Olaylar Ve Görüşler

Neoliberalizm ve çocuklarımız - Prof. Dr. Rüstem ERKAN

30 Mayıs 2022 Pazartesi

Bugün dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz konjonktürel olmaktan çok, yapısaldır. Günümüz neoliberal küresel sistemde finans sektörü reel sermayeden daha fazla büyümüş, bunun sonuncunda dünyada istikrarsızlık artmıştır. Dünyadaki bütün bu süreç devletlerin doğrudan rol oynamasıyla değil, az sayıdaki çokuluslu şirketler aracılığıyla olmaktadır. Ortaya çıkan bu yapı mali oligarşiyi yaratmakta ve bu sermaye yapısı da neoliberal politikaları dayatmaktadır.

Ekonomik ve ideolojik olarak tam bir hegemonya oluşturan neoliberalizm, yaklaşık 50 yıllık süreçte ülkeler ve bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını artırmış; savaşlara, büyük göç dalgalarına ve daha büyük eşitsizliklere neden olmuştur. Bugün Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyanın en zengin yaklaşık yüzde 1’lik kesimi dünyanın toplam gelirinin yüzde 40’ından fazlasını almaktadır. Dünya için sürdürülebilir olmayan bu durum Türkiye için de geçerlidir. Sermaye yapısı giderek oligarşik bir hal almaktadır. Bu durum siyasi partilere sivil toplum kuruluşlarına da yansımakta ve ülke ekonomisi giderek bir elin parmaklarını geçmeyecek şirketler tarafından büyük ölçüde kontrol edilmektedir.  

TÜRKİYE’YE YANSIMALARI

Türkiye’de, TÜİK verilerinden hareketle bile neoliberal politikaların yaratmış olduğu eşitsizliğin ve yoksulluğun boyutları açıkça görülebilir. TÜİK 2021 verilerine göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 27.2’si “ciddi maddi yoksunluk” içerisindedir. Yine 2021 verilerine göre nüfusun yüzde 13.8’i  “sürekli yoksulluk” içerisindedir. Sürekli yoksulluk kavramı bir toplumda yıllardır yoksulluk içerisinde olan aile ya da bireyleri ifade etmektedir. Sürekli yoksulluk bir süre sonra “yoksulluk kültürünü” yaratmaktadır. Yoksulluk kültürü, yoksulluğu içselleştirmiş ve yoksulluktan kurtulma umudunu yitirmiş kişileri anlatmaktadır. Bu sayılar bugün Türkiye’de yaklaşık 10 milyon insanın yoksulluktan kurtulmak için hiçbir umudunun olmadığını göstermektedir. Bu durum, bir ülke için sosyolojik olarak gelecekteki ciddi potansiyel tehditleri de göstermektedir.

Diyarbakır coğrafi olarak Aşağı Mezopotamya’da yer alan, ilk buğdayın yetiştirildiği, yani insanlık tarihinde ilk üretimin başladığı yerlerden biridir. Fakat bugün de ekonomik olarak önemli bir potansiyele sahip olan bu coğrafyada Mezopotamya’nın çocuklarını doğdukları topraklarda doyuramıyoruz.

ÖZELLEŞTİRMELERİN PAYI

Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalar bölgede refahı sağlamak yerine, bölgeler ve iller arası eşitsizliği daha da artırmıştır. Diyarbakır’da sanayideki istihdam oranında beklenen artışın gerçekleşmemesi 90’lı yıllardan başlayarak şehirdeki Sümerbank, Tekel gibi kamu fabrikalarının bazılarının kapatılması bazılarında da özelleştirilmesinin büyük rolü olduğu unutulmamalıdır. İktidara aday partilerin ekonomik politikalarını oluştururken bütün bu gerçekleri göz ardı etmemesi elzemdir.

PROF. DR. RÜSTEM ERKAN 

DİCLE ÜNİVERSİTESİ. SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları