100 yıla sınırdan bakmak
Pınar Öğünç
Son Köşe Yazıları

100 yıla sınırdan bakmak

25.04.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yeni çiçeklenmiş kayısı ağaçlarının arasından Arpaçay'ın kıyısına indiğimiz o anı unutamayacağım. Önümüzde usul akan, genişliği bazı yerde on metre olan çayı, iri taşlardan zıplayıp geçebilirdik istesek. Ama karşı tarafa gidebilmek için biz karadan neredeyse 1200 kilometre yol yapmıştık. Çünkü durduğumuz yer Kars'ın Digor ilçesine bağlı Halıkışlak köyüydü, karşısı ise Ermenistan'da Armavir'e bağlı Bagaran.

Fotoğraflarla Bagaran ve Halıkışlak

Sınır denilenin garabetine dair edilecek laf çok. Dibinde durduğumuzsa bunun ötesinde katmerli hikâyeler anlatıyor. 1915’in üzerinden 100 yıl geçmiş… Bölünmüş tek köyü andırırcasına yakın ama aslen ruhen uzak biri Ermeni, biri Azeri, Türk köyü… Kapalı bir sınır… Her şeye rağmen böylesi bir coğrafi temasın getirdiği özgün haller… Ve misafir olarak biz…

Beş günlüğüne yollara düştüğümüz Berge Arabian, Agos gazetesinin fotoğrafçılarından. Sınırın sıfır noktasına, geçen 100 yıla, her iki köyde bize evlerini açanların sofralarından baktık birlikte. Ben Türkiye'den bir gazeteci, o ailesinin kökleri Diyarbakır'dan Suriye'ye sürülmüş, Kamışlı'da büyüyüp Kanada’ya göçmüş Ermeni bir fotoğrafçı, bize serdikleri yataklarda uyanıp iki köyde dolandık.

 

Üç ülke, üç mevsim

Ermenistan'la Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ Savaşı'na tepki olarak Türkiye 1993'te Ermenistan kara sınırını kapattı. İstanbul'dan Erivan'a uçabilirsiniz ama işte arada böyle beş on metre varsa, ironik şekilde 328 kilometrelik sınırın diğer yanına Gürcistan’dan geçmek zorundasınız. Aktaş sınır kapısının çalışmaları sürdüğünden ilk istikâmet Posof’tu. Vizesiz, kimlikle Gürcistan'a geçmek mümkün. Sonra tekrar güneye, Ermenistan'a kıracağız direksiyonu. Gümrü'de yine pazarlıkla Bagaran'a bizi ulaştıracak üçüncü arabayı ayarlayacağız.

Neredeyse 600 kilometrelik yol boyunca tek günde üç ülke, üç mevsim gördük. Kars civarında kar dağ eteklerinde bilinmeyen ülkelerin haritaları gibi eriyordu; sonbahara benzer tatlı bir serinlik karşıladı bizi. Dağlık bölgedeki Gürcistan-Ermenistan sınırında aynı gün tipiye yakalandık.İnançları kilise tarafından reddedilen Malakanların zamanında topluca sürüldüğü, soğuk yüzünden “cehennem” diye anılan bölge burası. Güneye indikçe bahara yaklaştık, yeşilliklere susam taneleri gibi saçılmış koyun sürüleri göründü. Evlerimizden sabah 4'te çıktığımız yol, akşam 11’de Bagaran'da sonlandı. Zohrab ve Kohar Ghazarian'ın evinde ilk kahvemizi içerken bitap düştüğümüzü hatırlamadık bile. Sabah, sonra misafirleri olacağımız Cemal ve Saime Sarıdağ’la Bagaran’dan “Şuraya çık”, “Buradan el salla” diye telefonda konuşurken aradaki mesafeyi tam idrak edemediğimi şimdi daha iyi anlıyorum.

Şunu söylemek lazım, 2008'den beri Ermenistan-Türkiye sınırı üzerine çalışan fotoğrafçı Ali Saltan, uzunca kalarak “Nehrin Öteki Yakası” isimli projeyi hazırladığı her iki köyden de dostlarını bizle paylaşmasaydı, her şey farklı olurdu.

 

“Abi yabancı mı?”

Bagaran tarafında Arpaçay’a ancak 200 metre yaklaşılabiliyor, sonrası yönetiminin Ruslarda olduğu askeri bölge. Halıkışlak’ta ise 2000’lerin ortalarından beri su kenarına inmek mümkün. Arpaçay’ı yakından gördüğümüz anın şaşkınlığı da bu yüzdendi. Araya giren bu mesafeye rağmen köylülerle karşılıklı el sallamalardan, bağırarak hatır sormalardan, askerlerle votka, sigara takası yapan gençlerden bahsediyorlar. Eski muhtar Kerim Acar’ın eşi Leman Hanım dürbünle baktığı düğünleri anlatıyor.

Benzer tabiat, iki köyü, ev sahiplerimizin günlük hayatlarını birbirine benzetmiş. Ermenistan tarafı çok daha yoksul ama. Sorularsa daha ziyade Türkiye cenahından: Onlarda su var mı? Evlerde oturma grubu var mı? Böyle bir yolculuğa kalkıştığımız için şaşkınlıkları da aynı. Ama ötesi…

Şimdiki Bagaran yüz yıl önce Hacı Bayram adlı bir Azeri köyüydü. Babasının evini bulma hikâyesini yarın anlatacağım Kacik Amca da bölgenin tarihini anlatıyor. Stalin’in Azeri nüfusu dağıtmak için Hacı Bayram’dakileri gönderişini, ailesininse 1920’lerde Halıkışlak’a yakın Kilittaş’taki eski Bagaran’dan, 50’lerde geçici geldikleri Mirzahan’dan çıkıp en son 70’lerde şimdiki Bagaran’a yerleşmelerini. Köyün çoğunun geçmişi bu rota. Zamanında harap edilen baba/dede evleri, kiliseleri zaman içinde bir de definecilerin hasarına uğramış. Sürülen Ermenilerin altınları, muhtemel gömme yerleri, rahip mumyaları, efsaneler, Halıkışlak’ta sormadan önünüze dökülüyor. Eminim köyde bizi de defineci sanan çıkmıştır.

2015’te, çoğunluğun MHP seçmeni olduğu bir Azeri köyünde Ermeni bir fotoğrafçı… Berge’le aramızda az Türkçe, daha çok İngilizce konuştuğumuzdan kulağıma “Abi yabancı mı?” diye soranlara Diyarbakır’dan başlayan hikâyesini özetliyorum. Bazı sohbetlerde onun ağzından çıkan “Ermeniyim”, ikinci cümleyi aratan tuhaf bir şaşkınlık yaratıyor karşıda. İlla olumsuz bir tavra dönmüyor ama sanki o boşluk duruyor. Halıkışlak’ta Alevi dedelerine benzetilen Berge’in dervişane hümanizminin yazacağım her satırdan daha fazla iz bırakacağını umuyorum zaten o köyde.

24 Nisan’a birkaç gün kala Bagaran’da konuştuklarımız 100 yıl süren inkârın yorduğu, Türkiye’nin soykırım mesuliyetini üstleneceğine dair umutlarının tükendiği insanlardı. Kuşaklara yayılan acı ve varlıklarına yönelik yok sayılma büyük yük ama başka bir de olgunluk getirmiş, “Bize ilaç olanın geleceği yok, bari biz dost olalım” der gibi sarılıyorlardı bana. Köyde öğretmen Gohar Avedisyan genç kuşağın internet vs nedeniyle soykırım konusunda daha öfkeli olduğunu ama müzik hocası Gomidas’ı tutuklandığı Çankırı’dan kurtarması için paşa olan babasına yalvaran 7 yaşındaki o kız çocuğunun bilgisi ve inancıyla da davrandıklarını söylüyor.

 

“Tipimiz bile aynı”

Türkiye tarafında gençlerin dilindeki “soykırım belası” tamlaması, genel olarak uluslararası komplolara, diasporanın oyunlarına giden bir konuşmanın girizgâhı. Ortak tarihten, yemeklerden, komşuluktan söz ediliyor, “tipimiz bile aynı” deniyor ama 1915’e gelince tıkanılıyor. Tehcir kararının uygulamaya konmasından sonra örgütlenen Ermeni grupların bölgedeki Müslümanlara yaptıkları anlatılıyor.

Şimdiki Ermenistan tarafında kolhozda çalışmış, Ermenice bilen babasını anlatıyor 73 yaşındaki Zeynep Çapak. Eskiden tepeye çıkıp köklerinin olduğu karşı köyü seyredermiş; artık yaşı müsaade etmiyor. “Aslını sorarsan buralar Erzurum’a kadar hep Ermeni idi” diyor. Peki ne oldu? “Sonra Türklerle Ermeniler savaştı. Onlar Müslümanları kırdı. Ama Müslümanlar da Ermenileri kırdı. Türkler kazandı.”

Bugün Kürtlerle birlikte yaşayabilen Azeriler gibi, eskiden Türklerle Ermenilerin dostça yaşadığını söyleyen eski muhtar Kerim Acar, benzer “savaş” cümlesini kurunca “1915’te Ermenilerle Türkler arasında savaş yoktu” diyorum. “Ne demek savaş yoktu? Toplu ölüm deniyor Pınar Hanım, savaş olmadıysa bu insanlar nasıl öldü?” diye soruyor. Laf bulamadığımdan “Evet, nasıl?” diyorum sadece.

Kars tarafında “soykırım” kelimesini kullanan sadece Kürt bir tarih öğretmeni. Tehcirin sistematiğinden, soykırıma dönüşünden, yedi Ermeni öldürünce cennete gideceğine inanan Kürt aşiretlerinin payıyla yüzleşmesinden, sistemin dayattığı tarihle yetinmeme lüzumundan bahsediyor. “Ne olursa olsun artık, yazın” dese de ismini vermemeyi tercih ediyorum.

Öyle ya da böyle tarihteki ortak yaşam, iki köyün de taşınmış olması, bu fiziki yakınlık bir tür simetri doğurmuş. Türkiye tarafında arzulanan dostluğun, sınırların açılması temennisinin “İki taraf da zarar gördü, artık unutalım” gibi bir temeli var. Neyi unutalım? Her acı tek kişinin evrenini kaplar, hürmet hakkeder ama nihayetinde bazen eşitlikten de haksızlık doğmaz mı?

Öğlen Bagaran’da sofradayız. Kohar patatesli tavuk yapmış, kendi turşusu, peyniri… Zohrab’ın ekonomi okuyan kuzeni Vartan Sarkisyan bir ara “Peki adı soykırım değil tehcir olsun. Birini evinden zorla çıkarıp çöllere tahteravanla sürseniz de bu soykırımdır” diyor. Bir selamla bölünüyoruz. Sınırda görevli bir asker hatır sormaya uğrayıp bizi masada görünce afallıyor ama oturuyor da. Sarkisyan, konyağını bu masanın eskiden bir araya gelmesinin imkânsızlığına kaldırıyor. Barışa ve dostluğa içiliyor; ben de sınırların kalkacağı bir dünyayı ekliyorum. Varlığımdan gerilen asker o noktada gevşiyor, “Sınırlar kalkarsa işsiz kalırım” diyor gülerek. “Biz sana başka iş buluruz merak etme” diyor hepsi birden.

 

Sıfırlanmış bir sayacın canlı hali

Birkaç gün evvel kalçasını kırmasa yürüyebiliyormuş. Karşımdaki yatakta 100 yaşında bir kadın var. Duyan tek kulağına bağırarak konuşuyor kızıŞori. Bizi doktor sanmış. Gözlerime bakıp gülüyor, fotoğraf çekilirken titreyerek saçlarını düzeltiyor.

Aregnaz Grigoryan'ın kimliğinde doğum yeri Türkiye, tarihi 00.00.1915. Sıfırlanmış bir sayacın canlı hali gibi. Kızı, Grigoryan'ın geçen ay Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'a hayat hikâyesini yazdığı mektubu okuyor. Bir madalya ve hâlâ salonda duran çiçekler yollanmışeve.

1915'te üç aylıkken şimdi Kars sınırlarındaki köyünü anlatıyor mektupta. Kundağıyla bir çukura atılmak istenmiş, amcası kurtarmış ama o canından olmuş. Şimdiki Ermenistan tarafına ailece sürüldükleri yoldaysa büyükannesi ve büyükbabası öldürülmüş. Önce sınıra yakın Mirzahan'a, dönme umutları kalmayınca da şimdiki Bagaran'a yerleşmişler. İlk kocası II. Dünya Savaşı'nda ölmüş, iki evliliğinden doğan beş çocuğundansa ikisi hayatta. “Soykırım da, ben de 100 yaşındayız. Dileğim herkes için barış, sevgi ve mutluluktur” diye bitirmiş mektubunu. Hiç 100 yaşında birinin ellerini tutmamıştım daha önce.

Yarın: Kapalı sınırın iki tarafa ekonomik, sosyal ve siyasi etkisi, yıllardır iki köyü bir araya getiren tek ritüel, “su protokolü”.

Fotoğraflar: Berge Arabian

Yazarın Son Yazıları

Bugünün ‘esası’ savunmada

Bugünün ‘esası’ savunmada

Devamını Oku
28.07.2017
Hayır rüzgârında 1 Mayıs

Hayır rüzgârında 1 Mayıs

Devamını Oku
02.05.2017
Bir tava bir kepçe

YSK’nin mühürsüz pusula kararına, şaibe iddialarına karşı Beşiktaş’ta buluşanların sayısı on bine yaklaşıyordu. Kimdi bu insanlar, ne istiyordu?

Devamını Oku
19.04.2017
‘Hayır’a baskı tarihe geçecek

.

Devamını Oku
17.04.2017
Kadınlar haykırıyor: Hayat bizim senin mi sandın?

Kadınlar birçok kentte ‘Hayır’ demek için sokaklardaydı. ‘Kadınların direnişi o sarayı mühürleyecek’ yazısı dikkat çekiyordu bir pankartta.

Devamını Oku
14.04.2017
Hitler'li iki tespit

Hitler'li iki tespit

Devamını Oku
04.04.2017
Evet ve hayır diye iki seçenek varsa, bu ne?

DİB, sahadan tecrübe paylaşıyor. Hayırcıların başına gelenler, Evet’in tasviri aslında.

Devamını Oku
01.04.2017
Aliyev’den Türkiye’ye başkanlık uyarıları: Yapmaz demeyin her şeyi yaparlar

Azerbaycan’da muhalif fikirleri yüzünden cezaevinde iki yıl tutulan insan hakları avukatı İntigam Aliyev, acısını çektikleri başkanlık sistemini anlatıyor, uyarıyor: “Başkanlıkları kendi arşınınızla ölçmeyin”

Devamını Oku
20.03.2017
Paker: Psikososyal dengemiz bozuldu

Derin bir toplumsal kriz yaşıyoruz

Devamını Oku
15.03.2017
Ahmet'inki bir tehdit değil sadece durum tespiti

Ahmet'inki bir tehdit değil sadece durum tespiti

Devamını Oku
22.02.2017
Kadın, göçmen, Müslüman ve Trump’a kafa tutuyor

Kasımda Minnesota Temsilciler Meclisi’ne seçilen ilk Müslüman olan Somali kökenli İlhan Omar İstanbul’daydı. Trump’ın başkanlığıyla Omar’ın işi zorlaştı ama koltuğu daha da manalı hale geldi.

Devamını Oku
05.02.2017
'Tek medya, tek akademi, tek hukuk'

'Tek medya, tek akademi, tek hukuk'

Devamını Oku
03.02.2017
‘Bu koşullarda meşru bir referandum olmaz’

Tarihinin en güçlü temsiliyle Türkiye’ye gelen PEN heyeti, ifade özgürlüğü çerçevesinde hem siyasilerle hem mağdurlarla görüştü, başkanlık referandumuna dair uyarılarda bulundu.

Devamını Oku
28.01.2017
‘Kutsal olan devlet değil, insandır’

‘Kutsal olan devlet değil, insandır’

Devamını Oku
20.01.2017
Savaşa, yoksulluğa ve israfa karşı sofra

Savaşa, yoksulluğa ve israfa karşı sofra

Devamını Oku
04.12.2016
‘Her yıkılmış ev bizim için mezar’

Avukat Ramazan Demir, 8 ay sonra sokağa çıkma yasağı kaldırılan Şırnak’ta evini, kardeşinin test kitabından buldu. Demir, yıkımı “Yıkımın büyüklüğü karşısında sen ufacık kalıyorsun. Şırnak’ta 92’yi yaşadık. Ama bu seferki başka bir şeydi” diye anlattı.

Devamını Oku
28.11.2016
Özgür Gündem nöbetçi yayın yönetmenleri yine adliyede... Suçları dayanışma!

Çağlayan’dak i Adalet Sarayı’nda dün Özgür Gündem’le dayanışma amacıyla bir günlük genel yayın yönetmenliğini üstlenmiş gazeteciler vardı. Necmiye Alpay, Yıldırım Türker, Hasan Cemal, Jülide Kural, Murat Uyurkulak, Faruk Balıkçı ve birçok gazeteci daha.

Devamını Oku
25.11.2016
Bertrand: Gazeteci taraf seçmek zorunda değil

Geçen cuma Gaziantep’te gözaltına alındıktan sonra sınır dışı edilen Fransız gazeteci Olivier Bertrand, ‘Kafkaesk’ dediği o üç günü anlattı.

Devamını Oku
18.11.2016
'Otoriteryanizm yükseliyor'

Trump’ın başkan seçilmesi tartışmaları devam ediyor. Doç. Dr. Evren Balta insan haklarının, özgürlüklerin baş tacı edildiği 90’lar döneminin kapandığını söylüyor. Balta “Trump lider olarak bunların hiçbiriyle ilgilenmediğini söylüyor. Trump gibi liderlerin, Türkiye’de Erdoğan’ın, Macaristan’da Orban’ın yaptığı en önemli şeylerden biri kurumsuzlaştırma” diyor.

Devamını Oku
13.11.2016
Delirmiyorsak o da inattan

Delirmiyorsak o da inattan

Devamını Oku
05.11.2016
‘OHAL hatırası’

‘OHAL hatirası’

Devamını Oku
03.11.2016
Denizde orman kanunları

Su ürünleri mühendisi Mehmet Özdinar’ın TÜİK için balıkçılardan veri toplarken ölümü, gözleri vahşi kapitalizm belgeseline benzeyen balıkçılık sektörüne, büyük balıkçıların hırsına ve rekabet arttıkça ortaya çıkan şiddete çevirdi.

Devamını Oku
31.10.2016
Devletin ‘üvey’ çocukları

Devletin ‘üvey’ çocukları

Devamını Oku
15.10.2016
'AKP, kendini OHAL’e kaptırdı'

'AKP, kendini OHAL’e kaptırdı'

Devamını Oku
01.10.2016
‘Ellerimiz yakalarında’

‘Ellerimiz yakalarında’

Devamını Oku
25.09.2016
‘İşimi bitireyim sonra öldürün’

‘Öldürün ama işimi bitireyim ondan sonra’

Devamını Oku
24.09.2016
Göbeklitepe'ye yazık

Göbeklitepe'ye yazık

Devamını Oku
28.08.2016
El yakmadan yazılmaz

El yakmadan yazılmaz

Devamını Oku
23.08.2016
Bu önlemlerle kâr özelleştiriliyor, zarar toplumsallaştırılıyor

İktisatçı Doç. Dr. Ümit Akçay, AKP’yi iktidarda tutan en önemli faktörlerden birinin her şeye rağmen ekonomik büyümenin sürmesi olduğunu söylüyor. Akçay, “Büyüme durduğunda olabilecekleri kimse bilmiyor. O nedenle “ne pahasına olursa olsun büyüme” ruhu hâkim” diyor.

Devamını Oku
19.08.2016
'Batı jetlerin sesini yeni duydu'

'Batı jetlerin sesini yeni duydu'

Devamını Oku
24.07.2016
Darbeciye işkence demokrasi getirmez

Darbecilerin cezalandırılması gerektiğini söyleyen TİHV Genel Sekreteri Bakkalcı, insanlık onurunun korunmasına yönelik değerlerin polemik konusu yapılamayacağını söyledi.

Devamını Oku
23.07.2016
Taksim'de bir 'şölen'

OHAL ilanı, Taksim Meydanı’ndaki Demokrasi Şöleni’nde canlı dinlendi. Sonra kornalarla sabaha kadar sürecek ‘olağanüstü’ bir kutlama başladı.

Devamını Oku
22.07.2016
Hepiniz aynı tanktasınız

Hepiniz aynı tanktasınız

Devamını Oku
16.07.2016
‘Kimse farklı olduğu için azap çekmesin’

‘Kimse farklı olduğu için azap çekmesin’

Devamını Oku
10.07.2016
'Taksim’in içine etmek mümkün'

Prof. Sayın’ın Bilgi Üniversitesi’yle ilişiğinin kesilmesini protesto ederek istifa eden Prof. Neumann, Batı’nın Erdoğan’ı sultan olarak göstermeyi sevdiğini, Erdoğan’ın da kendini Osmanlı motifleriyle sunduğunu söyledi

Devamını Oku
07.07.2016
‘Sadece özgürlük istiyoruz’

‘Sadece özgürlük istiyoruz’

Devamını Oku
20.06.2016
Fuarda biten umutlar

Fuarda biten umutlar

Devamını Oku
11.06.2016
Örgütlü kötülüğün davası

Kadıköy’de öldürülen Bahadır Grammeşin’in kardeşi Başak, bugünkü duruşma öncesi Cumhuriyet’e konuştu.

Devamını Oku
08.06.2016
“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

“Asıl evlerimizin halini görünce delireceğiz”

Devamını Oku
29.05.2016
‘İnadına o evde yaşayacağım’

Yüksekova’da yatak odalarına bir özel harekâtçının “Yüksekova’da aşk başka yaşanıyor” yazdığı Uzunköprü çifti Cumhuriyet’e “Bu neyin kinidir çözemiyoruz” dedi.

Devamını Oku
27.05.2016