Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bazı Saçmalıkların Sonu
IŞİD’in Musul’u alması ve Bağdat’a doğru ilerlemeye devam etmesiyle birlikte Ortadoğu’da tarihin akışı birden hızlandı. Böyle anlarda gelişmeleri olurken tanımlamak belki kolay, ama sağlıklı bir biçimde yorumlamak çok zor.
Hızla değişen görüntülere bakarken ilk anda şunu düşündüm: Günümüzün koşulları bırakın “Yeni Osmanlı” saçmalıklarına, modern imparatorluk hayallerine, “realiteyi biz yapıyoruz” saçmalıklarına yaşam hakkı tanımıyor. Ancak bu saçmalıklar, yok olana kadar ülkelerin, insanların yaşamlarını altüst etmeye, insani felaketlere yol açmaya devam ediyorlar.
Bir imparatorluk projesi ve...
Bunları yazarken ABD’nin imparatorluk projesini, AKP’nin “starejik derinlik” hülyalarıyla bir asalak gibi bunun sırtına yapışarak geliştirmeye heveslendiği “Yeni Osmanlı” projesini düşünüyorum.
ABD yönetimi, ekonomik kültürel gerilemeyi askeri üstünlükle dengelemeye ilişkin bir imparatorluk projesini başlatmak için 11 Eylül felaketinden yararlandı. “Terörizme karşı küresel savaş” ilan edildi, “Büyük Ortadoğu” yeniden düzenlenecek; cihatçı terörizmin ekonomik, siyasi kültürel kaynakları, ılımlı İslamın yardımıyla kurutulacaktı.
Afganistan, Irak savaşlarının, işkence skandallarının çok iyi bilinen tarihini tekrarlamaya gerek yok. Bu projenin nasıl iflas ettiğini görebilmek için başımızı kaldırıp etrafa bakmak yeterli. Afganistan’da Taliban yeniden iktidara gelmek üzere, Pakistan yıkılma noktasında, sallanıyor. Ortadoğu’da ABD, Irak direnişini bastıramayınca Sünni-Şii düşmanlığını, canavarını yardıma çağırmıştı. Böylece ABD Irak’ta açık seçik bir yenilgiden belki kurtuldu, ama Irak’tan geriye ne kaldıysa son derecede kanlı bir iç savaşla hızla yok olmaya başladı.
Radikal cihatçı İslam, diğer ismiyle El Kaide ve türevi örgütler Saddam döneminde tutunamadıkları Irak’ın enkazı üzerinde hızla gelişti. Benzer bir manzarayı Libya’da da görüyoruz. ABD ve Avrupa cihatçı grupları kullanarak Kaddafi’yi devirdiler; Libya devletini, toplumunu yıktılar. Bu sırada Kaddafi rejiminin silah yığınağı, El Kaide türevi grupların eline geçerek “Büyük Ortadoğu” ve Orta Afrika’ya yayıldı. Cihatçı gruplar, Kuzey Afrika’da, Gana, Mali, Nijerya, Somali gibi ülkelerde hızla büyümeye, etkinliklerini artırmaya başladılar.
Libya fiyaskosunun ardından, Esad rejimine karşı başlayan başkaldırı, Ortadoğu’da etkisini artırmakta olan İran’ı dengelemek amacıyla Batı tarafından silahlandırıldı, bir iç savaşa dönüştürüldü. Irak’ta sürmekte olan Sünni-Şii savaşı, IŞİD ve El Nusra gibi cihaçı örgütlerin Suriye’ye geçmesiyle Lübnan, Ürdün, Türkiye gibi ülkeleri de etkisi altına alarak genişledi. Cihatçı örgütler bu savaşın üzerinde, Batı’nın, petrol monarşilerinin ve Türkiye’nin desteğiyle güçlenerek Irak ve Suriye’yi kapsayan, ama genişleme kapasitesi yüksek, bir birleşik savaş alanı oluşturdular. Bu alanda IŞİD, Türkiye sınırında, Kürdistan’dan başlayarak Musul’a kadar uzanan alanda en etkili savaşçı grup konumuna yükseldi; kendince bir “Halife”lik inşa etmeye başladı.
ABD terörizme karşı savaş açtı, Kuzey-Orta Afrika’dan Ortadoğu’ya, 50’den fazla örgüt, sayıları 100 bine ulaşan cihatçı savaşçı oluştu. ABD İran’ı tecrit etmek için Suriye’yi ateşe attı; şimdi İran’la bölge sorunlarını da kapsayan konularda doğrudan görüşüyor...
...sırtında yapışan asalak...
ABD bu imparatorluk projesine başlarken iktidara gelen AKP, daha sonra Dışişleri Bakanı olacak Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabının, “küresel hegemona yaslanarak bölgede güç yansıtma” savına uygun biçimde ABD’nin projesine kendi projesini monte etmeye heveslendi. Başbakan kendini Büyük Ortadoğu Projesi’nin “eşbaşkanı” ilan etti. Daha sonra, AKP tüm Sünni İslam dünyasına “örnek ülke olarak” sunulmanın heyecanına kapılıp Ortadoğu’nun, İslam dünyasının lideri olmaya, Irak Kürdistanı’nı kendine bağlamaya, Osmanlı nüfuz alanını restore etmeye kalkıştı.
AKP Türkiyesi’nin Davutoğlu patentli,komşularla “sıfır sorun” dış politikası, “Arap Baharı”yla birlikte, çok kısa sürede, Türkiye’yi “herkesle sorunlu” ülke konumuna taşıdı. “Arap Baharı”, Müslüman Kardeşler’in yükselişi ve düşüşü bir yandan; cihatçı güçlere (teröristlere) verilen o kadar desteğe (tapelerde 2000 TIR’dan söz ediliyordu), açılan sınırlara, hatta açılan kucağa karşın Beşşar Esad rejiminin yıkılmamakta direnmesi öbür yandan, AKP’nin Osmanlı restorasyonu projesini öldürdü.
“Arap İsyanı”, Suriye iç savaşı, İran’daki nükleer enerji projesi ABD’nin bölgedeki gelişmeleri yönlendiremediğini ortaya koydu. Artık “ABD Sonrası Ortadoğu” başlıklı kitaplar, makaleler yayımlanıyordu. AKP Türkiyesi’nin “örnek” olduğu zamanlar ise bir taraftan Arap entelijensiyasının burun kıvırmasıyla, diğer taraftan AKP rejiminin gittikçe artan baskıcı karakterinin etkisiyle çoktan unutulmuştu.
ABD’nin imparatorluk projesi batarken onun sırtındaki asalağın da batmaya başlamaması olanaklı mıydı?
İmparatorluk ve Cumhuriyet
Roma İmparatorluğu’nun deneyiminin de gösterdiği gibi imparatorluk ve Cumhuriyet bağdaşmaz. İmparatorluk hemen kendi vatandaşlarını da hedef almaya, muhalif sesleri susturmaya, hak ve özgürlükleri kısıtlamaya başlar.
ABD imparatorluk projesi ABD’de vatandaşların hak ve özgürlüklerine darbe üstüne darbe vurdu. İstihbarat örgütleri yalnızca başka ülkeleri değil, kendi vatandaşlarını da izlemeye, özel yaşamın mahremiyetini ortadan kaldırmaya başladı. Geçen hafta The Guardian’ın aktardığına göre ABD yönetimi ve Pentagon, üniversiteleri, kitlesel olayları önceden tahmin etme ve olay patladıktan sonra denetleme yöntemleri konusunda araştırma yapmaya yönlendiriyormuş. Diğer bir deyişle ABD ordusu kendi vatandaşlarına karşı savaşmaya hazırlanıyor.
Türkiye’de de benzer bir süreç çok daha sert biçimde yaşanıyor, imparatorluk hayalleri Cumhuriyeti öldürüyor... Dışarda Osmanlı nüfuz alanı restorasyonu projesi, içerde hızla Osmanlı kültürünün, dinci baskı rejiminin, obskürantizmin, tek adam yönetiminin keyfi şiddet uygulamalarının, erkek egemen şiddetin restorasyonuna dönüştü. İmparator adayı, iktidarı kimseyle paylaşmayacaktı, herkes haddini bilecekti, bilmeyen bedelini ödeyecekti....
Böylece, imparatorluk projelerinin, buna asalak olarak yapışmış projelerin iflasının, yanı sıra, bölgeleri silah zoruyla yeniden düzenlemeye, “dışardan” demokratikleştirmeye, siyasal İslamla demokrasinin bağdaşabileceğine, ılımlı İslamın kapitalist demokrasi açısından seküler rejimlerden daha “kullanışlı” olabileceğine ilişkin saçmalıklar da iflas etti.
Gerçek ya da asalak imparatorluk adayları ülkelerin rejimlerini yıkmakta ve düzenlemekte cihatçı güçleri de kullandılar; pratikte kaplanın üstüne binmiş salaklara benzediler. Şimdi kaplanın sırtından inmek istiyorlar, ama nasıl!!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Jose Mourinho'dan genç futbolcuya övgü!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü