Demokrasimizin beka sorunu
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Demokrasimizin beka sorunu

01.04.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Milletimizin, devletimizin beka açısından bir sorunu yok. Ama bu son seçim de gösteriyor, ortada “demokrasimizin bekası” ile ilgili çok ciddi bir sorun var.

Metot aynı metot... Seçim öncesi dönemde, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmemiş bir propaganda eşitsizliği... Haber televizyonlarının yüzde 90’ında, 8-10 saat boyunca konuşup muhalefet partilerine hakaretler yağdıran iktidar sözcüleri... Muhalefet partilerine ayrılan vaktin, o 8-10 saatin 10’da birine bile yaklaşamaması...
İktidar sözcülerinin, o hakaretlerin yanında muhalefet adaylarına, liderlerine, “görevinden alınabilir, “Hapse atılabilir”, “Hesapları görülebilir” gibi tehditler yağdırması... İftiralar sıralaması... Ve o hakaretlerin, tehditlerin, iftiraların üstüne, bir de “Bize hakaret ediyorlar” diye yakınıp sızlanması... “Bay Kemal’den, yüz binlerce lira alıyoruz, sizden de alabiliriz” anlamında laflar sokuşturması...
Caddelerin, sokakların, belirli gazetelerin son sayfalarının, haftalar boyunca iktidar başkanlarının ve adaylarının portreleriyle donatılması... Devletin ve belediyenin imkânlarının kullanılmasıyla taşınan topluluklarla düzenlenmiş mitinglerde, milletin en az yarısının oy verdiği partilerin “çetecilik”le suçlanması...
Ve böylece, gene demokratik ülkelerdeki seçimlerin öncesinde örneği görülmemiş bu haksız- hukuksuz propaganda üstünlüğüyle geçen haftalardan sonra, seçim gününe gelinince de, dün geceki “sonuç açıklama” manevraları...
Daha önceki seçimlerde de benzerleri görüldüğü gibi... Seçim sonuçlarının resmen açıklanmasından önce iktidar televizyonlarından ve haber sitelerinden ince hesaplarla bir araya getirilen “ilk sonuç”lar...
Anadolu Ajansı tarafından hazırlanmış o ilk sonuçlardan bir demet, bazı gazetelerin haber sitelerinde, bir başka demet bazı televizyonların yayınlarında, “atlatma haber”ler gibi yer alıyor. Resmen yasak olmasına rağmen.
Bu satırları yazarken, saat 19.00’u gösteriyor. Seçim sonuçları daha yasak... Ama yasaklar, bazı yayın organlarına işlemiyor.

***

Amaç belli: Herkes, bu sonuçları görünce, düşünecek ki: Gene iktidardakiler önde gidiyor. Artık bu sonuç değişmez diyecek... Muhalefete oy verenlerden bir kısmı, bunu bir kader diye görmeye başlıyor. Bazısı “Adam kazandı” diye haberlerin arkasını bırakıp, istirahate çekilecek. Bazısı, hele seçim sandığına gitmek için bazı güçlüklere katlanmışsa, “Keşke evimde kalsaydım” pişmanlığını duyacak...
Sonuçların başlangıçta açıklanmayan bölümleri, daha sonra yayımlanınca bu tablo hayli değişecek... İktidarla muhalefet arasındaki fark en azından azalacak. Durumun muhalefet açısından o kadar vahim olmadığı görülecek. Ama o ilk etki, en azından o gecenin iktidar için önemli bir zafermiş gibi algılanacağı için, o algı kamuoyunda etkisini bir süre için de olsa devam ettirecek.
Bu hesap, son seçimlerin bir kısmında bir ölçüde gerçekleşmişti. Dün gece de aynı şekilde başladı. Seçim sonuçlarının açıklanmaya başladığı saat 19.15’e kadar bazı televizyonlar ve haber sitelerinde açıklanan rakamlar öyle bir algı yarattı ki, sanki iktidar partisi, yarışı daha önceki seçimlerdekinden çok daha başarılı bir şekilde önde götürüyor.
Oysa, 19.15’ten sonra, seçim haberlerini yayımlama yasağı kalkıp da, iktidar etkisi dışında kalabilen birkaç televizyon, seçim yayınına başlayınca görüldü ki, iktidar partisinin Türkiye genelinde aldığı sonuç, yasağın kalkmasından önceki iktidar yayınlarında verilen sonuçların hayli gerisindedir... CHP ise, daha önceki seçimlerde aldığı oy oranını hayli yükseltmiştir. CHP’yle ittifak halindeki İyi Parti’nin oy oranı, MHP’nin oy oranını aşıyor.
Tabii, bu sonuçlar, akşam 21.00 civarında hazırlanan gazetelerin baskıdan çıkıp evlere ulaştığı saatlere kadar değişecek. Ve kesin hale gelecek.
Ama şu gerçek ortada: AKP, ortağı MHP’yle birlikte bu seçimdeki her türlü ölçünün üstüne çıkan propaganda eşitsizliğinden faydalanarak yürüttüğü propagandaya rağmen oy oranı açısından önemli ölçüde gerilemiş, CHP de İyi Parti ortaklığıyla birlikte oylarını önemli ölçüde yükseltmiştir.

İlk demokratik seçim
Dün geceki televizyon yayınlarını izlerken, “seçim öncesi propaganda” konusundaki eski örnekleri hatırlıyorum.
Ülkemizin çok partili hayata geçmesinden sonra, iktidardaki- muhalefetteki iki partinin beraberce hazırlayıp kabul ettiği bir seçim kanunu vardır. Zaman zaman bazı maddeleri değiştirilmiş de olsa, ana hükümleriyle 2000’li yıllara kadarki demokratik seçimlerin temelini oluşturmuştur.
Türkiye’de demokratikleşme sürecinin başladığı yıl, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden hemen sonraydı. Yeni partilerin kurulması 1945’te başladı. 1946 seçimi çok tartışmalı bir seçim oldu. Dönem “Radyo Çağı”ydı. Televizyon henüz ortada yoktu. Başka birçok ülkede olduğu gibi, tek bir radyo vardı. O da devlet radyosuydu.
Devlet radyosu, haberlerini, yorumlarını tek parti hükümetinin tercihlerine göre yayımlamaya alışmıştı. Hükümet de radyodan sadece kendi tercihlerine göre yayınlar izlemeye alışmıştı. Büyük kısmı İstanbul’da basılan gazeteler, ülkenin birçok yerine zamanında ulaşamadığı için en etkili yayın aracı radyoydu. O imkândan, artık, demokrasinin gereği olarak, muhalefet de faydalanmak istiyordu.
1946-1950 yılları arasında iktidar ile muhalefet partileri arasındaki en önemli tartışma konularından biri buydu.
Öteki de, gerek seçimlerde radyonun kullanılmasında eşitliğin sağlanması, gerekse seçim sürecindeki öteki işlemlerin denetlenmesi yetkisinin, hükümete bağlı idari makamlardan alınıp hâkimlere verilmesi gereğiydi.
1946 seçiminde, tek parti iktidarının devlet yapısı henüz yeterince değişmediği için, sadece propagandayla ilgili uygulamaların değil, seçimlerdeki oy verme ve oy sayım işlemlerinin denetimi de, idarenin yetki alanı dahilinde kalmıştı. Yani, o konulardaki söz sahipleri, valiler, kaymakamlar ve emirleri altındaki memurlardı. Onlar da hükümetin kontrolü altındaydılar.
Muhalefetteki Demokrat Parti ise, -radyo yayınları dahil- seçimlerin her aşamasının kontrolünün hâkimler tarafından yapılmasını istiyordu.
(Not: Hâkimlere o zamanlar duyulan güveni düşünün. Görevlerine tek parti döneminde atanmışlardı. Ama hükümetin etkisi altında kalabileceklerine inanmak mümkün değildi. Belirli davalarda hükümetin tercihinin tam tersine karara varabildiklerinin birçok örneği vardı.
O yüzdendir ki, 1946-1950 arasında muhalefet partisi olan Demokrat Parti, “Seçimlerde propaganda eşitliği ilkesi”nin de, seçimlerin her aşamasının da yasal olarak denetiminin tamamen hâkimlere bırakılmasından yanaydı.)
1946 ile 1950 yılları arasında, muhalefetin o talepleri üzerine yapılan tartışmalar, 1949 yılının sonbaharında şu şekilde sonuçlandı:
Büyük kısmı yüksek dereceli hâkimlerden ve kıdemli hukukçulardan oluşan bir hukuk komisyonu kuruldu. Buna, gerek iktidardaki CHP’den, gerek muhalefetteki DP’den politikacılar da katıldı. Komisyon başkanlığına Yargıtay Başkanı Halil Özyörük getirildi.
Komisyon aylar boyunca çalıştı. Demokratik ülkelerin seçim mevzuatından gerekli gördüklerini getirtip inceledi. Ve muhalefetin taleplerinin çoğunu göz önünde tutan bir seçim kanunu taslağı hazırladı. O taslak da hükümetçe izlenip Meclis Komisyonu’na sunuldu. Önce komisyonda, sonra Meclis Genel Kurulu’nda iktidar ile ana muhalefetin ortak oylarıyla kabul edildi.
Ve 1950 seçimi, gerek propaganda süreci, gerek seçim süreci açısından o dönemin hâkimlerinin kontrolü altında gerçekleşen bir seçim oldu.

14 Mayıs seçimi
Siyasi tarihimizde bir devrim diye anılan ve tek parti dönemini sona erdiren o seçim, işte o kanunla yapıldı.
Ve buna, seçimi kaybeden partinin yöneticileri dahil, kimse itiraz etmedi. Zaten o seçimin yönetimi için kurulan düzen iktidarla muhalefetin ortak oylarıyla oluşmuştu.
İtirazlar, 1950’den sonraki yıllardan sonra, o düzenin bazı kurallarının kendi aleyhine işlediğini düşünmeye başlayan yeni iktidarın bazı girişimlerinden sonra başladı. O girişimler tartışmalara yol açtı.
Daha sonraları o konuda yasa değişiklikleri, anayasa değişiklikleri de yaşandı. Ama seçim kanununun o 1950 yılındaki temel hükümleri, 2000’li yıllara kadar, seçimlerin temelini oluşturmaya devam etti.

Asıl ‘beka sorunu’
Sonrası ise malum: Bu seçime kadarki gelişmeler sonunda bugün ne propaganda eşitliği kaldı, ne hâkim teminatı..
Ortada bir “beka sorunu” sözü dolaşıp duruyor ya... Bunun devletin bekasıyla hiçbir ilgisi yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk’ün dediği gibi “ilelebet payidar” olacağından kimse şüphe edemez. Ama ortada propaganda eşitliği ve hâkim teminatı konusunda bir “beka sorunu” olduğu muhakkak.
Bu sorunun artık, bu son örneklerden sonra mutlaka gündeme girmesi ve başta siyasetçiler ve hukukçular olmak üzere tartışılıp çözüme kavuşturulması gerekiyor. Çünkü, gerek propaganda eşitliği, gerek hâkim teminatı, demokrasinin “olmazsa olmazı”dır. Ve o sorun çözülmedikçe, demokrasimizin de “beka”sı tartışılır hale gelecektir.

ALTAN ÖYMEN

Yazarın Son Yazıları

Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025