Çocuklara verilen din eğitimi ve laiklik - Fulya KANTARCIOĞLU
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Çocuklara verilen din eğitimi ve laiklik - Fulya KANTARCIOĞLU

29.09.2021 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

Anaokullarından ortaöğretime uzanan süreçte çocuklara verilen dini eğitimin sıklıkla gündeme getirilerek tartışılması, daha fazla gecikmeden çözülmesi gereken önemli bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu konuda bir değerlendirme yapmadan önce devletin temel yapısını belirleyen, hak ve özgürlüklerin sınırını çizen anayasadan yola çıkmak kuşkusuz bizi daha sağlıklı bir sonuca ulaştıracaktır.

LAİKLİK VAZGEÇİLMEZDİR

Bilindiği gibi anayasanın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Bu nitelikler içinde laiklik ilkesi, Cumhuriyetin üzerine inşa edildiği dört ana unsurdan en önde gelenidir. Çağdaş devlet ve toplum anlayışında, vazgeçilemez bir yere sahip olan laiklik ilkesi, demokrasinin, insan haklarının ve hukuk devletinin temelidir. Bu önemi nedeniyle laiklik ilkesinin yaşama geçirilmesi bağlamında, anayasanın 24. maddesinin ilk fıkrasında herkesin, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu belirtildikten sonra küçüklerin din eğitim ve öğretimine dayanak olarak gösterilen dördüncü fıkrasında, “Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır” denilerek ayrıntılılı bir düzenleme yapılmıştır. Görüldüğü gibi fıkranın ikinci tümcesinde, okutulması zorunlu dersler arasında, “din kültürü ve ahlak öğretimi”ne yer verilirken izleyen tümcede istek ve talebe bağlı olduğu belirtilen “din eğitimi ve öğretimi”nden söz edilmektedir. Buna göre ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulacak zorunlu dersler arasında sadece “din kültürü ve ahlak öğretimi” yer alacak, bunun dışındaki “din eğitim ve öğretimi” ise isteğe bağlı olmak koşuluyla devletin gözetim ve denetiminde örneğin kurslar açılması gibi yollarla gerekirse bu konuda ayrı bir düzenleme yapılarak sağlanacaktır. Buradaki en önemli husus, her iki halde de anayasa ile devlete verilen görevin, doğrudan bir dinin eğitimini içermediği sadece gözetim ve denetimle sınırlı olduğunun göz önünde bulundurulmasıdır. 

Anayasa, devletin, din eğitimi ve öğretimi konusunda denetim ve gözetim sınırlarını aşarak, seçimini bir dinden yana kullanıp doğrudan müdahaleci bir rol üstlenmesine izin vermemektedir. Aksinin kabulü halinde, anayasanın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayılan laiklik ilkesinin zedelenmesi kaçınılmaz olur. Oysa laiklik ilkesinin anayasanın “Başlangıç” kısmında ve genel olarak hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını yasaklayan 14. maddesinde güvence altına alınmasıyla yetinilmemiş, din ve vicdan özgürlüğünün düzenlendiği 24. maddesinin son fıkrasında da “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” denilerek bu ilkenin zedelenmesine yol açabilecek her türlü girişim yasaklanmıştır.

LAİKLİK EŞİTTİR ÖZGÜRLÜK

Laiklik ilkesinin, anayasada temel bir ilke olarak benimsenip korumaya alınmasının nedeni kuşkusuz, çağdaş devlet ve toplum anlayışında bu ilkenin vazgeçilemez bir yere sahip olmasıdır. Laiklik ilkesi, aralarında hiçbir ayrım gözetilmeksizin her türlü inancın ya da inançsızlığın, serbestçe ifade edilip yaşanmasını ve bunlara saygıyı güvence altına aldığından, kısaca “Laiklik eşittir özgürlük” demek yanlış olmaz. Çoğulculuğu esas alan çağdaş, demokratik bir devlette, laikliğin amacı dinin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki yapısında etkili ve egemen olmasının ve kötüye kullanılmasının önüne geçerek din ve vicdan özgürlüğünün her türlü baskıdan uzak bir ortamda kullanılmasını sağlamaktır. Laikliğin, ancak belirtilen özelliklerin bir arada bulunmasıyla var olabileceği göz ardı edilerek bunların bir bölümünden vazgeçilmesi halinde tümüyle ortadan kalkacağı bir gerçektir.

ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME

Yukarıda genel hatlarıyla tanımlanan laiklik ilkesini, Cumhuriyetin nitelikleri arasında sayan anayasa ve aynı ilkeyi benimseyen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2 ve 12. maddeleri karşısında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) elbirliğiyle oluşturdukları çeşitli protokoller ve bunlara dayanan uygulamalarla anaokullarından başlayarak ilk ve ortaöğretim kurumlarında çocuklara din eğitim ve öğretimi verilmesi, akıl ve bilimi önceleyen, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmaktan başka seçeneği bulunmayan toplumun geleceği bakımından üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken ciddi bir sorun oluşturmaktadır. 

Ayrıca anayasanın 91. maddesinin, uygulamada kanunlara göre öncelik tanıdığı “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalar” kapsamında olan ve Türkiye tarafından 14 Ekim 1990’da imzalanan, 27 Ocak 1995 tarihli Resmi Gazete’de de yayımlanarak yürürlüğe giren “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” (ÇHDS) hükümlerinin incelenmesi, bu sorunun başka bir boyutunun daha bulunduğunu göstermektedir. Sözleşmenin 1. maddesinde “Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır”, 3. maddesinde “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir”, 14. maddesinin birinci fıkrasında “Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler” ve aynı maddenin ikinci fıkrasında da “Taraf devletler, ana-babanın ve gerekiyorsa yasal vasilerin çocukların yeteneklerinin gelişmesiyle bağdaşır biçimde haklarının kullanılmasında çocuğa yol gösterme konusundaki hak ve ödevlerine saygı gösterirler” denilmektedir. Sözleşmenin 29. maddesinde ise çocuğun zihinsel ve bedensel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıya, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitliğe ve özetle insanı var eden değerlere vurgu yapılarak çocuğun eğitimine yönelik amaçlar belirtilmektedir. Genel olarak anayasalarda hak ve özgürlüklerden yararlanma bakımından çocuklarla yetişkinler arasında fark gözetilmemiş ise de çocukların, büyüklere göre daha fazla korunmaya gereksinimleri olduğu gerçeğinden yola çıkılarak karşılaşabilecekleri hak ihlallerinin önlenebilmesi ve tehlikelerden korunabilmeleri için ÇHDS ile özel bir düzenleme yapılması yoluna gidilmiştir.

ANAYASAYA AYKIRI

Anayasada laiklik ilkesini somutlaştıran, din ve vicdan özgürlüğü ile din ve ahlak eğitim ve öğretimine ilişkin hükümler, ÇHDS’nin ilgili kurallarıyla birlikte incelendiğinde, MEB ile DİB arasında yapılan protokollerle çocuklara anaokullarından başlayarak dini eğitim verilmesi, onların fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından tartışılabilir olduğu kadar, laiklik ilkesi yönünden de ciddi bir anayasal soruna yol açmaktadır. Bunun yanı sıra, anayasanın 91. maddesi uyarınca uygulamada kanunlara göre önceliği bulunan ÇHDS ile de uyumsuzluk yarattığı görülmektedir. Özellikle belirtmek gerekir ki laik bir devlette yasaların, idarenin tüzük, yönetmelik gibi düzenleyici tasarruflarının ve yargı kararlarının kaynağı dini kurallar olamaz. Bu nedenle MEB’in, din eğitim ve öğretimi vermek amacıyla doğrudan düzenlemede bulunması ya da bu amacı, anayasanın 136. maddesi uyarınca görevini “laiklik ilkesi doğrultusunda bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak” yapmak zorunda olan DİB aracılığıyla gerçekleştirme yolunu seçmesi anayasaya aykırıdır. Bu durum çocukların, düşünce, din ve vicdan özgürlüklerini ihlal ettiği gibi, ileride yetişkin olduklarında anayasanın 24. maddesi ile güvence altına alınan serbestçe dinlerini seçme ve inançlarını yaşama konusunda sahip oldukları özgürlüklerini de kullanabilmelerinin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Ayrıca çocukların yaşları, bedensel ve ruhsal gelişimleri ve farklı din ve düşüncede olanları dikkate alınmaksızın, dini obje ve semboller üzerinden yönlendirilerek eğitime zorlanmaları ÇHDS’nin, yukarıda belirtilen çocuğun yararını esas alan 3. maddesi ve onun, düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı ile zihinsel ve bedensel yeteneklerinin geliştirilmesini içeren diğer kurallarıyla da bağdaşmamaktadır.

EN DOĞRU YOL

Sonuç olarak, belli bir dinin eğitimini vermek amacıyla MEB ve bazı dini vakıf ve cemaatlerin de katkı sağladığı DİB’in ortak düzenlemeleriyle gerçekleştirilen uygulamaların, çocukların din ve vicdan özgürlüklerini kısıtlayarak sadece bugünlerini değil, yarınlarını da etkileyecek olması, laiklik ilkesi temelinde oluşan anayasaya aykırılığın boyutlarının ne denli büyük ölçülere ulaştığını daha da görünür kılmaktadır. Anayasaya aykırılığı bir yana, oyun çağındaki küçüklerin, geleceklerini hiçbir ideolojik ya da dini düşünce ile ipotek altına almadan çocukluklarını özgürce yaşamalarını, geleceğin Türkiye’sinde, çağdaş bilim ve aklın öncülüğünde özgür iradeleri ile yer almalarını sağlamak yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımıza karşı görev olduğu kadar yerine getirilmesi gereken önemli bir sorumluluktur. Bu nedenle vakit geçirmeden demokratik, laik, hukuk devleti olmanın gerekleriyle bağdaşmayan, söz konusu hukuk dışı uygulamalardan vazgeçilerek anayasal sınırlara dönülmesi, seçilecek en doğru yoldur.

FULYA KANTARCIOĞLU

EMEKLİ ANAYASA MAHKEMESİ ÜYESİ

Yazarın Son Yazıları

Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025
Onlar daha çocuktu… - Şükrü KARAMAN

Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde merdiven altı parfümeri imalathanesinde meydana gelen patlamada üçü çocuk altı emekçi...

Devamını Oku
12.11.2025