Olaylar Ve Görüşler

Ki yüreğimdeki akıldır Muzaffer İlhan Erdost...

28 Şubat 2020 Cuma

ALİEKBER ATAŞ

“Gülen bıyıklarıyla dudağımızın üstünde

 gülüşürken İlhan “herdost” ölümsüz

yattığımız da oldu şiirin bahanesine

hatta kaburgalarımızdan olduk

“herdost”un ölümünde...


durduk ve sorduk:

bu morumsuluk da ne niye bu dalgınlık

doğru ya senin kaburgaların kırık

bizimki kalbimizde ilhan

ömürcül bu ayrılığınıza Muzaffer İlhan

nasıl ulansak...”


Yukarıdaki şiirim, “Düşler Yanarken” kitabımdan. İmzalayıp gönderdiğimde 2011’in mayısıydı. Birkaç gün sonra telefonum çaldı. “Aliekber kitabın geldi. Okudum. İlhan için yazdığın ‘Türküleri Sarsarak’ ile ‘Kasım Zamanı’ şiirlerin için sağ ol. Duygulu şiirler. Temiz dilin, hüzün dolu. İlhan’la tanışmadığını söylemiştin sen bana anımsadığım kadarıyla. Şiirlerini, çok yakından tanıdığın biri gibi, hissederek yazmışsın. Eline, yüreğine sağlık. Kitabının adını sevdim. Sivas’a adanmış iyi bir kitap olmuş. Kutlarım. Adıyla, adanmışlığı da güzel bir örtüşme, anlam derinliği yakalamış...”

Başka şeyler de söyledi. Onları da duyup yaşadığım o anın güzelliğiyle, zamanın sonsuz akışına bıraktım. Bana kalsın. Bilmem yeterli.

Onun dupduru, “Düşmana inat daha fazla yaşamak” türküsünü dinleten sesinin dalgaları arasında, kardeş acısının tınıları çalınırdı. Bir kasım günü kapım çalındı. Kapıda, kargoyu getiren kişinin elinde ağırca bir paket. Üstünde “Muzaffer İlhan Erdost İlhan İlhan Kitabevi” yazılı. Heyecanla açtım. Adıma imzalı gül demeti, çıkmış son kitapları ile İlhan Erdost’un, öldürümünün her yıldönümü için hazırlanmış yeni ve eski sayılarıyla kataloglar. Bana hep gelincik çiçeğini anımsatır, yalnızca fotoğraflardan görüp yazılanlardan öğrendiğim İlhan Erdost portresi. Heyecanla, sayfalarını çevirmeye başladım yeni kataloğun. “Türküleri Sarsarak” ile “Kasım Zamanı” şiirlerimi gördüm. Yalnızca benimkiler mi! Kardeşi İlhan adına ne söylenmiş, neler anlatılmış, yazılıp çizilmiş, yayımlanmış bir söz, şiir, yazı... Biriktirdiklerinden güzel bir İlhan Erdost Almanağı hazırlamış. “Söz uçar yazı kalır” dercesine...

Muzaffer Ağabey, kardeş acısını bilince dönüştürmüş, üretkenliğini alçakgönül-lülükle, ustalığını hoşgörüyle birleştirmiş bir şair, aydın. 

Üreterek çoğaldı

Muzaffer Ağabey, sessiz derinliğiyle karşısındakine yansıttığı dinginliğinde, kardeş acısını bilince dönüştürmüş, üretkenliğini alçakgönüllülükle, ustalığını hoşgörüyle birleştirmiş devrimci kimliği, insancı kişiliğiyle aydınlanma adası olmuş bir düşünür, şair, aydın. 12 Eylül karanlığına yazarak direnen, üreterek çoğaltan, yaratarak başkalaştıran bir kişilik. İnanılmaz bir kararlıkla nice acı dolu ve karanlık dönemlerden ödün vermeden geçmiş insancı bir sosyalist, başöğretmenin devrimci bir öğretmeni olarak, topluma ışık tutan nice yapıtlar vermiş, Marksist yapıtları dilimize kazandırmış bir yayıncı. 

O, düşündüğü gibi yazdı, yazdığı gibi yaşadı. Muzaffer Ağabey düşündüğüm her an, aklıma Erasmus’un söylediklerini doğrulayan sıra dışı kimliği gelir. Der ki Erasmus:

“Hayvan, hayvan olarak doğar; insan, insan olarak doğmaz, sonradan oluşturulur.”

O kendinde, Erasmus’un “insanını oluşturan” az sayıdaki, Batılı anlamda bilge, Anadolulu (Doğulu) bir derviş bireşiminde kendini yaratan, İlhan Selçuk Ağabey’in de dediği gibi “Adam gibi adam!” 

Onun bu dünyada yaşıyor olduğunu bilmek bir umut, dağ başında çoban ateşi, gökyüzü sonsuzluğunda bir düşünce galaksisi, faşizmin karanlığında bir Çobanyıldızı. Cesaret, kararlılık, üretmek, yaratmak, paylaşmaktı. Şimdi, iki farklı duyguyu yaşıyor kalbim: Bir yanı kederli, derin, ince düşüncelerin sancıları; öbür yanı onu tanımış olmanın sevinciyle dopdolu. Düşün dünyamda yapıp ettikleriyle beni nasıl dönüştürdüyse, duygu dünyama da bütün acıları göğüsleyen direnciyle bilinç ekledi, öğretti.

Ki, yüreğimdeki akıldır Muzaffer Ağabey...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları