Mehmet Ali Güller

Neo-Tanzimatçılık

15 Mayıs 2021 Cumartesi

Son AKP hükümetini, ilk günden beri bu köşede “CEO’lar kabinesi” olarak niteliyorum. Zira kabinenin Sağlık Bakanı özel hastane sahibi, Eğitim Bakanı özel okul sahibi, Turizm Bakanı otel sahibi, Ticaret Bakanı da tüccar(dı). 

Tüccar Ruhsar Pekcan, kendi şirketinin ürününü kendi bakanlığına satınca, kamuoyundan büyük tepki gördü; “Baş CEO” kendisini kabineden almak zorunda kaldı... 

Hükümetin başına “Baş CEO” dememiz de birkaç nedenle: Birincisi “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” (16.10.2005) dediği için; ikincisi “Ben bu ülkenin şirket gibi yönetilmesini istiyorum” (15.3.2015) dediği için; üçüncüsü de buna uygun “CEO’lar kabinesi” oluşturduğu için... 

VATANDAŞINI AŞAĞILAYAN DEVLET REKLAMI

Tüccarın, şirket sahibinin, hastane sahibinin, otel sahibinin sahip olduğu kurumun çıkarıyla kamunun çıkarı çeliştiğinde hangi çıkarı esas alacağı, ciddi bir problemdir. İşte Ticaret Bakanı olayında, tüccar Ruhsar Pekcan’ın çok açık bir şekilde kendi şirketinin çıkarını gözettiği ortaya çıktı. 

Fakat sorun birkaç boyutlu: Örneğin çıkarlar karşı karşıya gelmese bile bir bakanın, bakanlığını alışık olduğu şekilde şirketini yönetir gibi yönetmesi, istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Nitekim doğurdu: Turizm Bakanlığı’nın son tanıtım videosundan bahsediyoruz... 

Videoda turizm çalışanı vatandaşlarımızın maskesinde şu yazıyor: “Keyfine bak, aşılıyım.”

Vatandaşını bu kadar aşağılayan bir tanıtım haliyle büyük tepki gördü ve bakanlık videoyu silmek zorunda kaldı. 

Bunun sıradan bir hata, bir gaf olmadığı, tersine yerleşik bir anlayışın yansıması olduğu ortada. Zira daha birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Alman mevkidaşıyla basın toplantısında “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız” demişti! (6.5.2021)

MÜSTEMLEKE ZİHNİYETİ

Uzun uzun analizler yapmaya gerek yok, tablo ortada: “Ülkeyi şirket gören, haliyle vatandaşı pazarlanacak meta görür!”

Hem Çavuşoğlu’nun sözleri hem de otel sahibi Turizm Bakanı’nın başında olduğu bakanlığın videosu, ne acı ki tam bir “müstemleke zihniyeti” ortaya koyuyor.

Turist için, turistin dövizi için vatandaşını aşağılayan bu “eziklik hali”, eskiden de vardı: Dün Tanzimatçılıktı, bugün neo-Tanzimatçılık... 

Ne tesadüf! Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “Bize 150 yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” (30.7.2020) sözleri, sadece Cumhuriyetin değil, 1908’deki II. Meşrutiyet’in ve 1876’daki I. Meşrutiyet’in de reddini içeriyor. 

Günümüzden geriye 150 yıl çıkarıldığında ne kalıyor geriye peki? Tanzimatçılık kalıyor!

MÜZİK NOTASINDAN TURİZM PAZARLAMASINA 

Neo-Tanzimatçı bu iktidarın vatandaşını turiste “tadını çıkar” kıvamında pazarlaması kuşkusuz şaşırtıcı değil. Birkaç örneği anımsayalım:

- “İsrail’e karşı ümmet aksiyon bekliyor” şovu yapanlar, ABD Irak’ta “ümmeti” bombalarken, Amerikan gazetesi WSJ’ye mektup yazıp “Cesur ABD askerlerinin Irak’tan en az kayıpla eve dönmeleri için dua ediyoruz” diyorlardı (31.3.2003).

- O “Cesur ABD askerleri”, Türk askerlerinin başına Irak’ın kuzeyinde çuval geçirdiğinde, kamuoyu haklı olarak iktidardan Washington’a diplomatik nota vermesini talep etmişti. “Ne notası, müzik notası mı?” diye dalga geçmişlerdi (8.7.2003).

- ABD Başkanı Donald Trump’ın 9 Ekim 2019 tarihli “aptal olma” mesajlı mektubunu da sineye çektiler. Kamuoyu, boşuna günlerce tepki göstermelerini bekledi. En sonunda Trump’la görüşmeye gittiklerinde “mektubu iade ettik” diyerek konuyu kapatmaya çalıştılar.

- ABD Başkanı Joe Biden, 24 Nisan 2021’de, uluslararası hukuka aykırı olarak “soykırım” kavramını kullandı. 48 saat boyunca duymazlıktan geldiler. Muhalefetin tepkisi nedeniyle ancak 48 saat sonra, o da Biden’ın “soykırım” ifadesini Ermeni çevrelerin baskısı nedeniyle kullandığını belirterek, yumuşak tonda bir yanıt verebildiler.

19 yıllık iktidarları boyunca pek çok kez ülkemizi benzer hallere düşürdüler. O nedenle bu iktidardan kurtulmak aynı zamanda “onurumuza” sahip çıkma konusudur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları