Türkiye genciyle yaşlısıyla 19 Mart’tan beri ayakta. İnsanlara yeter artık dedirten olay sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yöneticilerinin tutuklanması değil.
Saraçhane sürecinde sayıları 1 milyonu geçen, önceki gün Maltepe’de ise 2.2 milyonu bulan yurttaşlar için son olay artık bardağı taşıran son damla.
Çünkü Türkiye’de uzun zamandır hukuk, adalet askıya alınmış durumda. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, kayyum sistemi neredeyse normal bir yönetim biçimine dönüşüyor.
Türkiye, “her ne kadar Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kabul etmese de” Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından ülkelerde hukukun üstünlüğünün ne derece sağlandığını ölçen “hukukun üstünlüğü endeksi”ne göre 142 ülke arasında 117’nci sırada.
Saraçhane ve Maltepe’nin katılımcısı olarak gözlemlerime göre bu büyük itirazın geçmiş yıllardan da büyük bir farkı var. Meydanların sahibi artık gençler.
Bayraklarıyla kendi hazırladıkları pankartlarla meydanlar 18-25 yaş arasında gençlerin sloganlarıyla inliyor.
Bir gencin taşıdığı pankartta bu durum “Odasından bardağını kaldırmayan Z kuşağı ülkeyi ayağa kaldırdı” sözleriyle vücut buluyor.
Gençlerdeki bu tepki neden kaynaklandı? Apolitik olarak bilinen bu gençleri sokaklara döken gerçekler ne?
Gençler, uzun bir süredir demokratik haklara, ifade özgürlüğüne ve sosyal adalete yönelik artan kaygı içinde. Hukukun öngörülebilir olmaması, yargı süreçlerinin uzaması, liyakatin geri planda kalması...
Bütün bunlar, gençlerin sisteme olan inancını zedeliyor, araştırmalar her üç gençten birinin hedefinin yurtdışına gitmek olduğunu gösteriyor.
OECD’nin 41 ülkede 80 farklı parametre üzerinden yaptığı “Hayat nasıl?” (How’s life?) 2024 raporunda genel yaşam memnuniyeti ortalama puanı 6.7 iken Türkiye, 4.9 puanla son sırada.
Aynı araştırmaya göre Türkiye, sosyal adaletsizlikte sondan ikinci sırada bulunurken cinsiyet eşitsizliği sıralamasında da 41 ülke arasında sonuncu.
OECD ülkeleri arasındaki 15 yaşındaki öğrencilerin gıdaya erişimi konusunda Türkiye en kötü durumda. 5 çocuktan biri aç.
Konda’nın Go-for’la yaptığı bir araştırmaya göre gençlerin yüzde 66’sı en önemli sorunu ekonomik kriz olarak işaret ediyor.
Gençleri umutsuzluğa sürükleyen en önemli sorunların başında da işsizlik geliyor. Türkiye’de 22 yıllık AKP döneminde eğitimin niteliği zayıflarken paralı vakıf üniversiteleriyle sayı 200’ü geçti.
8 milyon genç bu üniversitelerde okurken aynı oranda istihdam yaratılamıyor. Kalitesiz eğitimle mesleksiz gençler yaratılıyor. Bugün üniversiteli işsiz oranı yüzde 25. Üç üniversiteliden biri işsiz.
Yüksek öğrenimli genç sayısının artması işgücü piyasasının yapısını da bozdu. İş beğenmiyor diye suçlanan gençler 22 bin 104 TL olan asgari ücretli işlere mahkûm.
Üstelik işe girebilmek ise liyakatle değil. Gençlerin çoğunluğu partili olmazsan ya da güçlü kişilerle bağlantın yoksa işe giremeyeceğini düşünüyor. Bunun için mülakat tartışmalarını hatırlamak yeterli.
Gençliğin içinde bulunduğu manzara bu. Ve bunu değiştirmek için hiçbir umut yok. Aksine sürekli hakaret eden bir yönetim var.
Dünyada yapay zekâ, blokzincir ve otomasyon gibi alanlarda devrim niteliğinde değişimler yaşanırken Türkiye’nin bu dönüşüme ayak uyduramaması, gençlerin işgücü piyasasında rekabet gücünü kaybetmesine yol açıyor.
Geleceğini yeniden kazanmak için korkuyu aşıp sokağa çıkan bu gençlerin sesini duymak bu kadar zor olmamalı!