Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

ABD’nin en güçlü yönü ne? Ya bizim yargı sistemi?

17 Ocak 2021 Pazar

Herkes buna ayrı yanıt verebilir. Kongre’nin basılması, Trump’ın zavallı duruma düşerek pılı pırtıyı toplayarak tarihsel bir siyasi perişanlıkla koltuğunu terk etme noktasına gelmesi, soruya net yanıt veriyor: Hukuk sistemi.

Dikta eğilimli, seçimi kaybetmesine rağmen koltuğu terk etmemek için her şeyi deneyen Trump, ABD’nin adalet sistemine çarptı. Oysa, 4 yıl boyunca yargı sistemine yaptığı atamalarla aslında kaybedeceği seçimleri yargı eliyle kazanmanın hesabını yaptı.

En son, seçimlere iki ay kala yüksek yargıya yaptığı atama bile eski başkanların atamalarıyla karşılaştırıldığında, alışılmamış bir karardı. Oysa atamayı seçim sonrasına bırakması bir centilmenlik beklentisiydi ama nerede o kalıbın adamı!

Daha seçimler yapılmadan haftalar önce Demokratlar’ın oyları -sandığı- çalacağı, hile yapacakları propagandasına girişmişti. Ortada fol yok yumurta yok. Özellikle mektupla oy kullanılmasının iptali için çok çalıştı, çünkü demokrat seçmenler arasında önemli bir kesim bu yolla oylarını kullanıyordu.

Sonra seçim sürecinde durmadan, günde neredeyse beş parti, oyların çalınmakta olduğu, listelerin değiştirildiği yalanlarını çığırdı.

Daha seçimlerden önce hem yerel mahkemelere hem yüksek mahkemeye başvurmak için bir avukatlar ordusu kurdu.

Önce eyaletler temelinde açıklanan sonuçları, kazanacağını düşündüğü eyaletlerde yerel mahkemelerin ve temyiz mahkemelerinin iptal etmeleri için davalar açtırdı.

İki itiraza da ret!

Bu davalar büyük bir çoğunlukla reddedildi, hile yapıldığına, listelerin değiştirildiğine ilişkin bir bulgu, kanıt bulunamamıştı.

Sonra Yüksek Mahkeme’ye iki kez itirazda bulundu avukatları.

Yüksek Mahkeme’nin 3’ü Demokrat başkanlarca, 6’sı Cumhuriyetçi başkanlarca atanmış 9 üyesi bulunuyor. En son üyeyi, bir kadın yargıcı iki ay kadar önce bizzat kendisi atamıştı.

Yüksek Mahkeme’ye Pensilvanya sonuçlarının, ikinci seferinde yine birkaç eyaletteki seçimlerin iptali için başvuru yapıldı. Yüksek Mahkeme ilkinde oybirliğiyle, ikincisinde iki çekimserle başvuruları reddetti. İkinci başvuru güçlüydü, Sedat Ergin, “Başvuru Teksas eyaletinin Cumhuriyetçi Başsavcısı tarafından yapılmıştı ve ayrıca 18 eyalet başsavcısı 106 Cumhuriyetçi Kongre üyesi tarafından destekleniyordu” diye yazdı (12 Ocak).

Yerel düzeyde, bir kısım muhafazakâr savcıları ancak harekete geçirebilmişti.

Fakat kaybettiği seçimleri bu kez yargıyı kullanarak tekrar ettirme, Seçiciler Kurulu’nda şüphe uyandırarak Biden’ın atanmasını engelleme ve seçimleri yargı yoluyla kazanma politikası iflas etti.

Capitol’u basın!

Bugüne kadar görülmemiş bir şey daha yaptı, intikam hırsıyla ve gözü karalıkla: Seçimleri çalacaklar diye bağırıp çağırarak, muhafazakâr, beyazların üstünlüğüne inanan, Hitler hayranı, aralarında eski askerlerin de bulunduğu, Amerika’nın dinci Ku-Klux-Klancı, ırkçı en karanlık muhafazakâr kitlelerini harekete geçirdi ve isyana hazırladı. Öyle ki Biden’ın başkanlığının onaylanacağı gün “Capitol’e gidiyoruz”, diye çağrı yaptı. Nitekim kışkırttığı kitleler Capitol’u bastı.

Trump, muhafazakâr ağırlıklı Yüksek Mahkeme için “Yüksek Mahkeme’den de memnun değilim. Benim aleyhime karar vermek hoşlarına gidiyor... Üçünü ben seçtim.. Özellikle de biri için çok kavga ettim...” diyecekti.

İşte, ABD’nin en güçlü sistemi ne sorusuna yanıtın, yargı sistemi olduğu ortaya çıkıyor. Bir Başkan, en kötüsünden bile olsa, pek çok ülkenin kaderini değiştirebilir. Ülkeyi batırabilir, çıkarabilir, rezil edebilir, yargıyı ele geçirerek diktatörlüğünü sürdürebilir.

ABD’nin en güçlü yanı birincisi güçler ayrılığının çok sıkı ayrıntılı bir şekilde yapılandırılmış olmasıysa, ikincisi ve daha önemlisi yargı-hukuk sistemi. Zaten güçler ayrılığının teminatı da bu sistem diyebiliriz.

Muhafazakâr başkanlarca, üçü bizzat Trump’ça atanmış olmalarına rağmen, Yüksek Mahkeme Trump’ın sahtekârlığına hukuksuzluklarına ve istemlerine zerre prim vermiyor ve yasa-hukuk ne diyorsa onu yapıyor.

Bu kaliteyi sağlayan ne?

Burada yargıç kalitesi birinci derecede önemli. Hukuk eğitimi öncelikle. ABD’de hukukçu olmak en zor iş.

Bizde 4 yıl oku, biraz staj yap, avukat veya yargıç ol.

ABD ve Kanada’da ise hukuk okumak için önce herhangi bir alanda başka bir üniversite eğitimi-diploma almak zorundasınız. Önemli değil, isterseniz biyokimya okuyun!

Sonrasında da zorlu süreçlerden geçiyorsunuz. Yüksek Mahkeme’ye atanma noktasına gelinceye kadar da evet belki sosyal muhafazakâr görüşlere sahipsiniz ama yargıçsınız, yasalara gerçeklere bağlısınız. 9 yargıç arasında ilginç, tek bir Trump lehine fire bile verilmemesi, sistemi ayakta tutanın ne olduğunun kanıtıdır.

Belki Sedat Ergin, 6 yıl bulunduğu ABD’de deneyimlerini bu konuda yazar. Çünkü “ABD’nin en güçlü yanının hukuk-yargı olduğu” görüşünü, yaptığımız uzun bir telefon sohbetinde ondan aldım.

Bu arada, ABD’de sadece hukuk fakültesine giriş için değil, tıp fakültesine giriş için de tıp öncesi 4 yıl istenilen dersleri almak zorunda olduğunuzu da burada belirteyim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları