Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Eski Düzenin’ Tabutuna Son Çiviler mi?

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Ukrayna krizi Batı ittifakının, ABD liderliğinin zaaflarını gözler önüne serdi, bu sarsıntı sürerken Rusya ile Çin arasında, Foreign Policy dergisinin sevinçle “İmzalanmayan anlaşma” yorumunu yapmasından birkaç saat sonra gerçekleşen enerji anlaşması, bu görüntüyü daha da netleştirdi.

Tarihin en büyük enerji anlaşması
Bu zaaflar, Amerikan dış politika çevrelerinde, Ukrayna kriziyle birlikte ABD hegemonyasına dayalı “eski düzen çöktü” savının ileri sürülmesine neden oluyor. Halbuki, Robert Kaplan’ın, geçen hafta Stratfor’daki yorumunda vurguladığı gibi, “eski düzen” (Soğuk Savaş sonrası) aslında, bir süredir çöküyordu, Ukrayna krizinde Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi bu durumu nihayet bilinçlere çıkardı.
Geçen hafta, Pekin’de Rusya ile Çin arasında imzalanan “tarihin en büyük enerji anlaşması” da bu “eski düzen çöktü” anlayışını destekler yöndeydi. Bunlara, Çin devlet başkanı Xi Jinpin’in, geçen salı günü Pekin de toplanan “Asya’da karşılıklı ilişkiler ve güven inşa etme konferansı”nda, Rusya ve İran’ı kapsayacak ama ABD’yi dışta bırakacak bir Asya Güvenlik Yapılanması inşa etme önerisini ekleyebiliriz. Çin ve Rusya’nın, geçen hafta Birleşmiş Milletler’de, Suriye’yi Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderme önerisini veto etmesi de bu bağlamda yorumlanabilir.
Aslında şöyle formüle edebiliriz: ABD ve Avrupa’nın önce tetikleyip sonra yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları Ukrayna krizi “eski düzenin sonunu” iki açıdan vurguladı. Birincisi, Batı ittifakının dünya olaylarını şekillendirme kapasitesinin yetersizliklerini ortaya koydu. İkincisi, Kırım’ı ilhak eden Rusya’nın artık Batı tarafından “eski düzende” olduğu gibi tecrit edilemediğini gösterdi. Üçüncü olarak, Ukrayna krizi, Rusya ile Çin arasında, yaklaşık on yıldır sürmekte olan pazarlıkların sonuçlanmasına, enerji anlaşmasının imzalanmasına yol açan koşulları yarattı. Bu anlaşma, Neo-conların önde gelen yazarlarından Krauthammer’in Washington Post’ta vurguladığı gibi, kimin Asya “pivotu’nun” (hamlesinin) başarılı olduğunu da ortaya koyuyordu.
Obama A s y a g e z i s i n d e , Japonya’yı bir serbest ticaret anlaşmasına ikna edemedi. Rusya ise istediği anlaşmayı yapmayı başardı. Bu duruma hegemonya ilişkileri bağlamında bakarsak ABD’nin çıkarları, artık yakın ittifaklarının, örneğin Japonya’nın çıkarlarıyla örtüşmüyor. Buna karşılık Rusya’nın, kendine yeni enerji piyasaları arama, Batı’nın iddia ettiği gibi yalnız kalmadığını gösterme arzusu ile Çin’in enerji kaynaklarına erişme arzusu örtüşüyor. Dahası The Wall Street Journal’dan Simon Hall’ın işaret ettiği gibi bu anlaşma tüm Asya ülkelerine göreli olarak ucuz enerjiye ulaşma olanağı sunacak. Buna karşılık bu anlaşma dünyanın geri kalanında Asya pazarlarına gaz satmak amacıyla yeni yatırımlar planlayan Batılı şirketleri bir kez daha düşündürecek (WSJ, 22/05/14).

Hidrokarbon ekseni - stratejik üçgen
Tam bu noktada bir düzeltme yapmak, hegemonya ilişkileri bağlamında Asya’da esas aktör olarak Çin’in altını çizmek gerekiyor. Çünkü, bu anlaşma esas olarak Rusya’nın pazarlık gücünün en zayıf, Çin’e en muhtaç olduğu anda, Çin için en uygun koşullarda gerçekleşti (Financial Times, 21/05/14). Bu anlaşmayla Çin 30 yıl süreyle yeni enerji kaynaklarına ulaşıyor. Çin Rusya’nın enerji sektörüne yatırım yapacak, Batı’nın yaptırımlarının etkisiyle Rusya’dan kaçan sermayenin yarattığı açığı kapatmaya yönelik sermaye ihraç edecek. Bu sermaye ihracı Çin’in Rusya’nın en ileri silah teknolojilerine ulaşmasını kolaylaştıracak; Çin’e yeni, ekonomik olanaklar getirecek. Batı tam Rusya’yı tecrit ediyorum diye düşünürken, Rusya’nın, dünyanın satın alma gücü paritesi ile ölçüldüğünde en büyük ekonomisi konumuna gelmiş bir ülkeyle enerji anlaşması yapması önemli bir zafer oldu. Diğer taraftan, bu anlaşma sırasında Çin en büyük pazar olarak, en avantajlı fiyatları dayatabilecek güce sahip bir ülke olduğunu kanıtladı. Bir ülkenin, başka ülkelere pazar sunabilme ama bu pazara girişin koşullarını saptayabilme kapasitesi, onun hegemonya kurma kapasitesine işaret ediyor.
Çin’in konumu, Rusya ve ABD-Batı ilişkileri, bu son anlaşma bağlamında tartışılırken iki kavram özellikle dikkat çekiyordu. “Hidrokarbon- ekseni” ve “Stratejik üçgen.
Bundan yaklaşık sekiz yıl önce 2006 yazında The National Interest’te Leverett & Noel imzalı bir yorum, Rusya-Çin ilişkilerine göndermeyle yeni bir “petrol ekseninin” oluşmaya, dünya sorunlarında birçok alanda ABD’ye karşı dengeleyici etki yaratmaya başladığını savunuyordu. Geçen hafta, Flynt Leverett & Hillary Leverett, National Interest’te, bu konuya, son anlaşma bağlamında geri döndüler. Yazarlara göre, Batı’nın politikalarından rahatsız olan iki büyük ülke hidrokarbon ürünleri piyasasında, hem üretici hem de tüketici olarak aralarındaki işbirliğini geliştiriyorlar aynı anda sık sık ABD ve Batı’nın uluslararası alanda amaçlarına ulaşmasını, İran, Suriye sorunlarında görüldüğü gibi engelleyebiliyorlar. Leverett & Leverett’e göre, bu iki ülkenin oluşturmaya başladığı eksen Soğuk Savaş sonrasında oluşan tek kutuplu düzenin çökmesini de hızlandırıyor.
“Stratejik üçgen” kavramı da bu alana ait: ABD-Rusya-Çin ilişkilerini ve dengeleme olasılıklarını içeriyor. Soğuk Savaş döneminde 1972’de Nixon’ın Çin’, ziyaretinden sonra, ABD, Rusya karşısında dengeleyici bir avantaj elde etmişti. Soğuk Savaş sonrasında, Çin henüz bugünkü gücüne ulaşmamışken, Rusya SSCB’nin enkazıyla uğraşırken bu üçgenin stratejik bir önemi kalmamıştı. Batı’nın Ukrayna fiyaskosuyla birlikte bu üçgen yeniden, bu kez Çin’in Rusya ile ilişkilerinde, ABD ve Batı’ya karşı bir avantaj elde etmesine olanak verecek biçimde önem kazanmaya başladı. Bu kez hegemonya rekabeti ideolojik kılıfa sarılamadığından Batı bloku bütünlüğünü kaybederken, Avrupa zayıflarken, Almanya’nın tutumunda Rusya ile ilişkileri önemli bir rol oynarken, stratejik üçgen çok daha karmaşık bir dengeleme ilişkileri zincirini harekete geçirme kapasitesine sahip olmaya başlıyor. “Soğuk Savaş” sonrası dönem (eski düzen) aslında, ABD yönetiminin imparatorluk projesinin Afganistan ve Irakta, neo-liberal modelinin 2007 mali krizinde iflas etmesiyle çökmeye başlamıştı. Kırım’ın ilhakı, 400 milyar dolarlık enerji anlaşması adeta eski düzenin tabutuna son çivileri çakmış oluyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böyle devam etmez! 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları