Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Çürüme’ ve ‘alçalma’

19 Eylül 2024 Perşembe

Siyasal İslamın iktidarı pekiştikçe ülke insanı giderek artan oranda kapitalizm öncesi bir “hakikat rejimini” dayatma çabalarıyla, Cumhuriyet kurucu geleneğinin “hakikat rejimini” koruma çabaları arasına sıkışıyor. Böylece etik değerler bulanıklaşıyor, anlamlar zinciri istikrarını, egemen ideolojinin “ana göstergesi” (laiklik) verimliliğini kaybediyor. “Çürüme”, Ataol Behramoğlu’nun deyimiyle “alçalma” işte bu şizofren dünyanın, bir semptomudur!

İKİ FARKLI REJİM

Türkiye’de son yıllarda devletin kamu kurumlarının geçirdiği ideolojik dönüşüme, bu dönüşümün bilgi üretim süreçlerine, toplumsal yapıya yansıma biçimlerine bakınca, “laiklikten” hızla uzaklaşıldığı, “seküler hakikat rejiminin” tasfiye edilmekte, yerine bir “dini hakikat rejiminin” dayatılmakta olduğu görülür.

“Seküler hakikat rejimi”, bilimin, rasyonel düşüncenin ve hukukun egemen olduğu bir düzeni ifade eder. Bu rejimde hakikat, nesnel kanıtlara, bilimsel araştırmalara, akıl yürütmeye dayanır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ilkeleri olan laiklik, bu “hakikat rejiminin” temelini oluşturur. AKP döneminde laiklik ilkelerinin, bu ilkelere dayanan hak ve özgürlüklerin sistematik bir biçimde ihlal edilmesi, kamu kaynaklarının dini yapılara aktarılması, “seküler hakikat rejiminin” tasfiye edilmekte olduğunun en net göstergeleridir.

Özellikle eğitim, sağlık ve yargı alanında laiklik ihlallerinin arttığı, bilimsel düşüncenin hızla tasfiye edildiği görülüyor. AKP milletvekili eski savunma bakanı Hulusi Akar’ın eğitimin amacının “Bilgi edinmek değil, Allah korkusunu öğretmektir” sözleri, eğitim sisteminin bilgiye dayalı bir yapıdan dini inançlara dayalı bir yapıya doğru kaymakta, bilimsel hakikatin yerini dini hakikatin almakta olduğunu doğruluyor. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin “Türkiye, eğitimde sessiz bir devrim gerçekleştirdi” derken işte bu gerçeği vurguluyor.

“Dini hakikat rejimi”, hakikatin ilahi kaynaklardan geldiği, toplumun bu ilahi hakikate göre yönetilmesi gerektiğini savunan bir sistemdir. Türkiye’de bu rejimin yerleştirilmekte olduğu, devlet kurumlarının, siyasetçilerin söylemleriyle daha da netleşiyor. Bu düzende, hakikat artık bilimsel yöntemlerle değil, dini otoritenin, ruhban sınıfının belirlediği çerçeveler içinde üretiliyor. Türkiye’de mevcut siyasi iktidarın dini otoritelere verdiği destek, ruhban sınıfının toplumda, özellikle eğitim alanında genişleyen ve derinleşen etkinliği, varlığı dini hakikatlerin artık yargı, eğitim ve kamu politikalarında belirleyici kaynak olmaya başladığını gösteriyor.

DEVLET VE İKTİDAR

Tarikat ve cemaat yapılarının devlet kurumlarında giderek artan varlığı, bu yapıların devlet kaynaklarıyla beslenmesi, “dini hakikat rejiminin” kurumsal yapıda nasıl bir yer edindiğini gösteriyor. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde tarikat ve cemaat yapılanmalarının arttığına ilişkin gözlemler, devletin güvenlik ve savunma politikalarının bile dini referanslarla şekillendiğini düşündürüyor. İktidar gücünü pekiştirmek için dini hakikatleri araçsallaştırıyor. Dini cemaatler, devletin karar alma süreçlerinde etkili olmaya başladıkça, seküler hakikatler ve rasyonel yönetim anlayışları dışlanıyor.

Her toplumda “hakikat rejimi”, o toplumun iktidar yapılarıyla şekillenir, o iktidarı genişletir, yeniden üretir. Türkiye’de akademisyenler, laiklik yanlısı gruplar ve muhalefet, yargı, medya ve eğitim kurumları, “dini hakikat rejiminin” etkisi altında giderek etkisizleşir hatta yeniden şekillenirken eleştirel ve bilimsel düşünce geri plana itiliyor, ruhban sınıfının günlük yaşamı şekillendirme gücü artıyor, giderek kanıksanıyor.

Yargının muhalif kesimleri cezalandırmak için bir araç haline getirilmesi, dini hakikat rejiminin iktidar ilişkileri içinde nasıl kullanıldığını da gösteriyor. Muhalif sesler susturulurken adalet, rejime yakınlık ilkesine göre “dağıtılıyor.” 

Başta CHP olmak üzere muhalefet, bu süreci ve yönünü, “bütünlüğü” ile ve nihai hedefi açısından görmekten kaçınıyor; adeta “Ağaçlara bakarken ormanı göremiyor”. Süreç de “kendi seyrinde kesintiye” uğramadan, derinleşerek, yaygınlaşarak, hızlanarak ilerliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin sefaleti 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları