Suriye ve Irak’a asker gönderilmesine, Türkiye’ye yabancı asker girişine izin veren tezkere TBMM’de AKP - MHP oylarıyla onaylandıktan sonraki durum bir gün öncesine göre daha karmaşıktır. Çünkü şimdi hem içeride hem dışarıda farklı sonuçlar doğurabilecek yeni bir silahla “mücehhez”dir AKP iktidarı. Bu silahın nasıl kullanılacağını merak edenler benzer durumları, siyasi gücün militer güçle her buluşmasının yarattığı “yenilikleri” hatırlamalıdırlar.
Kuşkusuz bu yeterli olmayacaktır; bu gibi “yeniliklerin” “ulusal” duyguları, şoven milliyetçi böbürlenmeleri zirveye çıkardığı ve yönetenlere ideolojik üstünlük sağladığı da ihmal edilmemesi gereken bir gerçektir.
Bu türden, köktendinciliğin yaygın desteğiyle güç kazanmış, laikliği devre dışı bırakmayı başarmış ideolojik üstünlükler, giderek koyulaşan karanlıkta her türden oyunun sergilenmesine, saklı kalmış niyetlerin, örneğin “mutlak otoritenin zorunluluğu” tezinin rahatlıkla savunulabilmesine ve hızla uygulanabilmesine olanak sağlar.
***
Böyle zamanlarda solu bekleyen en büyük tehlike, şablonların sahte koruyuculuğuna sığınmak olur.Örneğin “her türden melanetin ABD emperyalizminden kaynaklandığını” söylemek, bugünkü durumun kaynağını artist Reagan, baba-oğul Bush dönemlerinde aramak ve bulmak pekâlâ mümkün ve doğrudur ama bugünkü güçler dizilişini, gereksinimleri ve muhtemel sonuçları kavramak için yetersizdir; hiçbir işe yaramaz.
Somut durum, IŞİD teröristlerinin İslam ülkelerinden, aşiretlerinden aldıkları güçle ve büyük ideolojik destekle geniş bir alanda hâkimiyet kurdukları, Irak’ta ve Suriye’de güç biriktirdikleridir. Şimdi bu terör örgütünün ortaya çıkışını ABD’ye bağlamanın, “alçak ABD emperyalizmi IŞİD’i sen yarattın” demenin hiçbir pratik yararı yoktur; çünkü Ortadoğu ile ilgili hesapları tutmayan ABD, şimdi bu örgütü dizginlemeye, askeri güçle ehlileştirmeye çabalamaktadır. Burada ABD’nin uzun erimli niyeti, planı ne olursa olsun, pratik ve önemli sonuç, bu yazının yazıldığı saatlerde hâlâ böyle bir umut vardı, Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesinin önlenmesi olur ya da olurdu.
***
Tezkere ile siyasi gücünü artırma imkânlarını genişleten AKP’nin kolayca ve kendisi için büyük tehlikeler yaratmayacak küçük maceralarla, örneğin Süleyman Şah karakolunu kurtarmak için düzenlenecek bir operasyon sonunda sağlayacağı ideolojik üstünlük, dedikodusu çoktan başlamış bir erken seçimde daha da pekişmez mi? Tamam AKP’nin başka güçlerin sırtından sağlamaya çalıştığı bir Suriye zaferi yakın zamanda görünmüyor; peki Suriye sınırında ortaya çıkan PYD özerk kantonlarının IŞİD eliyle ortadan kaldırılması, güçten düşürülmesi ve bu durumun “istemem yan cebime koy” diye sırıtan ikiyüzlü siyasetin başarısı olarak seçmen kitlesine sunulması da imkânsız mı?
Öyleyse iki büyük tehlike ve tehdit karşımızdadır: Birincisi AKP iktidarının otoritesini mutlaklaştırmak için önemli yeni bir araca kavuşmuş olmasıdır. İkincisi Kürt siyasi hareketinin büyük bir tuzakla karşı karşıya kalması ve bunun tüm Türkiye’de olumsuz sonuçlarının ortaya çıkmasıdır. Bu olumsuz sonuçların en önemlisi, tırmanacak şoven milliyetçiliğin, otoriter yönetime baskı ve zorbalığı artırmada bulunmaz fırsatlar sunması olacaktır.
***
IŞİD realitesini dizginlemeye, Suriye’de tarafların itiraz etmeyeceği bir sonuç elde etmeye çalışan ABD’nin, Türkiye’deki durumların medya ve Think Tank kuruluşları aracılığı ile “insan hakları, basın özgürlüğü” vesaire gibi gerekçelerle eleştirmesi de doğrusu pek hoş olacak, iç faktörün yenik güçlerinde dış faktör edebiyatının ve umudunun güçlenmesine yol açabilecektir. Bu nedenle şablonları bir yana bırakmanın ve somut duruma, somut durumun aktörlerine alıcı gözle bakmanın, niyetleri okumakta geç kalmamaya özen göstermenin zamanıdır.
Tehlike büyüktür ve “kahrolsun ABD emperyalizmi” şablonu, kuşkusuz tez zamanda kahrolsun, eli kolu kırılsın ama işe yarar bir analiz argümanı değildir.
Tehlikeler ve Şablonlar
Yazarın Son Yazıları
Sondan Bir Önceki
İdeolojinin Ekonomiyle Dansı
Gazetelere Döviz Darbesi
Dişleri Sökülmüş Eleştiri
Hava Tükenmeden
Burjuvazi Mon Amour!
Haftanın Dökümü
Hep Biz mi Ödeyeceğiz?
Unutma Yarın Cumartesi
Geleceği Kurtarmak
Büyük Sorunumuz: İşsizlik
Umutsuzluğun Düşmanı Samir Amin
Gazetecilik ölüyor mu?
Kim Kriz İster?
Gazeteciliğin Tanımı Değişmedi, Değişmeyecek
Krizin İki Cephesi
Zamanıdır Yeni Bir Aşkın
Kriz İçinde Kriz
Gazetecinin İşi
Katı Olan Her Şey...
Necdet Bulut Olsa Ne Derdi?
Quo Vadis Kardeşler?
Hayvan Haklarına Ne Oldu?
Ben Gelmem!
‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız...’
Platon’un Devlet’ini Okurken
Otoriter ‘Demokrasinin’ HALLERİ
Uçardık Gökyüzüne Doğru
Açıkları Kim Kapatacak ya da Meclis’in İşlevi
Rejim Değişti Devlet Dönüşüyor
OHAL Gidiyor mu? AİHS 15. Madde Kısıtları Kalkıyor
Muhafazakârlık
Benzetmeler Topaldır, Bu Ölü...
Ne Oldu, Ne Olacak?
Medyanın Zor Günleri
Kana Rengini Veren Nedir?
Bir Başka Açıdan
Daron Acemoğlu Ne Diyor?
‘Gazetecilik Suç Değildir’ ve Gazetecinin Suçları
‘Dur Bakalım Ne Olacak?’