Bir seçim süreci, iki farklı gerçeklik

21 Haziran 2018 Perşembe

Ülkede iki farklı gerçeklik yan yana. Siyasal İslam ve temsilcisi AKP, seçim sürecini ülkenin geri kalanından farklı bir gerçeklik içinde yaşıyorlar.

‘Gerçek sonrası’ dönem ama...
Seçimlere giderken AKP’nin liderliği, bu ülkenin tarihinde görülmemiş bir düzeyde yalan söyleyebiliyor. Denebilir ki, “N’olmuş, zaten ‘gerçek sonrası’ bir çağda yaşamıyor muyuz?” Belki? Ancak, bu yalanların patolojik bir düzeye ulaşması, belli bir gerçeklik algısına işaret ediyor.
Örneğin, AKP ve siyasal İslamın içinde yaşadığı gerçeklikte, insanlar kendi doğum tarihlerinden 3-4 yıl önce 75 kişilik sınıflarda okuyabiliyorlar; iktidara gelmelerinden 15 yıl önce, İzmir’e havaalanı yapabiliyorlar. Komünistler özelleştirmeden yana olduklarından, köprüyü satmak isterken, neo-liberal liderler, bu özelleştirmeye direnebiliyorlar. Solcular ağaç kesiyor, İslamcılar çevreci oldukları için, ağaç kesimine direniyor. Suruç’ta AKP yanlıları dükkân basıp cinayet işliyorlar. İçişleri Bakanı, “Demirtaş’ı kim ziyaret ettiyse müsebbibi odur” diyebiliyor. Zaten “HDP diye bir siyasi parti yok”... Medyanın neredeyse tamamı AKP denetiminde ama İnce, basın özgürlüğünü kısıtlamakla suçlanabiliyor. Muhalefet parlamenter bir düzende yaşadığını düşünerek, sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı’nın bir danışmanı “parlamenter düzene geri dönüş yok” diyor. Kuzey Kore’den ticaret savaşlarına, Gazze’den İtalya’ya, hatta dünya kupasına kadar dünyanın gündemi dolu ama, siyasal İslamın yazarlarına bakılırsa “tüm dünya durdu, sustu, bize bakıyor”. “Türkiye dünyanın en iyi ekonomisi” ama, uluslararası mali piyasalar “ne zaman havlu atacak” diye bekliyor.

Şimdi iki soru var?
Bu, ölçüyü kaçırmış patolojik yalancılık neyin semptomudur? Bu gerçeklik algısı, seçimler sırasında hangi pratikleri yaratacaktır?
Gezi olayından bu yana olgular, AKP’nin artık toplumun en az yüzde 50’sinin rızasını alamadığını gösteriyor. Dahası, seçim öncesi genel hava, meydanların durumu, AKP’nin rızasını aldığı kesimden de kaybetmeye başladığına işaret ediyor. MHP ile yaptığı ittifak da erimeye başladı. Şimdi, AKP’nin gerek başkanlık gerekse de Meclis seçimlerinde başarı elde edebilmesi, tabanını korumasına, HDP’nin oy potansiyelinin gerçekleşmemesine, partinin barajın altıda kalmasına bağlı.
Patolojik yalancılık bu zor durumun bir semptomu. Bu zor durum AKP’yi tabanını koruma telaşıyla, her türlü yalanı söylemeye, iftirayı atmaya yönlendiriyor. Bu yalan ve iftiralarda sıranın solculara kadar gelmesi de eski bir “Müslümanlar - komünistler (dinsizler)” ikileminden medet ummakla, HDP’yi durdurmakla ilgili. Böylece, AKP liderliği çok tehlikeli bir taktikle, ülkeyi ancak savaşlarda görülen türden bir kamplaşmaya itmekten çekinmiyor.
İkinci soru üzerinde düşünmeye başlayınca da, herkesi düşman gören, varoluşuna (fiziki ve dini) yönelik bir tehdit altında olduğuna, adeta sırat köprüsü üzerinde yürüdüğüne inanan bu gerçeklik algısının, daha şimdiden kendini, dozu giderek artan fiziki (İYİ Parti, Saadet Partisi, HDP taraftarlarına yönelik saldırılar, Suruç’ta yaşananlar) ve simgesel (yalanlar, iftiralar, yaygın biçimde sergilenen silahlı fotoğraflar) şiddet yoluyla açığa vurduğunu görüyoruz. Bunu aklımızda tutarak, gerek oy verme ve sayım aşamasında, gerekse de sonuçlar açıklandıktan sonra olabileceklere ilişkin, şu soruları sormamız gerekiyor: Karşımızdaki “iktidar” bir avu ç fırsatçının hükümeti midir? Yoksa, tanımlanabilir bir toplumsal hareketin, egemen sınıf/tabakasının iktidarını temsil eden seçkinlerin hükümeti mi?
Bir avuç fırsatçının hükümetiyse, AKP’nin seçimleri sandıkta çalması, seçimleri kaybettikten sonra da direnmesi neredeyse olanaksızdır. Bu bir avuç fırsatçının hükümeti değilse, karşımızda çok karmaşık bir iktidar yapısı var demektir: Bugüne kadar hiçbir sınıf, iktidarını, seçim sonuçlarına teslim etmedi. Öyleyse, gerek oy verme işlemleri sırasındaki, gerekse de sonuçlar açıklandıktan sonra yaşanabileceklere ilişkin çok tehlikeli olasılıkları içeren bir süreç var önümüzde.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları