Kazananı Olmayan Bir ‘Savaş’
Ergin Yıldızoğlu
Son Köşe Yazıları

Kazananı Olmayan Bir ‘Savaş’

01.09.2014 02:53
Güncellenme:
Takip Et:

Ortadoğu garip bir yer: Gazze’de 7. ayın 7’sinde başlayan savaşın 7. haftası biterken taraflar arasında ateşkes imzalandı. Ateşkes akşamüstü saat 7’de başladı. Hamas savaşın ilk haftasında, Türkiye ve Katar’ın baskısıyla reddettiği ateşkes koşullarını 7. haftada kabul ederek 2012’nin ateşkes koşullarına, kısacası başa döndü. İsrail bu savaştan ne elde etti? O da belirsiz. İyi de peki Gazze de ne oldu? Taraflar, aynen fıkradaki gibi “bu pisliği neden yediler”?
Bu sorunun cevabını ben bilmiyorum. Ancak, ortaya çıkan durum üzerinde düşünmekte yarar var. Ne de olsa, Ortadoğu yine hızlı bir değişimin içinde.

Hamas ‘kazanmış’
İmzalanan ateşkes anlaşmasının olası etkilerine bakmadan önce, 50 gün süren savaşın sonunda önümüzdeki resme soğukkanlılığımızı kaybetmeden bakmaya çalışalım. Böyle diyorum, çünkü yaşananlar için “savaş” kavramını kullanmak çok zor. İsrail tüm askeri kapasitesiyle havadan, karadan, denizden saldırdı. Hamas, amacı belirsiz bir provokasyonla başlayan bu “savaşta” elindeki sınırlı olanaklarla direnmeye çalıştı.
Ateşkes imzalandığında, Filistin tarafında, en az 2bin 200 kişi ölmüştü. Bunların yaklaşık binini Hamas savaşçıları, geri kalanını da çocuklarla siviller oluşturuyordu. Yaralıların sayısıysa on binlerle ifade ediliyor. Hamas liderlik düzeyinde de önemli kayıplar verdi. Bu sonuncusundan dolayı yayılan kuşku, paranoya ortamında Hamas, 22 Filistinliyi casusluk yaptıkları iddiasıyla alelacele idam etti; 250’den fazla Hamas üyesi de tutuklandı.
Hamas çatışmaların ilk haftasının sonunda Mısır’ın aracılığıyla önüne gelen ateşkes önerisini, Türkiye ve Katar’ın baskısıyla kabul etmediği için uzayan savaşta füze stoklarının yaklaşık yüzde 80’ini tüketti, 32 tüneli İsrail ordusu yıktı. Toplam 11 binden fazla ev, cami, okul yerle bir olmuş, geri kalanının önemli bir kısmı içinde yaşanamayacak düzeyde hasarlı, on binlerce insan evsiz kaldı.
Bu çapta can ve mal kaybına karşın Hamas, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kaldırtamadı; esas olarak 2012 ateşkes koşullarına geri dünmüş oldu. Hamas’ın İsrail’e gönderdiği füzelerin büyük bir kısmı İsrail’in füze savunma sistemine takıldı. İmha edilemeyenler, İsrail’de yaşamı aksatmaktan, Tel Aviv Havaalanı’nı birkaç saatliğine kapattırmayı başarmaktan öteye gidemediler. Hamas’ın düzenlediği komando saldırıları İsrail ordusu tarafından hemen saptanarak etkisizleştirildi. Ateşkes imzalandığında, İsrail tarafında 64’ü asker olmak üzere 70 kişi yaşamını Hamas saldırıları sonucunda kaybetmişti.
Şimdi Hamas’ın bu durumu değerlendirmesi, geleceğe ilişkin bir yol haritası üretmesi gerekiyor değil mi? Hamas sözcüsü Sami Abu Zuhri’nin “Biz kazandık, savaşçılarımız, hiçbir Arap ordusunun yapamadığını yaptı, onları (İsrail ordusu) yendik” sözlerine bakınca bu konuda umutlu olmak ne yazık ki olanaklı değil. Bana Hamas, her İsrail saldırısında ölenleri, Gazze’de yaşanan yıkımı değil, kendi iktidarını ve projesini (neyse o proje) düşünüyor gibi geliyor. Tabii bu arada savaşın başında önerilen anlaşmanın bu kadar can kaybı, hasar oluşmadan imzalanmasını engelleyenleri de unutmamak gerekiyor.

İsrail de bu savaşı kazanmış
Başbakan Netanyahu yanına savunma bakanını, ordu genel komutanını alarak yaptığı basın toplantısında “Bu, İsrail devleti açısından büyük bir askeri diplomatik başarı oldu” (Washington Post) dedi.
Gerçekteyse İsrail’in durumu da parlak değil. Yine de İsrail tarafında, “Hamas’ı yine ezdik”, “sürüne sürüne geldi ateşkesi kabul etti” gibi saçmalıkların yanı sıra soğukkanlı, gerçekçi değerlendirmeler de var. En azından, sosyal demokrat eğilimli gazetelerin yorumcularının başından beri bu savaşa karşı çıktıklarını, şimdi de “Peki ne işe yaradı” diye sorduklarını hükümet politikalarını tartışmaya açtıklarını görüyoruz. Gazze’de belki birileri kendi kendilerine “Biz durup dururken İsrail’i neden provoke ettik, 15 Temmuz’da gelen anlaşmayı neden kabul etmedik” diye soruyorlardır, ama Hamas’ın İslamcı-totaliter yönetimi altında böyle bir tartışmanın henüz belirtileri bile yok.
İsrail’deyse, hükümetin ekonomi (Likud) ve dışişleri (Şas) bakanları hemen ateşkes anlaşmasının, İsrail’in amaçlarına ulaşamadan imzalandığını dile getirdiler. İşçi Partisi lideri de sonucu yetersiz bulduğunu açıkladı (Washington Post). Sosyal demokrat Haaretz gazetesinin bir yorumuna göre savaş, Netanyahu’nun propagandalarının bir ürünü olan “Güvenlik balonunu patlattı” (Amos Harel, 29/08). Önce kaçırılıp öldürülen üç genç, sonra zorlukla engellen bir “III. İntifada”, arkasından roketler ve İsrail ordusunun planlarının yetersizliğini ortaya koyan “tünel savaşı”, İsrail’in Ürdün dışındaki tüm sınırlarında patlak veren şiddet olayları... Başbakan Netanyahu’nun savaş sırasında yüzde 80 civarında dolaşan desteği de bu sonuçlardan dolayı yüzde 40’ın altına düştü (The Times of Israel, 25/08).
Gerçekten de Natenyahu yönetimi, Hamas’ı silahsızlandırma amacına ulaşamadı; kendi ölçütlerine göre önemli düzeyde kayıp verdi. Gazze’yi istila ederek Hamas’ın örgütsel yapısını çökertmeyi denemeyi, daha fazla kayıp vermekten korktuğu, arkasından oluşacak ortamı denetleyemeyeceğini düşündüğü için göze alamadı.
Karşımızda Netanyahu’nun iddia ettiği gibi bir askeri başarı yok. Diplomatik bir başarıdan da söz etmek olanaklı değil. ABD ile İsrail yönetimi arasındaki gerginlik savaş sırasında daha da arttı. ABD İsrail’i açıkça eleştirmenin yanı sıra silah sevkıyatını, en önemlisi “Hell Fire” füzelerinin teslimini kasıtlı olarak geciktirdi, sivil uçuşları kısa süre için de olsa askıya aldı. Avrupa’da İsrail karşıtı kitlesel protesto gösterileri gerçekleşti, Yahudi düşmanlığında belirgin bir artış görüldü.
Hamas’ın (ve destekçisi ülkelerin) de diplomatik alanda önemli, kayıplarla karşı karşıya kalacakları, daha da yalnızlaşacakları anlaşılıyor. Suudi Arabistan, Katar üzerine baskı yapmaya başladı. Türkiye ise tüm çabalarına karşın ateşkes sürecinde bir etken olamadı, Mısır’ın “sonuç alan ülke” konumu belirginleşti. Türkiye’de giderek artan, Türk vatandaşlarını da tehdit eden, Yahudi düşmanı söylem yalnızca protesto gösterilerine sızmakla kalmadı, AKP’ye yakın çevrelerde de kendini gösterdi. Bu durum Avrupa’da dikkatlerden kaçmadı.  

Yazarın Son Yazıları

2026’ya girerken militarizm ve faşizm

Pazartesi günü, 2026’ya girerken ABD ekonomisinin çok kırılgan, küresel ekonominin resesyon eşiğinde olduğunu vurgulamıştım.

Devamını Oku
04.12.2025
2026’ya girerken dünya ekonomisi

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

Devamını Oku
01.12.2025
‘Süreç’ gerçek değil!

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun.

Devamını Oku
27.11.2025
‘Evrenin yeni efendileri’

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi.

Devamını Oku
24.11.2025
Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler...

Devamını Oku
20.11.2025
Küresel Organize Suç Endeksi ve Türkiye

Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

Devamını Oku
17.11.2025
COP30: Gel de kötümser olma

Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı.

Devamını Oku
13.11.2025
Demokrasi ve emperyalizm

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Mamdani, panik ve umut

Trump’ın başkanlığından hoşnut olmayanların oranı yüzde 60’ı geçti.

Devamını Oku
06.11.2025
Busan’da ‘büyük resim’

Busan’daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump’ın “12 üzerinden 10’luk bir görüşme” sözleri, Şi’nin ise “Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz” vurgusu, ”yeni” bir durumu sergiliyor: Amerika artık “tek süper güç” değil.

Devamını Oku
03.11.2025
Noktaları birleştirmek

Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Z kuşağının emeğin, doğanın, LGBTQ ve kadın haklarının değersizleştirilmesine, ırkçılığa gözetim kültürüne ve kurumsal otoriterliğe karşı zaman zaman isyana varan direnişi, yalnızca bir kuşak çatışması değil, sermayenin denetim kapasitesini sınırlayan tarihsel bir başkaldırı biçimi. Tam da bu nedenle, işletmelerinde kontrolü yitirme korkusu, teknoloji sermayesini giderek demokrasi düşmanı, hatta faşizan reflekslere sürüklüyor.

Devamını Oku
27.10.2025
İsyan ve kriz çakışmaya başladı

İsyan ve ekonomik kriz dinamikleri tarihte zaman zaman çakışıyor.

Devamını Oku
23.10.2025
Yine bir finansal krizin eşiğinde

Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.

Devamını Oku
20.10.2025
Gazze’de ateşkes

Gazze’de savaşın yerini alan ateşkes, ilk bakışta bir nefes alma imkânı sundu.

Devamını Oku
16.10.2025
‘Yapılamaz’ kültü (The cult of can’t)

Cuma günü, Aurelien adlı bir yazarın “The cult of can’t” başlıklı denemesine rastladım. Perşembe yazımı okumuş olanların ilgisini çekeceğini düşünerek özetliyorum.

Devamını Oku
13.10.2025
‘Aydınlanma’nın alacakaranlığında...

Kapitalizmin merkezlerinde (Anglosakson dünyada) uzun yıllar küreselleşmenin, teknolojinin (özellikle internet ve dijitalleşme) bizi “bugünden daha iyi” (özgür, demokratik, bolluk) günlere taşıyacağı anlatıldı.

Devamını Oku
09.10.2025
Bazen bir fotoğraf bin sözcüğe bedeldir

Bu kez şanslıyım, önümde iki fotoğraf var. Meclis’in açılışında ve akşamında verilen davet sırasında çekilmiş bu fotoğraflar bugünkü siyasi şekillenmenin, “sağını-solunu”, çok güzel betimliyorlar.

Devamını Oku
06.10.2025
‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye

Cumhurbaşkanının ABD ziyareti, MAPEG’in, 33 ilin topraklarını doğrudan madencilik yatırımlarına açması emperyalizm tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Devamını Oku
02.10.2025
‘Aynanın’ öte yanında

Bilimde bazen bir sıçrama yalnızca araştırmacıların dar çevresini değil, tüm insanlığın geleceğini etkiler. 2020’de DeepMind’in geliştirdiği AlphaFold sistemi böyle bir andı.

Devamını Oku
29.09.2025
Yapay zekâ dünyayı yutuyor

“YZ dünyayı yutuyor” artık abartılı bir iddia değil.

Devamını Oku
25.09.2025
Güney Avrupa’da demokrasiye geçiş

Tsiridis’in çalışmasının en güçlü yanı, somut tarihsel analizleri belgelerle destekleyerek sivil toplumun (çoğunlukla göz ardı edilen) rolünü vurgulaması.

Devamını Oku
22.09.2025
Üzüm üzüme bakarak...

Dünya siyaseti ve ekonomisi, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde birbirine benzeşen güç dinamikleriyle şekilleniyor.

Devamını Oku
18.09.2025
İsrail Gazze’de ne yapıyor?

Gazze’de yaşananlar, uluslararası medyada sıklıkla “çatışma”, giderek soykırım olarak tanımlansa da Prof. Jiang Xueqin olanların arkasında çok daha karanlık bir gerçeğin yattığını söylüyor.

Devamını Oku
15.09.2025
11/9/01: Nereden nereye

ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı.

Devamını Oku
11.09.2025
Endonezya’da isyan

Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

Devamını Oku
08.09.2025
Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor.

Devamını Oku
04.09.2025
ABD’de faşizm ve direniş

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Devamını Oku
01.09.2025
Eski olguya yeni kavram

Uluslararası ilişkiler alanında yeni bir kavram var: “Ekonomik zorlama çağı” (Foreign Affaires).

Devamını Oku
28.08.2025
‘Yıllık yüzde 20 büyüme hızı’ ve diğer fanteziler

Peki bu “ekonomik patlama” yaşanırken, insanların yerini YZ ajanları alırken, artan çıktıyı karşılayacak, kârların gerçekleşmesine, alınacak yatırım kararlarına kaynak olacak tüketici talebi nereden gelecek?

Devamını Oku
25.08.2025
Buradan nereye?

Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor.

Devamını Oku
21.08.2025
Bir gün, Spinoza sinagoga girer...

Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı.

Devamını Oku
18.08.2025
Başkan başkenti ‘geri almış’

ABD ekonomisinde, stagflasyon, “konut krizi” kaygıları artarken Trump, Ulusal Muhafızları, Washington DC sokaklarında konuşlandırdı...

Devamını Oku
14.08.2025
‘Hazırlıksız yakalandık’

Yaygın sıradanlaşmış, “veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar” eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: “Hazırlıksız yakalanacağız”.

Devamını Oku
11.08.2025
Amerika’dan ithal faşizm

Köyler, dinler, mezhepler, tarikatlar, kabileler, fraksiyonlar...

Devamını Oku
07.08.2025
Avrupa’ya ne oldu?

İskoçya’da imzalanan ABD-AB ticaret anlaşmasını, bir yorumcu, İngiltere’nin “Süveyş anına” benzetti. İngiltere, 1956’da Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için hamle yaptığında, ABD’nin, “Geri çekilmezsen finansal sistemini çökertirim” tehdidine boyun eğmiş, artık hegemonyacı bir güç olmadığını öğrenmişti. Sanırım, bu anlaşmayla, Avrupa Birliği de ABD ve Çin’in yanında 3. bir küresel hegemonya merkezi olmadığını anladı.

Devamını Oku
04.08.2025
Çin’de çifte yol ayrımı

Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor.

Devamını Oku
31.07.2025
‘Süreç’ üzerine notlar

Kürt hareketinin siyasi ve askeri temsilcileri uzun erimli bir proje bağlamında süreci ilerletebilecek bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Haklı olabilirler. Ancak süreci doğru anlamlandırabildiklerinden emin değilim. Bugüne kadar Kürt halkının haklar ve özgürlükler taleplerini her zaman desteklemiş biri olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Devamını Oku
28.07.2025
Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor...

Devamını Oku
24.07.2025
Jeopolitik ve emperyalizm

Ortadoğu’daki gelişmeleri jeopolitiğin gözlükleriyle okuma alışkanlığı yaygın. Halbuki, “jeopolitik”, devletlerin, “coğrafya kontrolü” konusundaki arzularına, kaygılarına ilişkindir. Emperyalizm ise kapitalizmin andaki ve bu anı kapsayan dönemdeki özelliklerinin anlaşılarak eleştirilmesine...

Devamını Oku
21.07.2025