Bölünmüş Zihnin Tahribatı - Ahmet YAVUZ
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Bölünmüş Zihnin Tahribatı - Ahmet YAVUZ

26.04.2021 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

İnsan zihni düşünce üreten ve dışarıya davranış olarak yansıtan bir yapıdır. Her zihin belirli bir yol haritasına sahiptir. Bilgiyi kendince işler. Buna disiplin demek de mümkündür.

Disiplin sadece askerler için olmasa da bir asker için olmazsa olmazdır. Bir bilim insanının disiplininden farklı olarak askerin disiplini mutlak itaati zorunlu kılar. Çünkü askerlikte verilen bazı emirlerin ucunda ölüm vardır. Eğer asker o disiplini edinememişse vazifesini bir kenara bırakabilir ve farklı nedenlerle verilen emrin dışına çıkabilir.

ASKERİ ETİK NE DİYOR

Birçok ordunun askeri etiğini derinlikli olarak inceleyen Huntingtona göre: Askerlik mesleği devlete hizmet için vardır. Mümkün olan en iyi hizmetin sunulabilmesi için, askerlik mesleğinin ve bu mesleğin yönettiği gücün, devlet politikasının verimli bir aracı haline dönüştürülmesi gerekir. Siyasi irade yukarıdan geldiği için mesleğin bir itaat hiyerarşisi şeklinde örgütlenmesi gerekir.

Mesleğin işlevini yerine getirebilmesi için ise bu hiyerarşideki her bir kademenin, kendisinden alt kademelerin kesin ve sadık itaatini görmesi gerekir. Bu nedenle sadakat ve itaat askerlikteki en güçlü faziletlerdir (erdemler).”(1)

Yazar, aynı yerde Denizlere hâkim olan dünyaya egemen olur” tezinin sahibi ünlü Amiral Mahandan, “İtaat kuralı, askerlik için diğer tüm kuralların bağlı olduğu bir fazilettir...” ifadesini alıntılamış, sonra şöyle devam etmiştir:
Bir asker yetkili üstünden yasal emir aldığında, tartışmaz, tereddüt etmez, kendi görüşlerini öne sürmez, hemen itaat gösterir. Asker hakkında, uyguladığı politikalar üzerinden değil, uygulama sürecindeki çabukluğu ve verimliliği üzerinden yargıya varılır. Askerlerin hedefi, bu itaat aracını mükemmelleştirmektir, bu aracın hangi amaçlarla kullanıldığı ise sorumluluğunu aşar. (...) Bir subay kadrosu, sadece askerlik idealine itaatkâr olduğu ölçüde profesyoneldir. Diğer bağlılıkları fani ve bölücüdür. (...) Silahlı kuvvetler içinde değişmez ve birleştirici olan tek şey mesleki yetkinlik idealidir: bireyin iyi askerlik idealine sadakati, birliğin en iyi alayın ruh ve geleneklerine sadakati. En etkili askeri kuvvet ve subaylar, siyasi ve ideolojik hedeflerden ziyade bu ideallerle motive olanlardır. Silahlı kuvvetlerin devletin sadık hizmetkârı olması ve sivil denetimin teminat altına alınması, ancak askerlerin bu ideallere bağlılıklarıyla mümkündür.”

Bu bakış açısı, yazarın kişiliğinden bağımsız olarak çok değerlidir, olması gerekendir. Sahiplenilmesi gereken ilkelerdir.

ATATÜRKTEN SÜZÜLENLER

Benzer bakış açısına sahip olduğunu, Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” isimli kitabından bildiğimiz Atatürk, Ocak 1921de Sovyet temsilcisi olarak Ankarada bulunan Upmal’ın partili subay” öneri ve yaklaşımına karşı çıkarak göstermiştir. Şu ifadesi çok açıktır:
Ben kendim uzun süre orduda politikayla uğraştım ve kişisel tecrübemden bunun ne kadar zararlı olabileceğini biliyorum ve bu yüzden ordunun tamamen politikanın dışında olması gerektiğini düşünüyorum. Eğer ordunun politikayla uğraşmasına izin verilirse bu, birçok parti gruplarının rahatça kurulmasına yol açar. Bir gün bir kumandan karşıt partiden olan birine emir verdiği zaman, diyebilir ki Bu emrin yerine getirilmesi benim fikirlerim karşısında ve bu yüzden itaat etmek zorunda değilim. Bu, ordunun savaşma kabiliyetini hızla azaltır ve hatta tamamen parçalanmasına bile yol açabilir.”(2)

Bu tavrını Milli Mücadele içinde ortaya koymuş, Cumhuriyet ile birlikte 1924te Genelkurmay Başkanı’nı kabine üyeliğinin dışına çıkarmış ve 1926da siyasetle meşgul olan general ve subayların ordu dışına çıkmalarını sağlamıştır.

CUMHURİYETİN NİTELİKLERİNE SADAKAT ESASTIR

Anayasaya göre Cumhuriyetin nitelikleri açıktır: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Askerin sadakati tartışılmaz bir biçimde anayasal ve yasal sınırlar içinde ülkenin rejimine ve ordusunun etik değerlerinedir; itaati ise siyasi iktidarın bu çerçevedeki direktiflerinden kaynaklı emirlere ve amirlerinedir. Bu, tartışılmaz ilkedir.

Oysa bölünmüş bir zihin sahibi, aldığı görev karşısında ikircikli bir tutum takınabilir. Bu ikircikli tutumun kaynağında kendi öznel değerlerine sadakat yatar.

Askerin sadakati anayasal düzene ve kendi ordusunun etiğine, itaati komutanınadır. Komutanı dışında bir merkezden emir alan asker, asker değildir.

KENDİ ÖZNEL DEĞERLERİNİ ÖNE ALMAK

Bu türden değerler neler olabilir?  İlgilinin siyasi görüşü etken olabilir. İktidara karşıt bir partiye duyduğu bağlılık aldığı emri uygulaması konusunda tereddütler yaşamasına yol açabilir. Hatta itaatsizliği tercih edebilir. Bu tutumun Balkan Harbinin kaybında önemli rol oynadığını ileri sürmek yanlış olmaz. Ya da asker kendisinde darbe yapma hakkını bulabilir. Maalesef 27 Mayıs, bu kötü geleneğin başlangıç halkası olmuş getirdiği iyi şeylere rağmen darbe virüsünü TSKye sokmuştur.

12 Eylül öncesinde ordu içinde siyasi bölünmeler yaşanmıştır. Bunlardan birçok ders edinildi. Pahalı bir öğrenme yoluydu. Bunlar, bizim kuşağımızın yaşanmışlıklarından süzülen deneyimlerdir. Tekrar yaşanmaması için hatırlanmalıdır.

İlgilinin inançları etken olabilir. Kişi, aidiyet duyduğu tarikat ve cemaatin hatta etnik kökeniyle ilgili lider gördüğünden aldığı emirle meşru otoritenin verdiği yasal emir arasında zihinsel bölünmüşlük yaşayabilir.

Bu durumun örnekleri çok görülmüştür. 28 Şubat döneminde de yaşanmıştır. Belirli çevreler bu konuda hep askerin kimi yanlış tutumuna vurgu yaparak yetinse de o dönemde ordu içinde açık itaatsizliklere tanık olunmuştur. Bunlardan birisini Vesayet Savaşları” kitabımda yazmıştım.(3) Bu durumun en çarpıcı ve hafızalarda tazeliğini koruyan örneğini ise 15 Temmuzda yaşadık. Dinci bir yapı darbeye kalkıştı. Geniş bir karşı koymayla başarılı olamadılar. O geniş cephede, TSK etiğine sıkı sıkıya bağlı subaylar da önemli bir rol oynadılar. Ancak çabuk unutuldu.

AMİRALLER BİLDİRİSİNDE DİKKATTEN KAÇIRILAN İFADELER

Tarihe Amiraller Bildirisi” olarak geçen ve Montrö ve sarıklı amiral ekseninde duyulan kaygıyı dillendiren açıklama, saygın bulunup dikkate alınmak yerine istismar vasıtasına dönüştürüldü. Yetinilmedi ve yargı konusu yapıldı. Hemen organize ve abartılı tepki vermek yerine yazılanları dikkatle okumuş olsalardı, amirallerin yer yer iktidar merkezli bir bakışla paralel tavır sergiledikleri anlaşılmış olacaktı.

Şu ifadeyi birlikte okuyalım: TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda, çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders, TSKnin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.”

Devamını büyük harflerle yazdım. Çünkü iyi ve doğru anlaşılması gerekiyor: BU GEREKÇELERLE, TSK VE DENİZ KUVVETLERİMİZİ BU DEĞERLERİN DIŞINA ÇIKMIŞ, ATATÜRK’ÜN ÇİZDİĞİ ÇAĞDAŞ ROTADAN UZAKLAŞMIŞ GÖSTERME ÇABALARINI KINIYOR VE TÜM VARLIĞIMIZLA KARŞI ÇIKIYORUZ.”

Demişler ki sarıklı amiral” olayını önemsiyoruz ama abartmıyoruz. Zira anılan görüntüye bakarak “çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarına” karşı bir duruş sergilemişler. Sonra da aksi takdirde” ifadesiyle olası tehlikeye dikkat çekmişler. Belki tam dememişler ama yeni 15 Temmuzlar yaşanmasın” demek istemişler. Bunu da Sami Selçukun, Cumhuriyetteki yazısında (19 Nisan 2021) belirttiği gibi mertçe” kaleme almışlar.

Sadece bu ifade bile Mavi Vatan” yolcularının iktidarın mevcut deniz politikasına (değişiklikler yaşansa da) destek vermelerini yeterince açıklamaktadır. Olası tehlikeye dikkat çekmek de her vatandaşın anayasal hakkıdır.

Bildiride ayrıca anayasanın değiştirilemez maddelerine yapılan vurgu da darbe karşıtlığının ve demokrasiden yana tavır koymanın başka bir ifadesidir.

ABD VE FRANSA ÖRNEKLERİ

ABDde bırakalım emekliyi Trump’ın kaybettiği seçim sonrası taraftarlarını sokağa dökme ve darbe arayışına girdiği günlerde Genelkurmay Başkanı Mark Milley, 13 Kasım 2020de, anayasaya bağlılık yemini” ettiklerini vurgulayarak bildiri yayımlamıştır. Daha önce aynı genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları anayasal çerçevede ırkçı söylem karşıtlıklarını kamuoyuyla paylaşmışlardı.

Üç gün önce (Cumhuriyet, 24 Nisan 2021) bir grup emekli general/amiral ve subay/astsubay Fransanın geleceğine ilişkin kaygılarını açık bir mektupla CB Macrona ilettiler.

Bu iki olay ilgili devlet kademelerinde hiçbir şekilde darbe vb.” olarak nitelenmemiş ve asla nitelenmeyecektir.

Zira ülkenin bekasına ilişkin duyulan endişelerin ülkeyi yönetenlere açıkça ifade edilmesi vatanseverliktir. Bizde ise hemen hainlikle eşdeğer ve darbecilikle özdeş kılınmaktadır. Kabul edilebilir değildir.

SONUÇ

Asker demek çelik disipliniyle yasal emirlere koşulsuz itaat eden demektir. Eğer onun zihni o veya bu şekilde bölünürse ortaya büyük bir kargaşa çıkar. Meşru vazifenin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz olur. Zira verilecek emrin ucunda “ölüm olgusu” vardır. Komutan gerektiğinde canını veren ve ölmeyi emredendir. Asker görevini yapmak için ayakta kalmalıdır. Ama gerektiğinde ölümü göze almak hatta ölmek durumundadır.

Burada bir acımasızlığı çağrıştırmak ve ölüme övgüler düzmek gibi niyetim yok ancak atalarımız eğer ölmeseydi üzerinde yaşadığımız topraklarda bir vatanımız olmazdı.

Tam 106 yıl önce 25 Nisan öğleye doğru 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Conkbayırı Tepe zirvesine yaklaşmış düşmanı geri atmak için şu emri vermişti: Size ben taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir.”

Eğer 57. Alay’ın kahraman askerleri ölümleri pahasına gereken itaati göstermemiş olsalardı, Çanakkaleye çıkan düşman o gün Boğaz’ın batı yakasına ulaşabilirdi. İstanbul da erkenden işgal edilir ve tarih başka türlü yazılırdı.

Anayasal değerlere sadık, yasa ve emirlere itaati kutsayan, liyakati esas alan bir ordu geleceğimizin en büyük güvencesidir. Yangınlarla sarılı coğrafyanın kötü kader olması, bu ordunun sağlamlığıyla orantılıdır. Herkesi bu bilinçle davranmaya davet ediyorum.

AHMET YAVUZ



DİPÇE

1 Samuel P. Huntington, Asker ve Devlet, Çev. K. U. Kızılaslan,

2. Basım, Salyangoz Yay., 2006, s.79. 2 Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.10, s.235.

3. Ahmet Yavuz, Vesayet Savaşları, Kırmızı Kedi,

4. Basım, s.177-178.

Yazarın Son Yazıları

Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025
Efsanevi bir dönemin sonu - Doç. Dr. Hüner Tuncer

10 Kasım 1938 tarihi, tarihte hiç kuşkusuz bir dönüm noktasıdır! Bu tarihle birlikte Türkiye’de efsanevî bir dönem sona ermiştir. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gözlerini her gün yeni bir masala, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen yeni bir düşe açan Türk ulusu, bundan böyle hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının ayırdına varmaya başlayacaktır.

Devamını Oku
11.11.2025