İzmir'de seçim izlenimleri...

28 Mart 2014 Cuma

İzmir, ülkenin gülümseyen yüzü.

İstanbul ve Ankara’nın kaçış adresi, ikinci yaşam planlarının mendireği.
Memleket çetrefilli olsa da, arada bir şöyle bir nefes almak, huzur aramak fena mı?..
Şen şakrak, havasında ama duyarlı, bilgili, bilinçli bir kent İzmir..
* * *
Şimdi tutmuş AKP’nin büyükşehir belediye başkan adayı Binali Yıldırım, bu seçimlerde ilk kez oy kullanacak gençler mektup yazmış .
“Sevgili Yavrum”la başlıyor, diyor ki:
“...Şehirler üzerimize okulların vurduğu damgadan daha kalıcı bir damga vurur... Türkiye’nin en demokratik şehirlerinden biri olan İzmir’de yaşamak ve oy kullanmak bir imtiyazdır.”
Doğru söze ne denir, amaa... Buyurun devamını:
“...İzmir iyi yetişmiş insanlarına iş sağlayamıyor. İzmir’de gelecek vaad eden sektörlerden hiçbiri gelişmiyor. Çünkü İzmir dünyadan ve Türkiye’den koparılmış içe dönük bir şehir... Büyük bir Ege kasabası.”
İşte bu olmadı... Haksızlık... Hem en demokratik kent olacaksın, hem içe dönük.
Binali Bey, her ne kadar İzmir’in milletvekili olsa da, yabancısı sayılır, yine de bu ülkenin en dışa açık insanlarının İzmir’de yaşadığını bilmesi lazım.
Üniversite seçerken bahçede kızlı erkekli oturanları, sohbet edenleri görünce, “bu okul bana uymaz” diye tercihini belirleyen bir insanın, aday olduğu kent için “içe dönük” tespiti, şahsen beni gülümsetiyor bu arada...
Bin bir gece masalları gibi AKP’nin olmayacak, hayali, uçuk kaçık projelerini de eklersek dudaklarımın ucundaki gülümseme kahkahaya dönüşüyor.
Hem nedir bu, “vaat eden sektörlerin gelişmediği” meselesi?
İzmir’in İstanbul gibi çevresi sanayi tesisleriyle kuşatılmış, insanların bunaldığı trafik çilesiyle boğuşan, gökdelenler kenti mi olması lazım ille de.
Bırakın da bir turizm kenti kalsın, tarım yapılsın, yağmalanmasın, emeklisi, üniversitelisi bundan ötürü İzmir’i tercih etsin, fena mı?

BİNALİ BEYİ HARCAMAK...

AKP’nin İzmir’de işi zor. Benim saptamam değil, iktidar mensupları da yeri geliyor itiraf ediyor.
Erdoğan’ın sağ kolu Binali Bey’in aday gösterilerek harcanmasını bir yana koyayım. Olsa olsa Erdoğan’ın alabileceği en yüksek oyu elde edinme stratejisidir...
Paris’te, EXPO genel kurul toplantısı öncesi kendisine sordum, “Gönülsüz olduğunuz söyleniyor, Erdoğan’ın dayatmasından söz ediliyor, aday mısınız?” diye. “Henüz belli değil” yanıtını almıştım. Meselenin gönülsüzlüğüne, Erdoğan’ın dayatması olduğu savlarına hiç değinmemişti.
Zaten bu kerhen aday olma hali seçim kampanyasına yansıdı ki, adaylığının ilan edilmesiyle birlikte konuyla ilgili sorulara muhatap kaldı.
Zor tabi, sokakta “yolsuzluk ve hırsızlık” tepkileriyle uğraşmak.
Bu yüzden içe dönük olmakla suçladığı kentin sokaklarında pek görünmedi Binali Bey; günlük programlarını adeta sakladı, gizledi, gazetelere bildirmedi. AKP içi ve tabanına yönelik bir kampanyayı yeğledi.
Ama Twitter’in kapatılmasında, bu yolsuzluk ve hırsızlık etiketlerinden ötürü mahkemeye başvurup yasakçıların arasına ismini yazdırmakta da bir sakınca görmedi...

DSP’YE GİDENLER...

Gelelim CHP’ye...
Gönülsüz bir AKP adayının karşısında “ilçelerde istemediklerim aday gösterilirse istifa ederim” diye genel merkeze, bir yanıyla genel başkana rest çeken ve kazanan Aziz Kocaoğlu...
Önce bir saptama yapalım, İzmir’deki seçim sonuçlarının olumlu ya da olumsuz her türlü vebali önce Aziz Kocaoğlu’na, sonra da ekibinde yer alan Milletvekili Alaattin Yüksel ile İl Başkanı Ali Engin’e çıkacak.
Çünkü beğenmediklerini adaylıktan çıkardılar, istediklerini aday gösterdiler. Partinin geleneksel aday gösterme yöntemlerini de yer yer dışlayarak üstelik.
Onların kurduğu bir yapı ve kadroyla yarışa giriliyor çünkü. Başarı da başarısızlık da hanelerine yazılacak.
30’da 30 yapabilirdi CHP. Adaylık tartışmaları, yanlış tercihler, küskünler, partiden gidenler ve gelenlerin belli oranda etkisi olacaktır. Aday gösterilmedikleri gerekçesiyle CHP’den kopup DSP’ye giden Konak’ta Hakan Tartan, Bayraklı’da Hüseyin Aslan, Güzelbahçe’de Ertan Avkıran, Urla’da Selçuk Karaosmanoğlu, Aliağa’da Hakkı Ülkü, Dikili’de Yusuf Altıparmak, Foça’da Osman Mert ve Torbalı’da İbrahim Öz belirli ölçüde oy alacaktır.
Kim kazanır, kim kaybeder bilmiyorum, ancak oylarda bir parçalanmışlık olacak. AKP bundan yarar sağlayacak.
Bu ve benzer nedenlerden CHP riskli gördüğü bölgelerde özel çalışma başlattı. Konak, Karabağlar, Bayraklı, Dikili, Kemalpaşa, Menderes, Buca, Urla, Selçuk, Bergama ve Aliağa’da il genel meclisi üyeleri de dahil milletvekilleri ve örgüt yöneticilerince özel çalışmalar yapılıyor.

İŞİ ZORDU...

Şu gözlemimi de aktarmalıyım bu arada. Eğer Gezi eylemleri ve AKP’nin “17 Aralık darbesi” diye tanımladığı süreçler yaşanmasa, 30 Mart salt bir yerel seçim olarak algılansa, hizmetler, yapılan ya da yapılanmayanlar değerlendirilse, bu yapıyla CHP’nin işi zordu İzmir’de.
Şimdi yerel değil, genel seçim havası egemen. AKP’yi devirmek için CHP’ye bir akış söz konusu. Tabi büyükşehirde ve diğer ilçelerde CHP’yi başarılı bulup da oy verecekler, Kocaoğlu’nu sevenler, her koşulda mührü altı oka basacakların yanında, salt AKP yüzünden içine sinse de sinmese de, gönülsüz, bölünmeye karşı çıkıp CHP’ye oy verecekler de var.
O nedenle şimdiden söylemekte yarar var; seçim sonuçlarına bakıp, “hizmetlerimiz, uygulamalarımız, çalışmalarımız halkın onayını almıştır” demesin kimse.
Son sözü çevremde sık sık duyduğum bir değerlendirmeyle tamamlayayım.
Ülkeyi karanlığa, daha büyük açmazlara sürekleyecek iktidarın değirmenine su taşımamak lazım, AKP karşısında kazanma olasılığı yüksek olanı görmeli, bölenlere oy vermemeli...
...................

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları