Demirören'in gözyaşları medyayı eritiyor
Zeynep Miraç
Son Köşe Yazıları

Demirören'in gözyaşları medyayı eritiyor

06.09.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Hayatın farklı formlarda tekrar ettiği kareler var. Gören gözlere elbette...

Yıl 2009, aylardan Haziran. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Zeytinburnu’nda Polis Eğitim ve Kongre Merkezi’nin açılışını yapıyor. Bu törende, Başbakan’ın yanı başında hazır bulunanlardan biri de Erdoğan Demirören. Ne var ki tören onun için ilginç bir anıya dönüşüyor, ayağı kayınca Erdoğan Bey kendini havuzda buluyor. Sırılsıklam…

Makarayı ileriye saralım. Yıl 2013, bu kez kış. Erdoğan Demirören’e ait olan Milliyet Gazetesi İmralı Zabıtları’nı yayımlamış, ortalık toz duman. Demirören eski dostu Tayyip Erdoğan’ı arıyor, karşılaşacağı öfkeyi kestiremediği her halinden belli bir üslupla ‘Üzdüm mü seni patron?’ diye soruyor. Gelen cevabın içinde bol bol ‘namussuz, rezil, kepaze’ sıfatları geçiyor. ‘Patron’ hitabının yerini ‘Sayın Başbakanım’ın aldığı ikinci görüşme ise Erdoğan Demirören’in ‘Nasıl girdim bu işe ya, kim için’ cümlesine eşlik eden gözyaşlarıyla sonlanıyor. 2009’da havuzdan sırılsıklam çıkarılan Demirören, bu kez kendi gözyaşlarıyla ıslanıyor.

 

Hep ‘patron’

Erdoğan Demirören 1938 doğumlu, 1957’den bu yana da ticaretin içinde. Babasının erken ölümüyle başına geçtiği aile şirketi Kolaylık Oto Müessesesi’nden bu yana da ‘patron’.

Ama her zaman kendinden büyük bir ‘patron’la arkadaşlık etmeyi seviyor. Turgut Özal ile aileye yayılan bir ilişkisi var. O kadar ki 1987’de akciğer kanseri nedeniyle Özal’ın doktoru DeBakey’e ameliyat olup da Türkiye’ye döndüğünde onu çocuklarıyla birlikte Zeynep Özal-Asım Ekren çifti karşılıyor. 1991 yılında da Turgut Özal’ı Revna-Yıldırım Demirören çiftinin nikâh şahidi olarak görüyoruz.

1997 yılında Demirören karşımıza Necmettin Erbakan’ın 45 iş adamıyla yediği yemeğin ev sahibi olarak çıkıyor. Refah Partisi’nin muhtelif davetlerinde ise konuklar arasında...

1998’e geldiğimizde Mesut Yılmaz’ın annesine Hac ziyaretinde Erdoğan Demirören’in kız kardeşi eşlik ediyor. Tayyip Erdoğan ile yakınlığı ise Erdoğan henüz Başbakan olmadan, hatta Ak Parti kurulmadan başlıyor. 2003 Aralık’ında küçük oğlu Tayfun evlenirken Erdoğan’ın yanı başında olması bir sürpriz değil bu nedenle.

Erdoğan Demirören’in bu iktidar sevgisinin ‘esbabı mucibesi’ni aslında kredilerden söz etmek amacıyla yaptığı bir açıklamada görmek mümkün:

“1982’de dönemin Başbakanı ile aramızda sorun oldu, bir günde tüm kredileri kestiler. Taksim’deki bir arazimi sattım ve tüm borcumu kapattım. O zamandan bu yana kredili iş yapmam.”

1982’den bu yana ne krediyle iş yapıyor ne de Başbakanlarla arasında sorun olmasına izin veriyor. Otomobil yedek parçası ithalatıyla başladığı işini, enerji ve inşaat sektörlerinde bunca genişletmesinin ardında da bu ‘ilke’leri yatıyor.

 

Nereden bilecekti

Bu kadar hassas davrandığı ‘patronlarla’ sorun yaşayınca ‘Nasıl girdim bu işe’ diye gözyaşı dökmesi boşa değil... Zira 55 yıl boyunca ticarette ağrımayan başı, medya patronu olduğundan bu yana dertten kurtulmuyor.

Oysa her şey ne güzel başlamıştı. 2011’de Milliyet ve Vatan’ı Ömer-Ali Karacan biraderlerle birlikte aldıklarında keyfi yerindeydi. Sevinci çok çabuk kursağında kaldı. Ortaklarının bir kuruş parası yoktu. Gazeteler kayyuma devredildi, bir yıla yaklaşan bir süre ve Karacan’lara ödenen paydan sonra iki gazetenin tek patronu olmayı başardı.

Milliyet’te Tayfun Devecioğlu ile kimyası uyuşmayınca genel yayın yönetmenliği görevini Derya Sazak’a verdi. İlk günlerde, gazeteleri devralırken sarf ettiği şu cümlenin arkasında durur gibiydi: “Gazetelerle büyümeyeceğiz, gazeteleri büyüteceğiz sözünü size vermek istiyorum”.

Gerçi gazeteleri İstiklal Caddesi’nde inşa ettiği Demirören AVM’nin kaçak katlarıyla ilgili yapılan haberlere karşı kamuoyu yaratmak için aldığı konuşuluyordu ama ne gam! İnşaat sırasında 400 yıllık Ağa Camii’ni tahrip ettiğinde sıkılmayan canı dedikodulara mı sıkılacaktı?

Ata Koleji’ni tam da büyük oğlu Yıldırım’ın mezun olacağı yıl satın aldığında da neler neler demişlerdi. Tıkar kulağını yoluna devam ederdi.

Ne bilsin 28 Şubat 2013 sabahı uyanıp gazetenin sürmanşetinde İmralı Zabıtları’nı göreceğini! Abdullah Öcalan ile BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın İmralı’da yaptığı görüşmenin zabıtları, Milliyet’te bir daha toparlanamayacak bir kırılmanın fişeğini ateşledi.

 

Döviz ne için lazım?

Halbuki Demirören “Patron”u kızdırmamak için gazetelerinin genel yayın yönetmenliği için ondan tavsiye bile istemişti. Erdoğan, “O zaman Kanal 24’den ayrılmakta olan Akif Bey’i tavsiye ettim. Onlar anlaşamadılar. ‘Şunu al, bunu al’ demedim’ cümleleriyle Demirören’i nasıl da özgür bıraktığını anlatıyordu.

Tayyip Erdoğan’ın ‘Batsın gazeteciliğiniz’ çıkışının ardından gazeteden ilk gönderilen Hasan Cemal oldu.

Medya sahiplerinin Ankara’ya olan ihtiyaçlarını eleştirdiği ve gazete yönetimi tarafından yayımlanmayan son yazısında şöyle diyordu:

“Medya-iktidar ilişkileri bu ülkede öteden beri sorunlu olmuştur. Çünkü siyasal güç odakları her zaman medya ve gazeteci milletini genellikle kendi çektikleri ‘kırmızı çizgiler’le kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bunun için ekonomik, siyasal ve hukuksal aletlerle baskı uygulamıştır.”

Cemal bu satırları yazarken ‘patronu’ Erdoğan Demirören’in telefon başında gözyaşı döktüğünü ve ‘tanrılara kurban vermeye’ ne kadar istekli olduğunu bilemezdi elbette...

Erdoğan Demirören ise Erdoğan’ın onu ters köşeye yatırıp “Hasan Cemal’in yazılarına son verilmesini benim istediğime dair ifade beni rencide etmiştir. Hasan Cemal olayının benimle uzaktan yakından ilgisi yok” diyeceğini hiç bilemezdi.

Bu yaşananların ertesinde Gezi direnişi başladı ve sonrası çorap söküğü gibi geldi; Derya Sazak, Can Dündar ve Tahir Özyurtseven uzaklaştırıldılar Milliyet’ten. Geçen iki yılda aralarında Umut Alphan, Baydu Can, Cem Şengül, Pelin Batu, Mithat Sancar, Defne Samyeli, Fuat Keyman, Ersoy Diyar, Murat Can Kürşat Doker, Koray Nergiz, Atilla Karaca, İlke Gürsoy, Deniz Alphan, Aslı Aydıntaşbaş ve Kadri Gürsel’in de olduğu, Demirören’in milyon dolarlar ödeyip aldığı Milliyet’i Milliyet yapan pek çok ismin işine son verildi.

Son olarak Ağustos ayı Türkiye’de basının ve Milliyet’in tarihine işten çıkarmalarla geçti. Meral Tamer, Mehveş Evin, Semra Pelek, Alper İzbul, Kemal Göktaş, Evin Demirtaş, Sertaç Koç, Esra Alus, Burcu Karakaş’ın gazeteyle ilişikleri kesildi. Gazete işten çıkarmaların nedenini ‘tasarruf zorunluluğu’yla açıkladı. Döviz kuru yüzde 30 artmıştı ve gazete ‘değişik tasarruf kalemleriyle birlikte, personel tasarrufuna da gitmişti’.

Personelin maaşı dövizle mi ödeniyor diye düşünmüş olabilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Dövizin ne için gerektiğini öğrenmemiz uzun sürmedi, 1 Eylül günü akaryakıt firması Total’in Türkiye’deki 440 istasyonunun 325 milyon euroya Demirören Grubu’na satıldığı açıklandı.

 

‘İsterse Mao gelsin’

Patronu olduğundan bu yana Milliyet’in ve Vatan’ın kadrolarının neredeyse yarısını işten çıkaran Erdoğan Demirören ne hissediyor diye merak ediyorsanız sizi 5 Nisan 1994 kararlarının ardından yaptığı bir açıklamaya davet etmek isterim: “Eğer bir patron bir işçiyi işten çıkarıyorsa zannediyor musunuz o vicdanen çok rahat?”

Bu açıklamanın bir ‘ama’sı olmadığını düşünmemiştiniz herhalde. Devam edelim:

“Bugün Almanya’nın hiçbir yerinde işçiye öğlen yemeği yoktur. Otobüs servisi yoktur, sabundur falandır hiçbiri yoktur. Bizim işçilerimiz evine kadar götürülsün istiyor. O zaman biz Avrupa’yla rekabet edemiyoruz.” Söz konusu açıklama “Biz iş adamları sendikaya karşı değiliz” cümlesiyle son buluyor.

Erdoğan Demirören az konuşan, basına az beyanat veren biri. Sözlerindeki isabet oranına bakınca haksız değil. 2007’de şöyle demiş mesela: “Nükleer santral yapılması şart. Bu gidişle Türkiye’de dört yıl sonra elektrik olmayacak”. Yıl 2015, seçim geceleri hariç elektrik sorunumuz yok.

Bir beyanatı da son aylarda en sıcak gündemimiz olan koalisyonlara dair, yine 2007’den: “İsterse Mao gelsin ama tek parti iktidarı olsun”.

Canınızın çok sıkıldığı anlarda Erdoğan Demirören ile Mao arasında geçen ve ‘Üzdük mü seni patron?’ sorusuyla başlayan konuşmayı hayal etmenizi tavsiye ederim!

Mao’yu bilmem ama Demirören Thomas Jefferson döneminde yaşamadığı için şükredebilir. Zira şöyle demiş Başkan Jefferson:

“Gazeteler olmadan hükümetler mi, hükümetler olmadan gazeteler mi? İkinciyi seçmekte bir an bile tereddüt etmem!”

Yazarın Son Yazıları

Türkiye'ye yeniden inanmak için umut Nesin gibilerle var!

Patlayan bombaların, kaybedilen canların, ambargo konan özgürlüklerin arasında bir umut varsa eğer; Ali Nesin gibiler sayesinde var.

Devamını Oku
02.07.2016
Kendine müslüman

Türkiye’nin turnusol kâğıdı

Devamını Oku
25.06.2016
Üç başbakan çıkaran okul

Üç başbakan çıkaran okul

Devamını Oku
18.06.2016
Her devrin tuhafı

Her devrin tuhafı

Devamını Oku
12.06.2016
'İyi ki evlendik'

'İyi ki evlendik'

Devamını Oku
05.06.2016
Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Ne sırlar ne de bıyık kurtardı

Devamını Oku
29.05.2016
Havuzun ‘bitanesi’

AKP’nin kurduğu ilk hükümetten geriye kalan tek isim Binali Yıldırım, nihayet partisinin genel başkanlığına ulaştı. Şimdi AKP’nin kurduğu 8. hükümetin başbakanı olmasına bir adım kaldı. Ne demişler, tekkeyi bekleyen çorbayı içer.

Devamını Oku
20.05.2016
Arda nereye koşuyor?

Arda nereye koşuyor?

Devamını Oku
15.05.2016
Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Uzaklardan bir mektup... Hepiniz paltomdan çıktınız

Devamını Oku
08.05.2016
Sessiz ve sabırlı ip cambazı

Kimileri saygı duysa kimileri hor görse de, Angela Mer kel’in “dünyanın en güçlü kadını” olduğu konusunda hemen herkes hemfikir.

Devamını Oku
01.05.2016
Artık 'liderlik' istiyor

Artık 'liderlik' istiyor

Devamını Oku
24.04.2016
Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Onlar kovulmayı hiç düşünmediler

Devamını Oku
17.04.2016
Harcında siyaset var

Harcında siyaset var

Devamını Oku
10.04.2016
'O ses Türkiye' değil artık!

'O ses Türkiye' değil artık!

Devamını Oku
03.04.2016
Emek dolu üç hayat

Emek dolu üç hayat

Devamını Oku
20.03.2016
'Saray'a bir üçlük

'Saray'a bir üçlük

Devamını Oku
13.03.2016
Ne olacak bu AKM'nin hali?

Ne olacak bu AKM'nin hali?

Devamını Oku
06.03.2016
Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Kitaplarla dolu bambaşka bir dünyası var

Devamını Oku
28.02.2016
CHP'ye karşı CHP'li

CHP'ye karşı CHP'li

Devamını Oku
21.02.2016
Hanedandan Picasso'ya

Hanedandan Picasso'ya

Devamını Oku
14.02.2016
Her şeyin bir fiyatı mı var?

Her şeyin bir fiyatı mı var?

Devamını Oku
07.02.2016
Gürül gürül bir aktör

Gürül gürül bir aktör

Devamını Oku
31.01.2016
'Okuyan' bir gazeteci

'Okuyan' bir gazeteci

Devamını Oku
24.01.2016
Devletle özgür aklın kavgası

Devletle özgür aklın kavgası

Devamını Oku
17.01.2016
Heykeli 'yıkılacak' adam

Heykeli 'yıkılacak' adam

Devamını Oku
10.01.2016
Barışı artık kim çağıracak?

Barışı artık kim çağıracak?

Devamını Oku
27.12.2015
Aziz Nesin duymasın!

Aziz Nesin duymasın!

Devamını Oku
20.12.2015
Artçıları bir türlü bitmeyen hoca

Ordu, silahlı kuvvetler Celal Şengör’ün anahtar sözcükleri...“Ben bir bilim adamından önce bir askerim” diyecek kadar. Lise yıllarında akranları yazarlara, çizerlere hayranken o bir Hitler tutkunuydu.

Devamını Oku
13.12.2015
Tutsak iki kalem

Tutsak iki kalem

Devamını Oku
06.12.2015
Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Sovyet kimlikli 21. yüzyıl çarı

Devamını Oku
29.11.2015
Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Kimse bilmiyor Devlet nerede?

Devamını Oku
08.11.2015
Boşver diyemiyor

Boşver diyemiyor

Devamını Oku
01.11.2015
Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devrim'den Toros'a araba sevdası

Devamını Oku
25.10.2015
Her şey ondan bekleniyor

Her şey ondan bekleniyor

Devamını Oku
18.10.2015
Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Yeni Türkiye'nin yeni sembolü

Devamını Oku
11.10.2015
Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Hitler'in bebeği bu badireyi atlatır mı?

Devamını Oku
04.10.2015
Dil acılaşınca akıl sürçer

Dil acılaşınca akıl sürçer

Devamını Oku
26.09.2015
Zekâ ve izan artık buralarda oturmuyor

Gezi Direnişi sosyal medya üslubu açısından da milat oldu. Erdoğan öfkelendi, AKP’liler saldırdı: Twitter, Facebook, Instagram; ortaçağda giyotinlerin kurulduğu meydanlara dönüştü. Gezi Direnişi’ne bir şekilde katılıp sosyal medyadaki linç üzerine en büyük Erdoğan sevdalısı haline dönüşenler de oldu. Gezi’de yenilen gazın hatırı 40 gün sürmüştü...

Devamını Oku
25.09.2015
'Yeni Türkiye' linç seviyor

'Yeni Türkiye' linç seviyor

Devamını Oku
24.09.2015
İmkansızı başardı

Henüz 40’ında bir bilim adamı, Doç. Dr. Mete Atatüre “imkânsız” kabul edileni başardı. Ölçülmez denilen ışık seviyesinin gürültü ölçümünü gerçekleştirdi.

Devamını Oku
13.09.2015