Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fanteziler ve iki tarih

03 Eylül 2020 Perşembe

“Kızıl Elma” adlı marşı ve ilgili klibi seyrederken “İmanın Zaferi”, “İstencin Yengisi” gibi grotesk filmleri, Leni Riefenstahl’ı anımsamadıysanız Rejimin karakterini henüz tam olarak kavrayamamışsınız demektir. 

Fanteziler her yerde 

Ekonomi dibe vurmuş, gıda maddelerinde enflasyon yüzde 26’yı geçmiş, on yılda dış borç yüzde 300 artmış, dolar 2009 sonunda 1.5 TL düzeyindeymiş, bugün 7.4 TL’yi zorluyor. Aynı dönemde dış borç 148 milyar dolardan 437 milyar dolara fırlamış. Yabancı yatırımcılar Türkiye sermayesinin varlıklarından, hazine bonolarından kaçıyorlar. Bir borç krizi olasılığı giderek artıyor. Covid-19 salgını yine denetimden çıktı; işsizlik, yoksulluk, kadın cinayetleri artmaya devam ediyor. Açgözlülükle cehaletin sentezi HES, Giresun’u altüst etti. AKP’de temsil edilen siyasal İslamın çoktandır yüzde 40’lara sıkışmış oyları eriyor.

Kültürel egemenlik” arzuladılar ama kültür üretemediler. Lozan’ı Versailles Anlaşması’nı, 15 Temmuz darbe şeyini, Reischtag yangını gibi kullanmaya çalışıyorlar, kimse satın almıyor. Bir yerlerde zafer, müjde arıyorlar gelmiyor, gelene insanların inanası gelmiyor. Suriye’de, Irak’ta Fetih projeleri, Doğu Akdeniz’de yedi düvele meydan okuma, Libya’da... Hımm... Libya’da durum karıştı. Onu geçelim. Emperyalist merkezlerle aynı ligde oynar gibi yapmaya çalışıyorlar, AB, NATO derken, Rusya, ABD arasında gidip gelirken başları dönüyor, ilaç olsun diye Ayasofya’yı yeniden fethediyor, kılıçla hutbe okuyorlar. Fatih Mehmet’e gülünç öykünmeler sırıtıyor. 

Ya kalıcı değilsek” korkusu ağırlaşıyor. Ağırlaştıkça güvenlik güçlerine yenilerini ekliyor (Bekçiler, Takviye Hazır Kuvvetler- aklınıza yine “İstencin Yengisi” filminden sahneler geliyor- o sahnelerin arkasındaki sınai gücü boşuna arıyorsunuz), gerçekten kaçarak fantezilere sığınmaya çalışıyorlar: “Cebeli Tarık’tan Hicaz’a, Balkanlar’dan Asya’ya tüm insanlık hasretle bizi bekliyor”. Tüm insanlık bir yana, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, hatta Irak, kısacası Arap dünyası gülüp geçiyor. 

Belde kılıç, kulaklarda Mehter Marşı ve Salat-ı Ümmiye... Kendi masallarıyla, marşlarla video klibiyle gözler kamaşmış... “İmanın Zaferi” fantezisinin yol açtığı felaketleri bunlara anlatmaya çalışmak boş çaba. Olanları “ötekilerin” anımsaması, bir an evvel, ülkeyi, hatta bölgeyi yangın yerine çevirecek bir şeyler olmadan önlem alması gerekiyor.

1071 - 1922

Kızıl Elma” klibi, Malazgirt’le başlıyor, İstanbul’un fethi, Fatih Mehmet’in Ayasofya’ya girişi, Reis’in hassa alayını teftişi, Çanakkale’de çocuk askerler, bu arada “gâvurdan” borç parayla satın alınmış uçaklardan verilen selamlarla devam ediyor. Klip, talancı göçebe üretim tarzı üzerine kurulmuş bir ordunun bir coğrafyaya kılıçla girişine, kılıçla mülk edinmesine, dini etnik yapısının dönüşmesine öykünüyor. Ancak, yaptıranların gücü yalnızca kendi ülkelerini talan etmeye yetiyor.

Dahası, “klip” aynı coğrafyayı, yine silahla girerek talan etmeye gelen emperyalizme karşı halkının, yurdunun bağımsızlığını koruyan bir savaşı, o savaşın liderliğini adeta “keşke Yunan kazansaydı” diyen aklın izinde, tarihten silmek istiyor. 

Çok açık ki iki sadakat çatışıyor. Birincisi, fetih talan uygarlığına, Gazali dogmatizmine, talan edecek toprakları tükenmiş, gelişen kapitalizm, sanayileşen savaşlar karşısında ayakta duracak ekonomiyi kuramamış, teknolojiyi üretememiş müflis bir imparatorluğun enkazına sadakattir. İkincisi de emperyalizme direnen, Aydınlanma geleneğinden beslenen modern bir ekonomi, toplum kurma sürecini başlatan Cumhuriyet olayına...

Birincisi, ikincisini yok etmeyi amaçlıyor. İkincisi, laiklik, insan hakları, eşitlik, kardeşlik dayanışma ilkeleriyle direnmeye çalışıyor. Bu iki uzlaşmaz sadakatin arasındaki çatışmayı göremeyenler, vatan-ülke çıkarı derken, artık aslında AKP ve siyasal İslamın iktidarının çıkarı anlamına gelen projelerin peşinde, o klipteki aklın “kullanışlı salakları” konumuna yerleşiyorlar!

İki farklı tarih, iki farklı sadakat, iki farklı dünya ve iki farklı gelecek anlamına geliyor. Birinci sadakat; kan, savaş, fetih, “kılıç hakkı” vaat eden bir ölüm kültüdür. İkinci sadakat; eşitlik, kardeşlik, özgürlük, barış olasılıklarına açılır. Üçüncü bir seçenek yok!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Böyle devam etmez! 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları