Ankara’nın Rusya’yla vardığı mutabakat ve TSK’nin üstün ateş gücü, Afrin harekâtının neticesini tayin eden iki faktör oldu.
Netice öngörülmüştü, YPG’nin TSK karşısında tutunması imkânsızdı. Dolayısıyla TSK harekâtın zamanlamasını dilediği gibi yönetti. O kadar ki, Afrin şehir merkezine girilip yönetim binasına Türk bayrağının çekilmesi, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olarak kutlanan 18 Mart tarihine kolayca denk getirildi. İktidarın, Afrin harekâtı ile Çanakkale savunması arasında bir özdeşlik tesis ederek, kendisini desteklemenin her türlü muhalefetin ötesine geçen bir milli görev olduğu yönünde verdiği mesaj, 18 Mart zamanlamasıyla adeta taçlandırıldı.
TSK’nin kullandığı yüksek teknoloji ve ateş gücü karşısında YPG, kırsalda ve yerleşim merkezlerinde mevzi savaşı sürdürmenin imkânsızlığını görerek hızla çekilmek zorunda kaldı.
Bu arada Afrin’de yaşayan sivillerin önemli bir kısmı açık bırakılan koridordan bölgeyi terk ettiler. Raco, Cinderes ve son olarak Afrin şehir merkezi gibi yerleşimler yakılıp yıkılmaktan kurtuldu.
YPG ilerleyen TSK ve ÖSO karşısında meskûn mahalde direnmeyi tercih etseydi sonuç yine değişmezdi. TSKÖSO ittifakı her durumda kazanırdı, fakat bugünkünden çok daha ağır bir insani kriz tablosu ortaya çıkardı.
Afrin’de yenilen YPG/PKK, Fırat’ın doğusu ve batısındaki Kürt bölgelerini bir şekilde birleştirme şansını tarihsel olarak yitirdi. Dahası, Afrin’den Kürt göçü etnik yapının değişerek bölgenin Araplaşması sonucunu da doğurabilir.
Cevabı enteresan olabilecek bir soru, PYD’nin 2012’de Şam’dan savaşmadan teslim aldığı Afrin’i Şam’a geri vermeyip neden Türkiye’ye savaş yoluyla kaybetmeyi tercih ettiğidir.
Rusya’nın, “Zeytin Dalı Harekâtı”ndan birkaç gün önce YPG/PKK’ye, Afrin’i Şam’a terk edip ağır silahlarını da bırakarak tamamen çekilmelerini önerdiğine dair muhtelif mecralarda haberler çıkmış ve bunlar yalanlanmamış idi. YPG/PKK’nin bu şartları ağır bularak reddettiği, bunun üzerine Rusya’nın Ankara’ya harekât için yeşil ışık yaktığı belirtilmişti.
Afrin’den mevcut konjonktürde yeni bir “Kobani” yaratılamayacağı belli iken...
YPG/PKK’nin Rus teklifini reddedip, Afrin’de Türkiye’ye karşı kendi yenilgisiyle sonlanacağı kesin olan bir savaşı göze alması, nasıl açıklanabilir?
Türkiye’nin Kürt meselesini uluslararasılaştırma hesabıyla mı?
Yoksa, Şam rejiminin Afrin’i de alarak güçlenmesindense, hamisi olduğu YPG/PKK’nin bu bölgeyi Türkiye’ye kaybetmesini tercih edeceği varsayılan ABD’nin telkiniyle mi?
Ya da ikisi birden mi?
Neticede, Suriye’deki PYD/PKK bölgeleri değişen konjonktürün neticesinde ortaya çıkmışlardır ve akıbetlerini yine konjonktürdeki değişim belirleyecektir.
Afrin’de olduğu gibi...
2012’nin temmuz ayında Şam rejimi, biraz da Ankara’nın kendisini devirmeyi hedefleyen Suriye politikasına tepki olarak Kürtlerin yoğun olduğu Afrin, Kobani, Amude, Derik gibi bölgeleri PYD/PKK’ye terk etmiş ve böylece Türkiye’yi stratejik tehdit algıladığı bir durumla karşı karşıya bırakmıştı.
Uzun lafın kısası, 2012’den bugüne konjonktür çok değişti; önce “Kürt kantonları”, derken IŞİD’in ortaya çıkışı, ardından Kobani, ABD’nin PYD/PKK’yle IŞİD’e karşı ittifaka gitmesi, Türkiye’de “çatışmasızlık dönemi”ne 2015 yazında son verilmesi, Suriye’ye Rus müdahalesiyle rejimin lehine yeniden kurulan denklem ve IŞİD’in yenilmesi...
Türkiye de değişen konjonktür neticesinde Afrin’e müdahale etmiştir.
Şimdi Afrin üzerinden “Fırat Kalkanı” bölgesi ile İdlib arasında kara bağlantısı kuruluyor. Türkiye’nin Suriye’deki nüfuz alanını genişletmesi, Rusya’dan bağımsız hareket edebilen İran’ı ve tabii ki Şam rejimini rahatsız edecektir. İdlib’deki gelişmeleri biraz da bu mercekten izlemekte fayda olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Saray’da hâkim ve savcılara hitap ederken “Bir gece ansızın Sincar’a da girebiliriz” dedi. Irak’taki Kandil ile Suriye’deki PYD/PKK bölgeleri arasındaki karasal ilişkiyi Sincar’a uzanarak kesmenin bundan sonraki öncelikli hedef olacağı anlaşılıyor.
Suriye’deki PYD/PKK ise Türk- Amerikan ilişkilerindeki başlıca gerilim kaynağı ve bir iltihaplı sorun olmayı öngörülebilir bir gelecekte de sürdürecekmiş gibi görünüyor.
Afrin ve ötesi
Yazarın Son Yazıları
İdlib’de yüzleşmek
Osman Kavala’nın sakin mağduriyeti
Yapay zekâ ABD’yle krizi çözer mi?
Türkiye’nin tam teşekküllü krizi
24 Haziran’daki ‘uçan mürekkepli mühür’ palavrasını en çok kim yaydı
Hızlı ve geçici iktidar
Muhalefetin bir numaralı sorunu medyadır
24 Haziran’ın sürprizi MHP değil, ‘münafıklar’
Bu seçimin galibi halktır
24 Haziran’ın dört kesin sonucu
‘Oylarınızı çaldırmayacağız’
Mantar tabancası patlasa da sandığa
İnce, Erdoğan’ı iktidardayken ‘indiriyor’
Korkan iktidar korkutarak oy istiyor
Erdoğan, ‘Bay Kemal’den neden vazgeçemiyor?
Muharrem İnce fenomeni
24 Haziran’da iktidarın işi artık daha zor
Türk Lirası’nı kim çökertti?
Üç yıl sonra HDP yine anahtar
Dinamizm tamam Umutlar tamam Moraller tamam
Muharrem İnce’yle bozulan mezhepçilik oyunu
Basın özgürlüğü neden alerji yapıyor?
Atı alan Üsküdar’a geçecek mi?
İç ve dış krizlerden önce baskın seçim
Cihatçılar da Türkiye’ye havale
ABD, İngiltere ve Fransa'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği Suriye Operasyonunundan ne anlamalıyız... Sınırlı saldırı Ankar'nın pozisyonunu etkiler mi, Esad rejimini güçlendirdi mi, harekatın zamanlaması manidar mı, harekat Putin'e de bir mesaj mı, İngiltere Başbakanı May kısa yolu mu seçti?
Şimdiki mesele kimyasal silah değil
Hürriyet’e veda ve teşekkür
Doğan Grubu’nun imhası, ana akım medyanın sonu
Afrin ve ötesi
Seçimi boykot, havlu atmaktır
Arkadaşlarımızı hapiste tutarak hiçbir şey kazanamazsınız
İdlib’e dikkat
TSK Suriye’den neden çıkmaz?
Suskunluk sarmalındaki Türkiye
Uğur Mumcu’yu anmak, yalana teslim olmamaktır
Afrin savaşının öteki cephesinde durum
Zor, Suriye’de oyunu bozar mı?
Ölmüş bir gazeteciden ‘Sayın Yetkili’ye mektup:
Türkiye-ABD: Krizin kara yılı başladı