Kazananı Olmayan Bir ‘Savaş’

01 Eylül 2014 Pazartesi

Ortadoğu garip bir yer: Gazze’de 7. ayın 7’sinde başlayan savaşın 7. haftası biterken taraflar arasında ateşkes imzalandı. Ateşkes akşamüstü saat 7’de başladı. Hamas savaşın ilk haftasında, Türkiye ve Katar’ın baskısıyla reddettiği ateşkes koşullarını 7. haftada kabul ederek 2012’nin ateşkes koşullarına, kısacası başa döndü. İsrail bu savaştan ne elde etti? O da belirsiz. İyi de peki Gazze de ne oldu? Taraflar, aynen fıkradaki gibi “bu pisliği neden yediler”?
Bu sorunun cevabını ben bilmiyorum. Ancak, ortaya çıkan durum üzerinde düşünmekte yarar var. Ne de olsa, Ortadoğu yine hızlı bir değişimin içinde.

Hamas ‘kazanmış’
İmzalanan ateşkes anlaşmasının olası etkilerine bakmadan önce, 50 gün süren savaşın sonunda önümüzdeki resme soğukkanlılığımızı kaybetmeden bakmaya çalışalım. Böyle diyorum, çünkü yaşananlar için “savaş” kavramını kullanmak çok zor. İsrail tüm askeri kapasitesiyle havadan, karadan, denizden saldırdı. Hamas, amacı belirsiz bir provokasyonla başlayan bu “savaşta” elindeki sınırlı olanaklarla direnmeye çalıştı.
Ateşkes imzalandığında, Filistin tarafında, en az 2bin 200 kişi ölmüştü. Bunların yaklaşık binini Hamas savaşçıları, geri kalanını da çocuklarla siviller oluşturuyordu. Yaralıların sayısıysa on binlerle ifade ediliyor. Hamas liderlik düzeyinde de önemli kayıplar verdi. Bu sonuncusundan dolayı yayılan kuşku, paranoya ortamında Hamas, 22 Filistinliyi casusluk yaptıkları iddiasıyla alelacele idam etti; 250’den fazla Hamas üyesi de tutuklandı.
Hamas çatışmaların ilk haftasının sonunda Mısır’ın aracılığıyla önüne gelen ateşkes önerisini, Türkiye ve Katar’ın baskısıyla kabul etmediği için uzayan savaşta füze stoklarının yaklaşık yüzde 80’ini tüketti, 32 tüneli İsrail ordusu yıktı. Toplam 11 binden fazla ev, cami, okul yerle bir olmuş, geri kalanının önemli bir kısmı içinde yaşanamayacak düzeyde hasarlı, on binlerce insan evsiz kaldı.
Bu çapta can ve mal kaybına karşın Hamas, İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kaldırtamadı; esas olarak 2012 ateşkes koşullarına geri dünmüş oldu. Hamas’ın İsrail’e gönderdiği füzelerin büyük bir kısmı İsrail’in füze savunma sistemine takıldı. İmha edilemeyenler, İsrail’de yaşamı aksatmaktan, Tel Aviv Havaalanı’nı birkaç saatliğine kapattırmayı başarmaktan öteye gidemediler. Hamas’ın düzenlediği komando saldırıları İsrail ordusu tarafından hemen saptanarak etkisizleştirildi. Ateşkes imzalandığında, İsrail tarafında 64’ü asker olmak üzere 70 kişi yaşamını Hamas saldırıları sonucunda kaybetmişti.
Şimdi Hamas’ın bu durumu değerlendirmesi, geleceğe ilişkin bir yol haritası üretmesi gerekiyor değil mi? Hamas sözcüsü Sami Abu Zuhri’nin “Biz kazandık, savaşçılarımız, hiçbir Arap ordusunun yapamadığını yaptı, onları (İsrail ordusu) yendik” sözlerine bakınca bu konuda umutlu olmak ne yazık ki olanaklı değil. Bana Hamas, her İsrail saldırısında ölenleri, Gazze’de yaşanan yıkımı değil, kendi iktidarını ve projesini (neyse o proje) düşünüyor gibi geliyor. Tabii bu arada savaşın başında önerilen anlaşmanın bu kadar can kaybı, hasar oluşmadan imzalanmasını engelleyenleri de unutmamak gerekiyor.

İsrail de bu savaşı kazanmış
Başbakan Netanyahu yanına savunma bakanını, ordu genel komutanını alarak yaptığı basın toplantısında “Bu, İsrail devleti açısından büyük bir askeri diplomatik başarı oldu” (Washington Post) dedi.
Gerçekteyse İsrail’in durumu da parlak değil. Yine de İsrail tarafında, “Hamas’ı yine ezdik”, “sürüne sürüne geldi ateşkesi kabul etti” gibi saçmalıkların yanı sıra soğukkanlı, gerçekçi değerlendirmeler de var. En azından, sosyal demokrat eğilimli gazetelerin yorumcularının başından beri bu savaşa karşı çıktıklarını, şimdi de “Peki ne işe yaradı” diye sorduklarını hükümet politikalarını tartışmaya açtıklarını görüyoruz. Gazze’de belki birileri kendi kendilerine “Biz durup dururken İsrail’i neden provoke ettik, 15 Temmuz’da gelen anlaşmayı neden kabul etmedik” diye soruyorlardır, ama Hamas’ın İslamcı-totaliter yönetimi altında böyle bir tartışmanın henüz belirtileri bile yok.
İsrail’deyse, hükümetin ekonomi (Likud) ve dışişleri (Şas) bakanları hemen ateşkes anlaşmasının, İsrail’in amaçlarına ulaşamadan imzalandığını dile getirdiler. İşçi Partisi lideri de sonucu yetersiz bulduğunu açıkladı (Washington Post). Sosyal demokrat Haaretz gazetesinin bir yorumuna göre savaş, Netanyahu’nun propagandalarının bir ürünü olan “Güvenlik balonunu patlattı” (Amos Harel, 29/08). Önce kaçırılıp öldürülen üç genç, sonra zorlukla engellen bir “III. İntifada”, arkasından roketler ve İsrail ordusunun planlarının yetersizliğini ortaya koyan “tünel savaşı”, İsrail’in Ürdün dışındaki tüm sınırlarında patlak veren şiddet olayları... Başbakan Netanyahu’nun savaş sırasında yüzde 80 civarında dolaşan desteği de bu sonuçlardan dolayı yüzde 40’ın altına düştü (The Times of Israel, 25/08).
Gerçekten de Natenyahu yönetimi, Hamas’ı silahsızlandırma amacına ulaşamadı; kendi ölçütlerine göre önemli düzeyde kayıp verdi. Gazze’yi istila ederek Hamas’ın örgütsel yapısını çökertmeyi denemeyi, daha fazla kayıp vermekten korktuğu, arkasından oluşacak ortamı denetleyemeyeceğini düşündüğü için göze alamadı.
Karşımızda Netanyahu’nun iddia ettiği gibi bir askeri başarı yok. Diplomatik bir başarıdan da söz etmek olanaklı değil. ABD ile İsrail yönetimi arasındaki gerginlik savaş sırasında daha da arttı. ABD İsrail’i açıkça eleştirmenin yanı sıra silah sevkıyatını, en önemlisi “Hell Fire” füzelerinin teslimini kasıtlı olarak geciktirdi, sivil uçuşları kısa süre için de olsa askıya aldı. Avrupa’da İsrail karşıtı kitlesel protesto gösterileri gerçekleşti, Yahudi düşmanlığında belirgin bir artış görüldü.
Hamas’ın (ve destekçisi ülkelerin) de diplomatik alanda önemli, kayıplarla karşı karşıya kalacakları, daha da yalnızlaşacakları anlaşılıyor. Suudi Arabistan, Katar üzerine baskı yapmaya başladı. Türkiye ise tüm çabalarına karşın ateşkes sürecinde bir etken olamadı, Mısır’ın “sonuç alan ülke” konumu belirginleşti. Türkiye’de giderek artan, Türk vatandaşlarını da tehdit eden, Yahudi düşmanı söylem yalnızca protesto gösterilerine sızmakla kalmadı, AKP’ye yakın çevrelerde de kendini gösterdi. Bu durum Avrupa’da dikkatlerden kaçmadı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları