Asya krizinden rekabetçi otoriterliğe
Erinç Yeldan
Son Köşe Yazıları

Asya krizinden rekabetçi otoriterliğe

02.08.2017 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Asya Krizi bundan yirmi yıl önce, uluslararası finans spekülatörlerinin Tayland ulusal parası Baht üzerine yoğunlaştırdıkları amansız spekülatif saldırı üzerine Temmuz 1997’de patlak verdi. O günlere değin “ihracata yönelik sanayileşmenin” ve dinamik büyümenin öznesi olarak görülen Asya’nın Kaplanları birer birer döviz ve ardından reel ekonomik krize sürüklendi. Krizin etkileri akbaba kapitalizminin sürü içgüdüsü sayesinde de kısa sürede tüm küresel ekonomiye yayıldı.
Kriz öncesi Asya ülkelerinin makro ekonomik temelleri son derece sağlıklı görünümdeydi. Kamunun bütçe açıkları düşük, ticaret dengeleri pozitif, enflasyon oranları düşük ve yatırım temposu da son derece yüksekti. Ancak bütün bu olumlu temel göstergelerin(piyasa yorumcularının sevdiği deyimle, makro fundamentallerin) ardında ciddi bir kırılganlık unsuru yatmaktaydı: sermaye akımlarının aşırı serbestleştirilmesi ve finansal kuralsızlaştırma (deregulation). Finansdışı reel şirketler kesimi, IMF ve Dünya Bankası ikizlerinin dogmatik inanç, telkin ve açık baskıları ardından uygulamaya konulan finansal kuralsızlaştırmayı fırsat bilerek, bankacılık kesimini bertaraf etmiş ve doğrudan dış borçlanma olanaklarını sonuna dek kullanmaya başlamışlardı. Özellikle kısa vadeli, spekülatif nitelikli dış borçlanma hızla artmış ve merkez bankaları rezervlerinin üstüne çıkmıştı. Ancak yüksek yatırım ve büyüme temposu söz konusu kırılganlıkların ve dış dengesizliklerin yarattığı tehditleri gizlemekteydi.
Ta ki Temmuz 1997’de finansal derecelendirme kuruluşları “kralın çıplak olduğunu” fark edene dek...

***

Asya krizi ile birlikte küresel ekonomi, yepyeni gerçeklerle yüz yüze geldi: reel üretkenlik temposunda gerileme ve sanayisizleşme. Kapitalizmin gerek merkez, gerekse de çevre (peripheral) ekonomilerinde işçi başına reel üretim düzeyleri son yirmi yılda hızla gerilemekte; bir yandan da sanayi üretimi ve istihdamının toplam ekonomi içerisindeki payı, deyim yerindeyse, çökmekteydi.
Söz konusu ülkelerde, finansal kuralsızlaştırmayla birlikte tasarruf fonları reel üretimi arttıracak sabit sermaye yatırımları yerine kapitalizmin kumarhane masalarında finansal rant oyunlarına yönelmiş, kısa dönemde yüksek faizlerin ve borsa kazançlarının tatlı coşkusu üretim, istihdam, yatırım gibi reel aktivitelerin önüne geçmiş idi. Reel üretkenlik kazanımlarındaki yavaşlamayla birlikte, küresel ekonomide sürdürülebilir büyüme potansiyeli geriledi, işsizlik oranları yükseldi. 2008 krizi bu gerçekleri daha da somutlaştırdı.

***

Ancak rekabetçi olmak gerekiyordu, özellikle gelişmekte olan ve adlarına yükselen piyasa ekonomileri denilen ülkeler grubu açısından. Uluslararası rekabetçilik, üretkenlik artışları yoluyla sağlanamayacaksa, özelleştirme, esnekleştirme ve örgütsüzleştirme baskısıyla ücret maliyetleri düşürülerek, kadın ve çocuk işçiliğine dayalı güvencesiz enformel istihdam biçimleri körüklenerek ve bir yandan da etnik, cinsiyet ve dini inançlara dayalı sosyal baskı yöntemleriyle emek pazarları parçalanarak sağlanabilirdi. Böylece söz konusu ülkeler küresel ekonominin uluslararası iş bölümünde birer ucuz işgücü deposu olarak taşeronlaştırılmış sanayi yapıları ile eklemlendirildiler. (Bu süreç bir yandan da küreselleşme adıyla anılageldi, ancak bu yazıda konumuz bu değil).
Ancak bir yandan da sosyal dışlanmışlık ve hiper-sömürünün yarattığı baskıların toplumsal muhalefete ve sistem-dışı arayışlara yönelmesinin engellenmesi gerekliydi. Otoriterlik, yeni-sağ popülizm altında ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve din temelli şiddet bu dönemin ürünleri olarak hızla yükseldi.
Rekabetçi otoriterlik, siyaset bilimi yazınına Harvard Üniversitesi öğretim üyeleri Steven Levitsky ve LucanWay’in çalışmaları (*) aracılığıyla girdi. Rekabetçi otoriter dönüşüm küresel kapitalizmin
21. yüzyıldaki gelişiminde taşeronlaştırılmış çevre ülkelerinin ortak özelliği olarak izlenmektedir. Ulusal ve uluslararası sermayeye güvence sağlamak için bir yandan “Rekabetçi”; bir yandan da artan gelir eşitsizliğinin, sosyal dışlanmanın ve ekonomik durgunluğun yaratacağı toplumsal muhalefeti sindirmek için “Otoriter” olmak zorunluluğu söz konusu dönüşümün ana dayanağıdır.
Yerel (ulusal) burjuvazilerin bu süreçte burjuva demokrasisinin temel kurumlarına ve “hukukun üstünlüğü” ve “bağımsız adalet” gibi kavramlarına da artık tahammülü kalmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, ulusal burjuvazilerden “hukukun üstünlüğü” ve “bağımsız adalet” gibi değerlerin korunması mücadelesinde destek ummak boşunadır.

(*) Steven Levitsky ve Lucan WayCompetitive Authoritarianism: Hybrid Regimes after the Cold War, Cambridge U. Press. 2010.

Yazarın Son Yazıları

Amerika’da enflasyon yeniden

Amerika’da enflasyon yeniden

Devamını Oku
19.05.2021
Kârların aşısından halkların aşısına...

Kârların aşısından halkların aşısına...

Devamını Oku
12.05.2021
Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Devamını Oku
05.05.2021
Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Devamını Oku
28.04.2021
Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Devamını Oku
21.04.2021
Mundell ve açık makroekonomi

Mundell ve açık makroekonomi

Devamını Oku
14.04.2021
2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

Devamını Oku
07.04.2021
Üniversiteler küresel tehdit altında

Üniversiteler küresel tehdit altında

Devamını Oku
31.03.2021
Halkların Merkez Bankası tarihi

Paranın ve merkez bankacılığının serüveni, insanlık tarihinde görece yeni bir olgu.

Devamını Oku
24.03.2021
Bitmeyen masal: Yapısal reform

Bitmeyen masal: Yapısal reform

Devamını Oku
17.03.2021
Türkiye’de kadın olmak

Türkiye’de kadın olmak

Devamını Oku
10.03.2021
Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Devamını Oku
03.03.2021
Aşı emperyalizmi

Aşı emperyalizmi

Devamını Oku
24.02.2021
24 Haziran 2018 ve sonrası

24 Haziran 2018 ve sonrası

Devamını Oku
17.02.2021
Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Devamını Oku
10.02.2021
Biden’ın üçlemi

Biden’ın üçlemi

Devamını Oku
03.02.2021
Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Devamını Oku
27.01.2021
Üniversite nedir, ne değildir?

Üniversite nedir, ne değildir?

Devamını Oku
20.01.2021
‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

Devamını Oku
06.01.2021
Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Devamını Oku
30.12.2020
Leo Panitch ve ütopyalarımız

Leo Panitch ve ütopyalarımız

Devamını Oku
23.12.2020
Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Devamını Oku
16.12.2020
Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Devamını Oku
09.12.2020
Krize karşı paketler ve büyüme

Krize karşı paketler ve büyüme

Devamını Oku
02.12.2020
19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

Devamını Oku
25.11.2020
19 Kasım’ı beklerken

19 Kasım’ı beklerken

Devamını Oku
18.11.2020
Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Devamını Oku
11.11.2020
ABD seçimleri

ABD seçimleri

Devamını Oku
04.11.2020
Cumhuriyetin 97. yılında sanayileşme sorunumuz

“Son dönemin en kritik yapısal reformu hayata geçti. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Sanayileşme İcra Komitesi’ni kuruyoruz. Ekonomi tarihimizde böyle bir vizyon ilk defa hayata geçmiş olacak. Bu komitede, sanayimize seviye atlatacak ve ülkemizi geleceğe hazırlayacak kararlar, ilgili bakanlıklarla birlikte alınacak. (...) Uzun vadeli kamu alımlarını destekleyebileceğiz, böylece sanayide ölçek oluşumunu teşvik edeceğiz. Finansman, gümrük, çevre, altyapı, lojistik ve enerji gibi alanlarda kurumlar arası koordinasyonu hızlandırıp yatırımcının önünü çok net görmesini sağlayacağız. Tedarik zincirlerindeki kritik ürünlerin yerlileşmesini teşvik edip yurtiçi üretim çeşitliliğini zenginleştireceğiz.”

Devamını Oku
28.10.2020
IMF’den dünya ekonomisinin görünümü

IMF’nin yılda iki kez yayımladığı “Dünya Ekonomisi Görünümü” (WEO) raporunun ardından Dünya Bankası ile birlikte düzenlediği yıllık toplantılarının ardından gözler bir kez daha dünya ekonomisinin Covid-19 krizi ve sonrasındaki olası seyrine çevrildi.

Devamını Oku
21.10.2020
Amerikan emekçisinin sağlığı ve yoğunlaşan sömürüsü

Amerika Başkanı Trump’ın Covid-19 virüsüne yakalanması ve neredeyse mucizevi bir biçimde kısa sürede sağlığına kavuşarak görevine geri dönmesi, geçen haftanın önemli başlıklarından birisiydi.

Devamını Oku
14.10.2020
Kalkınmayı planlamak

Ülkemizin yoğun ve yıpratıcı gündemi arasında, geçen hafta sessiz sedasız bir yıldönümü kutlandı: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bundan 60 yıl önce 30 Eylül 1960’ta 91 sayılı kanun ile kurulmuştu. Böylece Türkiye, kalkınmasını artık “iktisadi ve toplumsal hayatın bütününü göz önünde bulunduran ve en son tekniklere dayanan yeni ve ileri bir planlama anlayışı içinde gerçekleştirilecekti”.

Devamını Oku
07.10.2020
Eskimiş bir ‘Yeni Ekonomi Programı’

2020-2023 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından dün açıklandı.

Devamını Oku
30.09.2020
Türk Tabipleri Birliği nedir? Ne yapar?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’na dayanarak 23 Ocak 1953’te kuruldu. Altmış beş ile yayılmış tabipler odalarına kayıtlı yüz bini aşkın hekimi bünyesinde barındırmakta. Üyelerinin yarısı kamuda çalışan, üyeliği zorunlu olmayan hekimlerden oluşuyor.

Devamını Oku
23.09.2020
K-tipi büyüme: Gelirin eşitsizliği

Ulusal ekonominin seyrindeki inişli çıkışlı dalgalanmaların alfabenin harflerine benzetilerek açıklanmaya çalışılması ekonomi gündemimizin renkli ve popüler uğraşları arasında. Özellikle ilgi çeken harf, V ! Bununla daralan bir ekonominin, aynı hız ve kararlılıkla çıkışa geçeceği vurgulanıyor. Örneğin, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak geçen hafta içerisinde yaptığı açıklamada, “tüm öncü göstergeler Türkiye açısından en kötünün geride kaldığını gösteriyor. 2. yarıda ‘V’ şeklinde toparlanma bekliyoruz” sözleriyle bu beklentiyi dile getirmekteydi.

Devamını Oku
16.09.2020
Türk Tabipleri Birliği Uyarıyor

Bu satırların yazıldığı sırada dünyada toplam olgu sayısı 27 milyon 436 bin kişiyi aşmış; virüs nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı 896 bin kişiye ulaşmış idi. 7 Eylül itibarıyla, Sağlık Bakanlığı’nca yayımlanan resmi verilere göre, ülkemizdeki aktif olgu sayısı 281 bin 509 kişi; yaşamını kaybedenlerin sayısı ise 6 bin 730 idi.

Devamını Oku
09.09.2020
Milli gelirin normal halleri

Türkiye’nin milli geliri 2020’nin ikinci çeyreğinde bir yıl öncesine oranla yüzde 9.9 azaldı.

Devamını Oku
02.09.2020
Türkiye’nin enerji sorunu

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta “Türkiye, tarihinin en büyük doğalgaz keşfini Karadeniz’de gerçekleştirdi” sözleriyle kamuoyunda bir süredir beklenmekte olan müjdeyi açıkladı. Erdoğan, 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğunu belirterek “Hedefimiz 2023’te Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır” dedi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da söz konusu müjdeyi “Artık cari fazlayı ve döviz fazlasını konuşacağımız yeni bir dönem başladı” sözleriyle karşıladı.

Devamını Oku
26.08.2020
Döviz kurunda rekabetçi olmak

Türk Lirası’nın uluslararası paralar karşısında hızla değer yitirdiği günlerin ardından konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dövizdeki pahalılığın vatandaşlar açısından önemli olmadığının altını çizerek “Önemli olan kurun seviyesi değil rekabetçi olup olmamasıdır” dedi ve “Turizmin gelmesi için ihracatçı için benim para birimim daha cazip, daha rekabetçi olsun” görüşünü savundu.

Devamını Oku
19.08.2020
Türk Lirası’nı ve TC Merkez Bankası’nı anlamak

Başlığımızdan yola çıkalım: “Türk Lirası’nın seyrini ve TC Merkez Bankası’nın ne yapmak istediğini anlamak” hiç de zor değil aslında… Bu sorulara yanıt verebilmek için çok derin iktisat bilgisine de ihtiyaç gerekmiyor. Biraz sağduyu, en temel birkaç veriyi izlemek ve önyargılı, bağnaz inançlardan uzak, akılcı düşünmek yeterli. Ama bu saydıklarımız içinde de en zor olanı sonuncusu: Bağnazlık ve kör inançlara değil, bilimsel şüpheye ve aklın üstünlüğüne dayanmak.

Devamını Oku
12.08.2020