Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde S-400’ler krizi
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde S-400’ler krizi

30.04.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye’nin mevcut koşullarda sanki bir hava savunma sistemi yokmuş gibi davranılması, S-400’lerin satın alımı ile ilgili tartışmalarda bir kavram kargaşasına yol açmakta; S-400’ler ile Patriot sisteminin kıyaslanması bu kavram kargaşasının daha da büyümesine neden olmaktadır.

Dış politikada son haftaların en güncel konusunu Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri etkileyen çoklu sorunlar ve bu sorunların yaratabileceği olası kırılmalar oluşturuyor. Tartışmaların odak noktasında da Türkiye’nin Rusya’dan alacağını açıkladığı S-400 hava savunma sistemi ile ABD’nin bu konuya giderek sertleşen bir tonda gösterdiği tepkiler yer alıyor. Tartışmanın bir tarafı Türkiye’nin askeri ve siyasi gerekçelerle S-400’leri almasını savunurken, diğer taraf ABD’nin endişelerini ve bu endişeler nedeniyle Türkiye’ye uygulayabileceği yaptırımları anlatıyor. Hatta, konunun giderek Türk-Amerikan ilişkilerinin ötesine geçip, Türkiye ile NATO arasındaki bir sorun olarak ele alınmaya başladığına tanık oluyor ve Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanabileceğine ilişkin görüşlerin dolaşıma sokulduğunu görüyoruz.

S-400’ler ve Patriotlar
Türkiye’nin mevcut koşullarda sanki bir hava savunma sistemi yokmuş gibi davranılması, S-400’lerin satın alımı ile ilgili tartışmalarda bir kavram kargaşasına yol açmakta; S-400’ler ile Patriot sisteminin kıyaslanması bu kavram kargaşasının daha da büyümesine neden olmaktadır. Yalın bir kıyaslama ile incelendiğinde, S-400’ler de Patriotlar da özünde birer füze sistemidir. Aradaki fark, birincinin tek başına (stand-alone) kendi içinde bir hava savunma sistemi olarak kullanılması, ikincinin ise topyekûn bir hava savunma sisteminin unsurlarından biri olmasıdır.
Türkiye, bir NATO üyesi olarak, örgütün her üyesi gibi ortak bir Füze Kalkanı hava savunma sisteminden yararlanmaktadır. Bu sistemin üç unsuru vardır: a) erken ihbar ve ikaz sistemleri, ki bunlar radarlardan oluşur, b) muhabere, komuta ve kontrol sistemleri, bu da iletişim alt yapısı ile hava harekât ve savunma merkezlerinin entegrasyonu ile sağlanır, c) hava savunmasının silahları ve diğer araçları, ki bunlar da füzeler, uçaklar ve uçaksavar sistemleridir. Patriotlar işte bu sistemin üçüncü unsurundaki silahlardandır. S-400’ler ise yukarıda belirtilen bu üç unsuru birden içeren bir yapıya sahiptir; yani radarı kendi içindedir, dolayısıyla tehdit algılamasını yapar, komuta ve kontrol mekanizması ile savunma emrini verir ve sonunda füzesini ateşleyerek savunmayı gerçekleştirir.
Sırf bu açıdan bakıldığında dahi, Patriotlar ile S-400’lerin birbirleriyle kıyaslanması doğru değildir. Bununla beraber, bu kıyaslama doğru olmasa da S-400’lerin füze sistemi olarak Patriotlar’dan daha üstün yetenekleri olduğunu belirtmek gerekir. Patriotların radar menzili 250 km, füze menzili 150 km, S-400’lerin ise radar menzili 600 km, füze menzili 400 km’dir. O halde, Türkiye’nin S-400’ler yönünde yaptığı tercihin yarattığı sorun nedir?

S-400’lerin entegrasyonu
Sorun, S-400’lerin ulusal ve NATO hava savunma sistemine entegre edilememesi ile başlıyor. Yani, NATO hava savunma sisteminin radarlarının Türkiye’ye yönelik olarak tespit ettikleri tehdit üzerine komuta kademesi S-400’lere komut veremez ve ateşlenmesini sağlayamaz. Tehdidin S-400’ün kendi radarı tarafından algılanması gerekiyor. Dolayısıyla, S-400 ancak bölgesel seviyede bir etkinliğe sahip olabiliyor. Oysa NATO’nun tüm üye ülkelerinin hava sahasının savunmasını öngören Füze Kalkanı sistemi, aynı tehdidi, kendi topraklarımızdaki Kürecik radarı dahil olmak üzere, birbirine entegre diğer radarlar ve erken ihbar ve ikaz sistemleri vasıtasıyla, belki çok daha önceden tespit edebiliyor ve gerekli komutu vererek silahların gereken cevabı vermelerini sağlayabiliyor.
Peki, NATO sistemine entegre edilmeden S-400’lerin kullanılması mümkün müdür? Böyle bir davranış yarardan çok zarar getirebilir. Her şeyden önce NATO ve S-400 sistemlerinin bir arada bulunması Türkiye’nin hava savunmasında ikilik yaratır. Bu ikilik NATO’nun Füze Kalkanı içinde yer alan Türkiye hava sahası üzerinde karmaşa yaratır ve NATO sisteminin devreden çıkmasına dahi yol açabilir. Son tahlilde, bu bir güvenlik zafiyetine yol açar.

ABD’nin endişesi
Ancak ABD’nin Türkiye’nin S-400’leri almasına karşı çıkarken önceliği farklı. Amerikalı askeri uzmanlar, S-400’lerin kendi içinde bulunan radar sistemlerinin bilgi toplama ve kaydetme özelliğini NATO açısından bir güvenlik riski olarak görüyorlar. Türkiye’nin S-400’leri nereye yerleştireceği sorusuna üst düzey bir yetkilimizin verdiği yanıtta “Ankara, İstanbul ya da İncirlik olabilir” şeklinde bir ifade kullanması herhalde bir dil sürçmesi idi. Zira S-400’lerin İncirlik’e konuşlandırılması olasılığı, tam da Amerikalı askeri uzmanların kâbusu olan istihbarat endişesini on ikiden vuran bir ifade olmuştu. ABD, Türkiye S-400’leri aldığı ve topraklarına konuşlandırdığı takdirde, Türkiye’yi F-35 savaş uçakları projesinden dışlamayı işte bu nedenle düşünüyor, F-35 teknolojisi ve kullanımı hakkında S-400’ler tarafından bilgi derlenip tahlil edileceğinden endişe duyuyor. Üstelik, ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlarla Mukabele Yasası (CAATSA) uyarınca, Türkiye’nin Rusya ile böyle bir alışveriş yapması nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanması konusunda da hazırlık yapıyor.

Önceki uygulamalar neydi?
Bazı NATO ülkelerinde Rus yapımı S-300 ve S-200’lerin bulunduğu savıyla Türkiye’nin S-400 alımını haklı gösterme çabaları ise yanıltıcıdır. Yunanistan S-300’leri almamış, 1997 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi satın aldı diye Türkiye’nin itirazları ve ABD başta olmak üzere NATO müttefiklerimizin baskısı sonucu kendi topraklarında Girit Adası’nda bir depoda saklanmasına razı olmuştur. Daha önce Varşova Paktı üyesi olan bazı ülkelerde bulunan S-200 ya da benzeri sistemler ise, bu ülkeler NATO üyesi olduktan sonra kullanılması engellenecek ve NATO güvenliğine zarar vermeyecek şekilde etkisiz hale getirilmişlerdir. Esasen bunların teknolojisi de son derece eski ve S-400’ler ile kıyaslanamayacak kadar geridir. Sonuç olarak, Türkiye S-400’leri satın alırsa Avrupa-Atlantik camiasıyla zaten zayıflayan bağlarının bir kısmını daha çözmüş olacak ve Batı ile arası daha da açılacaktır. Bu durum, S-400’leri satın almanın siyasi maliyetinin ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetiyor.

Türkiye ve NATO ilişkisi
Bu yazıda değinmek istediğim ikinci konu, S-400/F-35 tartışması üzerinden Türkiye’nin artık NATO içindeki konumunun dahi sorgulanmaya başlanması. Deniyor ki, NATO’nun kuruluş amacı olan Sovyetler Birliği artık yok, onun ardılı olan Rusya Federasyonu ile de Türkiye gayet dengeli ve iyi ilişkiler içinde. O halde, Türkiye’nin NATO içinde olma nedeni de ortadan kalkmış demekmiş. Dolayısıyla, Türkiye S-400’leri alarak Rusya ile askeri bakımdan işbirliğine girebilir, hatta bu NATO’dan ayrılmayı gerektirirse bunu dahi düşünebilirmiş...
Türkiye, Soğuk Savaş döneminde de Sovyetler Birliği ile en iyi ilişkiler içinde olan NATO üyesi idi. Bu ilişkiler paylaştığımız tarih, bitişik coğrafya ve izleyegeldiğimiz denge politikasının bir gereği idi. Birçok NATO müttefikimizin memnuniyetsizliğine rağmen, bu iyi ilişkiler Türkiye’nin ağır sanayi adımlarını başlatmış, gerek demir-çelik, gerek alüminyum tesislerini kurmada Sovyetler Birliği ile işbirliği yapmasını ve onun teknolojisinden yararlanmasını sağlamıştır. Tıpkı bugün nükleer teknoloji konusunda Mersin Akkuyu’da süren işbirliğinde olduğu gibi! Dolayısıyla Türkiye, bir taraftan NATO üyesi olmanın askeri bakımdan sağladığı güvenlik güvencesinden yararlanırken, bir diğer taraftan NATO üyesi olmayan bir ülke ile ticari, ekonomik, siyasi ilişkileri geliştirmeyi bilmiştir.
NATO’nun en önemli özelliği, bir ortak savunma örgütü olmasıdır. Bu da caydırıcılığını sağlamaktadır. Örneğin, NATO’nun bir Türk-Yunan savaşını önlediği tezinin geçersiz olduğu, Kıbrıs Barış Harekatımızı dahi engelleyemediği ileri sürülüyor. Sanki Kıbrıs Barış Harekâtı bir Türk-Yunan savaşıymış gibi... Ya da, bir Ortadoğu ülkesi Türkiye’ye bir saldırıda bulunursa, NATO müttefiklerimizin Türkiye’yi korumayacakları gibi iddialarda bulunuluyor. İyi de, herhangi bir ülkenin bir NATO üyesine saldırıda bulunması ihtimalinin nasıl olabileceği sorusu akla dahi gelmiyor. NATO üyesi olmayan bir Türkiye’nin bir Rus uçağını düşürmesi sonucunda ne gibi gelişmelerle karşılaşabileceği hiç düşünülmüyor. NATO üyesi olmanın verdiği caydırıcılığın ulusal güvenliğimizin en önemli unsurlarından biri olduğu unutturulmak isteniyor. Acaba neye hizmet etmek için?
Türkiye ile ABD arasında çözüm bekleyen birçok ikili sorun olduğu muhakkak. Örneğin, Suriye probleminin çözümünde ilerleyemememizin sebeplerinin başında da ABD ile olan görüş ayrılıklarımız geliyor. Devletlerarası ilişkilerde tarafların birbirlerini dinlemeleri ve anlamak için çaba göstermeleri önemlidir. Taraflar bir sağırlar diyaloğu içinde birbirlerine karşı sadece kendi doğrularını dayatırlarsa bir ilerleme olmayacağı gibi güven de zedelenir. Bu yaklaşım günümüz koşullarında ABD’nin de Türkiye’nin de ikili ilişkilerine bakışta değiştirmeleri gereken bir yaklaşımdır. ABD’nin ikili sorunlar yaşadığı tek NATO üyesi ülke Türkiye değildir. Ama ABD ile ikili sorunları olan diğer NATO üyelerinin hiçbirinin NATO üyeliği sorgulanmamaktadır. Dış politikaya olgun bakışın sırrı bu ayrımı yapabilmektir.

Ünal Çeviköz
Emekli Büyükelçi-CHP Dış İlişkilerden
Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
  

Yazarın Son Yazıları

Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025