İlk tur üzerine spekülatif düşünceler

18 Mayıs 2023 Perşembe

Depremin ve derin ekonomik krizin etkileri altında başlayan ilk turdan önce gerek mitinglerin gittikçe büyüyen çapı gerekse de kamuoyu yoklamalarının bulguları muhalefetin güçlü bir momentum yakaladığını gösteriyordu. Bu sırada muhalefet liderleri, hile, hırsızlık olasılıklarına dikkat çekiyor, seçmenini tepki vermeye hazırlıyordu. Rejimin liderlerinin mitingleri sönük geçiyor, söylemleri muhalefet üzerinde beklenen etkiyi yapamıyor, bazen geri tepebiliyordu. 

İlk turda, rejimin partilerinin hezimete uğrama, eğer rejim zorla kazanmaya çalışırlarsa da, çok sert bir tepkiyle karşılaşma olasılığı güçleniyordu. “Uluslararası toplum” da böyle sert bir müdahaleyi kabullenecek gibi görünmüyordu. Çok tehlikeli bir “meşruiyet sorunu” yaratma riski büyüktü. Rejimin liderliği, “ya devlet başa ya kuzgun leşe” ikilemi karşısında olduğunun da bilincindeydi.

Bu koşullarda rejimin liderinin taktiğinin, ilk turda kazanmak değil, ilk turda, muhalefet dalgasının momentumu kırmak, düş kırıklığı yaratarak toplumsal desteğini yumuşatmak olarak şekillendiğini düşünmek çok zor değildir. O liderliğin, o kararı verdikten sonra hazırlıklarını ona göre yapmaya başlanmış olması, seçim gecesi yaşananları da düşündüğümüzde çok büyük bir olasılıktır.

Örneğin AA’nın inanılmaz yüksek bir düzeyden başlayan verilerinin, aslında gerçek olmasa bile inanılması daha kolay bir düzeyde, Kılıçdaroğlu’nun, üzerinde ama yüzde 50 sınırın kıl payı altında tutulmuş olması (“İsteselerdi 50.1 de yaparlardı, öyleyse doğru” filan...), muhalefetin özgüvenini ve momentumunu kırma taktiğine uygundur. İkincisi, muhalefetin önde olduğu yerlerde, oy torbalarının yerine ulaşmasının, oy sayım işlemlerinin, yeniden sayım talepleriyle engellenmesinin, en azından geciktirilmesinin de iki sonucu oluyordu: Ekranlara yansıyan moral bozucu resmi tasarlamak kolaylaşıyordu. Muhalefet ne bu blokajı aşabiliyor ne de rejimin adayının önde olduğu sandıklarda yeniden sayım isteyerek misilleme yapabiliyordu. Böylece momentumu kıracak bir edilgenlik ve iktidarsızlık duygusu şekilleniyordu.

İSKARPİNLER VE ÇİZMELER

Bu da bizi “yumuşak ayak” kavramına (Red Kit) getiriyor. Bu kavram, New York, Boston gibi gelişmiş kentlerden gelen kültürlü, iyi giyimli, kısacası “rafine”, ancak “Vahşi Batı”da yaşamak için gereken becerilerden, duyarlılıklardan yoksun, “çıtkırıldım” denerek, küçük görülen kişiler için kullanılıyordu. Kovboyların giydiği çizmelerin aksine bu “tiplerin” ayaklarındaki iskarpinler hemen parçalanıyordu. Ya Vahşi Batı’nın tarzını benimseyecek, bar kavgalarını, düelloları kanıksayacaklar ya da yok olacaklardı.

Maraş-Sivas-Hizbullah geleneğinden gelen bir hareketin karşısında, her fırsatta “kalp” işareti yapan, sürekli toplumu birleştirmekten vb., söz eden bir hareketin sandık başındaki halini “yumuşak ayaklara” benzetmek büyük bir haksızlık olmaz: “yumuşak ayaklar” Batı’da yaşamanın kurallarına yabancıydı, Muhalefet de “süreç olarak faşizmin” yarattığı kutuplaşmış siyasetin kurallarına...

Ya bu “toplumun” insanı, “ötekini” sevmek istemiyor, birleşmek yerine ötekini yok etmek istiyorsa? Muhalefet böyle bir toplumda, karşı tarafın saflarını “kalp işaretlerinin” değil, meydanlarda, sandık başlarında sergilenen bir güçlü, cesur, kararlı duruşun, o da ancak zamanla bozacağını, o saflar bozulmadan, kalp işaretinin birlik söyleminin, her iki tarafa da yukarıdan bakan, inançlarını değersizleştiren, hatta “yumuşak ayak” imajını güçlendiren bir liberal fantezi olduğunu görmüyor. Kılavuzu karga olanın...

Henüz her şey kaybolmadı. Momentum korunursa, sandık başlarında, “duruma uygun” bir tutum sergilenebilirse bir zafer hâlâ olanaklıdır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları