Analar ağlamasından fedaya
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Analar ağlamasından fedaya

27.08.2015 08:14
Güncellenme:
Takip Et:

Ahlak değerlerinin, demokrasi anlayışının ve hukuk kurallarının yerleştiği ve özümsendiği ülkelerde siyasetçi, içinde bulunduğu toplumu her anlamda ileriye taşımak üzere görevlendirilen ve ona karşı sorumlu olan çalışandır.

Bunun seçimle ya da atama ile olması özündeki gerçeği değiştirmez. Aksi durumlarda ise, bu üçleme takip edilerek, ya ahlak değerlerine sahip oldukları için istifa ederler ya demokrasi anlayışı yerleştiği için - örneğin seçimle uzaklaştırılırlar ya da hukuk kuralları devreye alınarak cezalandırılırlar.
Ne yazık ki siyasetin de siyasetçinin de omurgasının olmadığı ülkemizde bu aşamaların hiçbiri gerçekleşmiyor. Dolayısıyla her anlamda hızlı bir erozyon ve deformasyon içinde ülke ve toplum olarak eriyoruz.

Sancılı durumlar
Yaşadığımız çıkarcı ve siyasi ihtirasa dayalı yakın geçmişin göz göre göre önümüze getirdiği acınası durumun yoğun sancısını çekiyoruz. Yaşam kalitesi gittikçe düşüyor. Bölgenin sıradan bir ülkesi haline dönüşmek üzereyiz.
Daha da kötüsü hiç de hak etmediğimiz bu siyasetçilerin yaptığı her şey normalmiş gibi davranmayı seçiyor, yeterince güçlü "artık yeter!" diye haykırmıyoruz. Bunca yaşanandan sonra daha ne bekleniyor acaba?
Bir ülke siyasi çıkar uğruna "Analar ağlamasın"dan "Feda"ya nasıl savrulabilir? Yaşam hakkından ve bir candan daha önemli olan nedir? Bu kadar hayat yitip giderken siyasiler büyük bir pişkinlikle hiçbir şey olmamış gibi bu anlamsız tiyatroyu oynamaya nasıl devam edebilirler?
Zerre kadar değeri olmayan samimiyetsiz siyasi açıklamaları artık dikkate alan bile kalmadı. Hepimiz daha da geç olmadan "niye oldu" ve "nasıl değiştirilebilir" sorularına kafa yormalı ve değişim için demokratik anlamda harekete geçmeliyiz. Hiç kimse yaşananları hak etmiyor. Hele hele de kaybolmuş hiçbir can, canını kaybetmiş olan hiçbir fert Hayat normalmiş gibi sürdürülmeye devam edilemez...

Feda fetvası
Devletin başında oturanın söylemi bugün "analar ağlamasın"dan "ne mutlu şehit ailelerine" anlamsızlığına dönüşürken, bir diğeri "feda fetvası" diye zırvalarken, öbürleri ucuz "şehit oluruz" edebiyatı yaparken hiç mi utanmazlar?
Terör örgütünün ise yaptıklarını zaten savunacak hiçbir şey yok. Adı üzerinde terör örgütü! Hep aynıydı.
Asıl sorun kendi çıkar ve ikballeri için onların palazlanmasına göz yumanlarda ülkenin insanlarını bir arada huzurla, umutla, refahla yaşatamayanlarda...
Sanki 13 yıldır bir başkası iktidardaymış gibi, sanki 2 ay önce seçim yapılmamış gibi, sanki muhalefette başkaları varmış gibi konuşmaya devam ediyorlar. Ama bizler, bu kadim toprakların üzerinde yaşayanlar, artık uyanmış olmalıyız.
Ne bunca zamandır olan bitenin ve sonuçlarının farkında değilmişiz gibi yapabiliriz ne de bugün acıyla kavrulan yüreklerin acısını içimizde hissetmeden yaşayabiliriz...
Eğer içtenlikle uygar bir gelecek istiyorsak ahlakın, demokrasinin ve hukukun aydınlattığı yolda el ele ilerlemeye devam edeceğiz. Başka yolu yok!

Burkon Kadir Nak E. Genel Müdür

 

-

 

Hüzünlü kent: Antakya

Suriye iç savaşı beşinci yılını doldurdu. Bizler savaşı; sığınmacılarla, dünyanın değişik yerlerinden gelmiş kökten dinci teröristlerin sokaklarında, çarşılarında dolaştığı, hastalarının tedavilerinin yapıldığı, mahallelerinde sığınmacı gettolarının oluştuğu bir kentte, Antakya'da yaşıyoruz.

Bir kent hüzünlenir mi? Bir kentin hüzünlendiğini geçen beş yıl içinde yaşayarak tanıklık ettik. "Medeniyetlerin şehri", "Barış, hoşgörü, birlikte yaşamanın" örneği olarak sunduğumuz kent, adım adım sevgiden, barıştan uzaklaştı. Böyle sürerse birlikte yaşamaktan da uzaklaşacak. Evlerine kapanan hemşerilerinin yükselen çığlıklarını duymazdan gelecek, hüznünün yüreğinin derinliklerine akmasına izin verecek.
Hüzünlü Antakya'yı anlatmak kolay değil. Yaşanan iç savaştan en çok etkilenen kentlerin başında geliyor. Sınırımız iç savaş öncesi sanal bir niteliğe sahipti. Karşı tarafta dostlarımız, sevgililerimiz, akrabalarımız bulunuyordu.

Suriyeli hemşeriler
Akşam gezmelerine gidecek kadar yakın hissediyorduk. Bir sabah emperyalistler ve Neo-Muaviyeler ortak savaş başlattı. Uyandığımızda kapımızın önünde binlerle ifade edilen Suriyeli hemşerilerimizi gördük. Bugün BM verilerine göre Hatay'da beş kampta 15.404 sığınmacı yaşamakta.
Kamp dışında yaşayanların beş yüz-altı yüz bin kişi olduğu sanılıyor. Büyük çoğunluğu çocuklar ve kadınlar. Her sokak başında dilenen, parklarda günlük yaşamını sürdüren, pazarda bir şey satmak için uğraşan...
Antakya'yı hüzünlendiren etkenlerin başında kentin demografik yapısının bir taraf (etnik/mezhep) lehine bozulmasıdır. Türk, Alevi Arap, Sünni Arap, Kürt ve Hıristiyan Arap nüfus arası kurulan iç dengenin/üretilen yaşam kültürünün aşınıyor olması kaygılara neden olmakta. İşsizlik ve yoksulluk derinleşti.
İç savaş başlamadan önce yüzlerle ifade edilen yurttaşlarımız günü birlik "gel/git ekonomisi" yaparak geçimlerini sağlıyorlardı. Orta ölçekli ticari taksi işletmeciliği başta olmak üzere değişik bağlantılı işkolları gelişmişti. Bunlar ortadan kalktı.
Bölgenin ana uğraşı olan taşımacılık/ transit geçişler durdu. Kentimizin savaşın parçası olarak görülmesi nedeniyle iç ve dış turizm azaldı. Sığınmacılar açtıkları iş yerlerinde kayıt dışı çalışarak (vergi, bağkur, diğer harçlardan yoksun) esnafımız/ sanatkârlarımızla haksız rekabet etmeleri gerginlik yaratıyor. İşverenlerin sığınmacıları ucuz emek kaynağı olarak görmeleri, emeğin değerini aşındırdı. Emek sömürüsü derinleşti, sosyal güvenlik dışı çalışma yaygınlaştı.

Güvensiz sokaklar
Sokaklarında, parklarında, çarşılarında güven içinde dolaşılamayan bir kent olduk. Mahalle içlerinde sığınmacı "gettolarının oluşması, yan komşunuzun uyuyan terör hücresi olduğunu bilmek korku/endişe yayıyor. Arkanıza takılan dilencinin isteğini yerine getirmediğinizde küfretmesi, çekiştirerek rahatsızlık vermesi sıradanlaştı.
Sığınmacılar ve yerel halk arasında adli vakalar sürekli artıyor. Parklarda, köşe başlarında "fuhuş" pazarlığına her an tanıklık edebilirsiniz. Kadın ve çocuk istismarı yoğunlaştı. İkinci, üçüncü eş olarak gayri resmi evliliklerin sayısında artış yaşanıyor.
Antakya'nın hüznü son Suruç kırımı ile arttı. Mahallelerinde yüzlerle ifade edilen uyuyan IŞİD hücreleri olduğunu, sokaklarında canlı bombaların dolaştığını bilerek yaşamak kolay değil.

Barış istiyoruz
Zenginliğimizi yeniden üretip komşularımızla paylaşmak, akşam gezmeleri yaparak birlikte "çiğdem çitlemek" istiyoruz. Bunu başaramazsak hüzünden "ince hastalığa" yakalanıp öleceğiz.

 İrfan O. Hatipoğlu Mustafa Kemal Üniversitesi

Yazarın Son Yazıları

Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025