Öngörüler yılın ilk günlerinden itibaren doğrulanıyor: Türkiye-ABD ilişkilerindeki kriz 2018’de daha da derinleşecek. New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi’ndeki “ABD, Mehmet Hakan Atilla’ya Karşı” adlı davanın jürisi, önceki gün verdiği kararıyla krizi ağırlaştıran bir katalizör rolünü oynadı.
Davanın tek tutuklu sanığı olan Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Atilla’yı, ABD’nin İran’a uyguladığı mali ambargonun delinmesiyle ilgili olarak kendisine yöneltilen altı suçlamanın beşinden suçlu bulan jüri heyetinin üyeleri, tahripkâr sonuçlar vaat eden bu krizin isimsiz küçük aktörleri olarak tarihteki yerlerini aldılar.
Jürinin kararına Ankara’dan gelen reaksiyon hem ağır hem de hızlı oldu. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dün art arda attığı dört tweet’te ABD’ye ağır suçlamalar yer aldı.
Bozdağ tweet’lerinde, Sarraf davasının siyasi bir kumpas davası olduğunu, hukukun siyasi bir yarar için göstere göstere kullanıldığını, kararın önceden verildiğini, soruşturma ve kovuşturmanın verilmiş kararın ilanı için usulen yapıldığını, bu davanın FETÖ ile CIA, FBI ve ABD yargısı arasındaki işbirliğini somut biçimde ispat ettiğini yazdı. Adını vermeden ABD’yi, “terör örgütlerinin yularını elinde tutmakla” da suçladı.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ’ın ithamları ve bunları ifade ederken kullandığı üslubun ağırlığı, New York’taki davanın Ankara’da yol açtığı büyük öfke ve gerginlik hakkında yeterli fikri veriyor.
Endişe de var doğal olarak. Örneğin Halkbank, New York’taki jürinin kararının ardından dün Kamu Aydınlatma Platformu’na (KAP) gönderdiği açıklamada “bankalarının bu davada taraf olmadığını ve ilgili mahkeme tarafından bankaları hakkında alınmış herhangi bir idari veya mali bir kararın bulunmadığını” bildirdi.
Açıklamada geçen “idari ve mali karar” ifadesiyle bankaya yaptırım uygulanmasının kastedildiği anlaşılıyor. New York’taki yargı sürecinin seyri ise ABD Hazine Bakanlığı’na bağlı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından Halkbank’a milyarlarca dolarla ifade edilen ağır bir para cezası kesilmesi ihtimali üzerinde etkili olacak. OFAC, ABD’nin diğer ülkelere ve teşekküllere uyguladığı ambargo rejmlerini yöneten ve gerektiğinde yaptırım uygulama yetkisine sahip bir kurum.
Önceki günkü jüri kararının bu bakımdan hayli menfi bir gelişme olduğu da herkesin malumu.
ABD’nin İran’a karşı tek taraflı yaptırımlarının muhafazasıyla ilgili mantığının nasıl işlediğini geçen 12 Aralık’ta bu köşede yayımlanan “ABD, Atilla’ya neden karşı” başlıklı yazımda izah etmeye çalışmıştım.
Bu mantık, davanın savcısı Joon H. Kim’in jüri kararının ardından yaptığı sert açıklamaya yansıdı. Bir bölümü şöyle:
“Yabancı bankalar ve bankerlerin bir tercihi var: Ya İran’a ve yaptırım altındaki diğer ülkelere ABD yasalarından kurtulmaları için taammüden yardım edersiniz ya da Amerikan Doları ile işlem yapan uluslararası bankacılık topluluğunun bir parçası olmayı seçersiniz. Ama bu ikisini birlikte yapamazsınız.”
OFAC, Mehmet Hakan Atilla’nın 11 Nisan’daki karar duruşmasını bekler veya beklemez, orasını biz bilemeyiz... Ama OFAC, savcı Kim gibi düşünür ve karar verirse bunun ülkemize maliyeti ağır olur.
Halkbank’a kesilebilecek para cezası, Ankara’da bir ihlalin neden olduğu yaptırım olarak dar bir çerçevede değil Türkiye’deki iktidarı devirmeyi amaçlayan kumpasın yeni adımı olarak algılanacak ve iç kamuoyuna da bu şekilde yansıtılacak. Bu yaptırım, seçim sath-ı mailinde Amerikan ve Batı karşıtlığını alevlendirerek tabanı sıkılaştırmak için fevkalade kullanışlı bir malzeme olacak, aynı zamanda Türkiye ve ABD arasındaki krizi daha da derinleştirecektir.
Burada bitmiyor tabii ki...
ABD ile Türkiye arasındaki YPG veFETÖ sorunu sürekli iltihap üretiyor ve ilişkileri zehirlemeye devam ediyor.
YPG ve FETÖ, kriz bileşkesinin ana faktörleri. Özellikle YPG meselesinin 2018’de daha da ağırlaşmayacağına dair bir güvence yok.
Son imzaların atıldığı S-400 alımı, Türkiye’nin ABD ve genel olarak Batı ittifakı ile ilişkilerinde jeopolitik ve stratejik sonuçlar yaratmaya aday.
Bunlar radarda görünenler.
“Bilmediğimizi bilmediğimiz şeyler” de olabilir elbette, onları da ortaya çıktıklarında değerlendiririz.
Türkiye-ABD: Krizin kara yılı başladı
Yazarın Son Yazıları
İdlib’de yüzleşmek
Osman Kavala’nın sakin mağduriyeti
Yapay zekâ ABD’yle krizi çözer mi?
Türkiye’nin tam teşekküllü krizi
24 Haziran’daki ‘uçan mürekkepli mühür’ palavrasını en çok kim yaydı
Hızlı ve geçici iktidar
Muhalefetin bir numaralı sorunu medyadır
24 Haziran’ın sürprizi MHP değil, ‘münafıklar’
Bu seçimin galibi halktır
24 Haziran’ın dört kesin sonucu
‘Oylarınızı çaldırmayacağız’
Mantar tabancası patlasa da sandığa
İnce, Erdoğan’ı iktidardayken ‘indiriyor’
Korkan iktidar korkutarak oy istiyor
Erdoğan, ‘Bay Kemal’den neden vazgeçemiyor?
Muharrem İnce fenomeni
24 Haziran’da iktidarın işi artık daha zor
Türk Lirası’nı kim çökertti?
Üç yıl sonra HDP yine anahtar
Dinamizm tamam Umutlar tamam Moraller tamam
Muharrem İnce’yle bozulan mezhepçilik oyunu
Basın özgürlüğü neden alerji yapıyor?
Atı alan Üsküdar’a geçecek mi?
İç ve dış krizlerden önce baskın seçim
Cihatçılar da Türkiye’ye havale
ABD, İngiltere ve Fransa'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği Suriye Operasyonunundan ne anlamalıyız... Sınırlı saldırı Ankar'nın pozisyonunu etkiler mi, Esad rejimini güçlendirdi mi, harekatın zamanlaması manidar mı, harekat Putin'e de bir mesaj mı, İngiltere Başbakanı May kısa yolu mu seçti?
Şimdiki mesele kimyasal silah değil
Hürriyet’e veda ve teşekkür
Doğan Grubu’nun imhası, ana akım medyanın sonu
Afrin ve ötesi
Seçimi boykot, havlu atmaktır
Arkadaşlarımızı hapiste tutarak hiçbir şey kazanamazsınız
İdlib’e dikkat
TSK Suriye’den neden çıkmaz?
Suskunluk sarmalındaki Türkiye
Uğur Mumcu’yu anmak, yalana teslim olmamaktır
Afrin savaşının öteki cephesinde durum
Zor, Suriye’de oyunu bozar mı?
Ölmüş bir gazeteciden ‘Sayın Yetkili’ye mektup:
Türkiye-ABD: Krizin kara yılı başladı