılıçeri, “Bay Muannit Sahtegi’nin Notları” romanını ele alırken bu girift denilebilecek metne ilişkin ıstırabın çeşitliliğinden söz açar. “Direngen” olarak tanımladığı metnin önce okura alışma süresi tanınması gerektiğini belirtir. Aslında Vüs’at O. Bener’in bütün metinleri için bu saptama geçerlidir. Bener’de saatlerden ve günlerden kaçış yoktur. Ne dünden, ne gelecekten… Dün içimizdedir. Ondan dolayı yalnız yorgun değilizdir, başkayızdır da… Özellikle Sahtegi’nin günlüğünde geçmiş geleceği hazırlayan bir unsurdur. Farklı zaman parçaları arasındaki kesintiler, yeni başlangıçlar, geri dönüşler arasında gidip gelen tumturaklı notlar, geçmişe ve geleceğe nasıl takıntıyla bakıldığının da göstergesidir.

*

Vüs’at. O. Bener tiyatromuza da katkı sağlamış, az yazan yazar olma özelliğini oyun yazarlığında da korumuştur. İki oyunu arasında kırk yıla varan bir zaman dilimi olduğu düşünülürse suskunluğun büyük hazırlığa imkan sağladığı öngörülebilir. Ihlamur Ağacı’nda bir evde yaşayan Baba, Ana, Oğul ve Gelin arasındaki gerilim hattına yer verilir. Oyun kişilerinin iç çatışmaları yanında, kendi arasındaki çatışmaları da sergilenir. Tek eylem finalde üvey babanın evi terk etmesidir. Böylece dışardan ithal edilen erk yeniden dışarıya itilir. İpin Ucu’nda ise ölümü yaşama yeğ tutan iki erkeğin militarizmin odağındaki eleştirisi verilir.

*

Ben de ilk gençlik yıllarımda, Vüs’at Amca’nın “Bay Muannit Sahtegi’nin Notları” romanın fon perdesi sayılabilecek evine sıklıkla uğrardım. Arayı biraz açmaya kalksam izin vermez, “bu yaşlı adamı çok ihmal ediyorsun” diye arar, evinin yolunu tutardım. Bir pencerenin kıyısında öylece duran yapayalnız bir masanın yanına çöker ve neler neler konuşurduk? Yaptığımız uzun sohbetler mutlaka ailenin macerasına uzanırdı. Fransızca bilen ve Merzifon’da “Sörler” okulunda okuyan bir anne ile Halep’te eğitim görmüş Arapça ve Farsçası mükemmel olan bir baba vardı sepya fotoğraflarda. Gençliğinden beri edebiyat tutkunu olan baba, düşünün 1910’larda “Kadınlar Dünyası” isimli bir dergide yazılar kaleme alıyor. Sonra da Fizik okuyor, yıllarca Fizik öğretmenliği yapıyor. Ardından Vüs’at Amca’nın mesleğini, avukatlığı seçme öyküsünü dinlerdim... Ailede başka hukukçular da vardı elbette.

*

Uzun sohbetlerimiz mutlaka müzikle sonlanırdı. Erhan Bener gençliğinde staj için Belçika’ya gitmiş, oradan da bir sürü ucuz plak getirmişti. O plaklar masanın karşısında bölmeli bir konsolun içinde durur, ne dinleyeceğimizi incelikle seçer, özenle pikaba yerleştirirdik. İki kardeşin notalara “dadanma” öyküsünü gülümseyerek dinlerdim. Hatta bir gün edebiyat eleştirmeni - sevgili Hüseyin Cöntürk anlatmıştı. Müzikle ilgili bilgilerini geliştirmek için Bener’ler, Cöntürk ve meraklılar toplanıyorlar evlerde; klasik müzik dinliyorlar. Zaman zaman Cevdet Kudret de katılıyor aralarına.

Belki de müzik tutkusu Vüs’at Bener’i sıkı bir edebi kompozitör yapmıştı. Bir orkestra yöneticisi gibi romanlarını kaleme almış duygusunu verirdi hep bana. Finale doğru bu hava muazzam bir duygu denizine dönüşür. Müzik derin bir bıçağa, romansa yepyeni arayışlara doğru ilerlerdi.

*

Aradan yıllar geçti. Uzun ve kötü zamanlar... Biz hâlâ hayatın saçmalığının kucağındayız. Ama onun çağdaş ironisinden nicedir yoksunuz.

*

Ayşegül Yüksel hocamızın deyimiyle Vüs’at O . Bener’i tanımak bir zenginliktir. Bugün o yüz yaşında... eserleri ise geniş kitlelere ulaşmayı bekliyor.

Yazarın Son Yazıları

Kapitalizmin laneti futbolda şike...

Sam Shepard’ın yazdığı “Aç Sınıfın Laneti” vahşi Amerikan rüyasının çöküşünü bir çiftlikte yaşayan dört kişilik ailenin hikâyesi üzerinden anlatır bize.

Devamını Oku
06.12.2025
Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025