Bitmek bilmeyen ortaçağ
Mine G. Kırıkkanat
Son Köşe Yazıları

Bitmek bilmeyen ortaçağ

07.07.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

“Ürkünç bir kuraklık yılıydı. Castelceras’a komşu köyün ahalisi, papazların peşinde ‘una rogativa’, yani yağmur duasına çıktılar. Aslında gökyüzünde epeyce bulut birikmişti. Yağmur duasına da pek gerek yoktu, denebilir.
Ancak dua yürüyüşü bitmeden bulutlar dağıldı ve kızgın bir güneş göründü, yeniden.
O zaman, bütün köylerde var olan kötü kullar, yağmur kortejinin başını çeken Bakire Meryem heykelini hırsla kaptılar ve Guadalupe Nehri’ne attılar.
22 Şubat 1900’de doğduğum benim köyümde ortaçağ, Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü sayılır.
Dünyadan kopuk Calanda’da toplum durağandı ve sınıflar arasındaki sınırlar kesin çizilmişti. Emekçi halkın senyörlere ve büyük toprak ağalarına saygısı, bağlılığı hiç değişmeyecek gibiydi, geleneklere iyice yapışmıştı.

Yaşamın güncelliği, kilise çanlarıyla belirleniyordu
Beş bin nüfuslu Calanda’da, 2 kilise ve 7 papaz vardı.
Ölümün varlığını her an duyumsuyorduk.
‘Virgen del Carmen’ kilisesinde onlara çıraklık yapıyor, hem de kilisenin korosunda ilahiler söyleyip keman çalıyordum.
Dinin elle tutulur ağırlıktaki varlığı, köy yaşamımızın her ayrıntısını belirliyordu.
Cizvit okulunda aldığım eğitime karşın, varlığımı sıkı sıkı saran dine yönelik ilk kuşkularım, 14 yaşıma doğru uyanmaya başladı. Bu kuşkular, özellikle cehennem gerçeği ve anlaşılmaz bir sahne oluşturan Kıyamet Günü’ne ilişkindi.
Tüm zamanlardan ve tüm ülkelerden, kadın erkek tüm ölülerin, ortaçağdaki mahşer tablolarında tasvir edildiği gibi toprağın bağrından çıkıp dirileceklerine bir türlü aklım yatmıyordu.
Saçma ve olanaksız bir şeydi bu.
Kendi kendime, milyar kere milyarlarca ceset dirilirse, bunca insan nereye sığdırılılır, diye soruyordum. Ayrıca, eğer insanları cennet ve cehenneme ayıran son yargılama kıyamet günü yapılacaksa, insana ölür ölmez verilen ilk ve değişmez ceza ya da ödül kararı ne işe yarıyordu?

Evren sonlu mu sonsuz mu?
Günümüzde ne cennet, ne de cehenneme inanan; ahireti, kıyameti ve mahşeri kabul etmeyen pek çok papaz var. Bu din adamları, benim din eğitimim sırasındaki kuşkularımla herhalde pek eğlenirlerdi!
Kimi insan evreni sonsuz düşlüyor, kimi mekân ve zamanla sınırlı olduğunu ileri sürüyor.
Her iki görüş de beni çözümsüz bir sırla karşı karşıya bırakmakta.
Bir yandan, sonsuz evren imgesi anlaşılır gibi değil. Öte yandan, zaman ve mekânla sınırlı, günün birinde yok olacak bir evren düşüncesi de beni hem büyüleyen, hem de korkutan bir boşluğa düşürüyor.
Sonsuz evrenle sonu olan evren arasında gidip geliyor, neye inanacağımı bilmiyorum.
İnançsız biriyim ve inancın, her şey gibi rastlantıdan doğduğu kanısına vararak; Tanrı var mıdır, yok mudur, kısırdöngüsünden çıkamıyorum.
Çıkamadığım için de bu döngüye girmiyorum.
Kişisel uygulama olarak, çok basit bir yargıya vardım: İnanmak ya da inanmamak, aynı kapıya çıkıyor!
Tanrı’nın beni her an izlediğine; sağlığımı, davranışlarımı, isteklerimi ve yanlışlarımı gözlemlediğine inanamıyorum.
Sonsuza dek beni cezalandıracağına da inanmıyor, daha doğrusu kabul edemiyorum.
Ve bu düşüncemi, ‘Tanrı sayesinde tanrısızım’ kuralıyla özetledim.”

***

Yukardaki satırlar, 20. yüzyıl sinemasının en büyük ustalarından, İspanyol sanatçı Luis Bunuel’in “Son Nefesim” başlıklı anılar kitabından alıntıdır.
Zaman, yer ve kültür farklılıklarına karşın, evrensel sorulara verilen kişisel bir yanıt olarak anlamlıdır.
Dikkat ederseniz, üstat Bunuel, Tanrı’nın neden erkek olduğunu sorgulamıyor.
Niçin papazların (ya da imamların ya da hahamların) hep erkek oluşu da garibine gitmiyor.

Eninde erkek, ama sonunda?
Velhasılı, ortaçağdan beri yeryüzünü “semadan” gözlemlediği varsayılan, ama bugünün gerçekleriyle sınandığında “çoğul evrenler” ötesinden izlemesi gereken kutsal yaradanı erkek olarak düşünmek, onu da rahatsız etmiyor.
Çünkü Bunuel de tüm kuşkuculuğuna karşın, dindarlarla aynı hamurdan yoğrulmuş bir erkek.
Din, bir kültür. Mayası ve hamuru erkek bir kültür.
Oysa her zaman böyle değildi. Semavi diye adlandırılan tektanrılı dinler küreselleşmeden önce, kadın üzerine kurulu kutsal düzenler, çoktanrılı dinler, kadın tanrıçalar vardı.
Kutsal varlık tekilleşince, kadınlar elendi ve eleğin üzerinde erkekler kaldı.
Günümüzde, küreselleşmenin bir sonucu olarak hemen her toplumsal alanda dayatılan “çoğulculuk”, er ya da geç bu kutsal tekillikle de çatışacak.
Ama yerleşik eril ve tekil düzenden kuşku duymak, daha şimdiden hepimizin hakkı.  

Yazarın Son Yazıları

Hemingway’in Türklerle imtihanı

Kurtuluş Savaşı’nın Cumhuriyetle taçlanmasına bir yıl var ve İstanbul işgal altındaydı.

Devamını Oku
21.12.2025
Bir sosyal demokratın anıları

Halkçı Parti’nin genç milletvekilleri koşulların izin verdiği ölçüleri aşarak 12 Eylül ve sonrasındaki işkence iddialarını Meclis gündemine taşıyordu.

Devamını Oku
14.12.2025
Hello Papa, sen misin yeni baba?

Boğaz kıyılarındaki küçük Byzantion yerleşkesini Nova Roma’ya (Yeni Roma, bugünkü İstanbul) dönüştürecek yıkım-yapım çalışmaları 324 yılında başladı.

Devamını Oku
07.12.2025
Türkiye’nin ilk kitap müzesi: FKE

Fethiye, yurttaşların ormanları yanmasın diye nöbet tuttuğu ve olağanüstü güzellikte kıyı şeridine çöken muktedirlere, muktedir torpillilerine karşı kazanamayacaklarını bile bile mücadeleye girmekten korkmayan çevreciler ile yurtsever Yörüklerin diyarıdır.

Devamını Oku
30.11.2025
Karar ve tavır

Türkiye artık ulusal bir toplum değil.

Devamını Oku
23.11.2025
Onlar SAFE, bizler saf..

Hayhuy arasında kaynadı gitti...

Devamını Oku
16.11.2025
Yangın önlemek mi, keriz silkelemek mi?

Turizm, Türkiye’nin en önemli gelir kaynaklarından biri.

Devamını Oku
09.11.2025
Panik atak mı, panik aşk mı?

Kırk yaş, rastgele bir yaş değildir.

Devamını Oku
02.11.2025
İster zart, ister zurt, illaki zort

Dünyada pek çok devlet ve yönetim biçimi vardır.

Devamını Oku
26.10.2025
Yılanların yalanı

Türkiye’nin yalanları, tarihi kadar uzun, kalın ve kuyrukludur.

Devamını Oku
19.10.2025
Hayaller Riviera, gerçekler Gazze

ABD’nin en hafif deyimle en tuhaf başkanı Trump’ın Gazze’ye ilişkin bir projesi var.

Devamını Oku
12.10.2025
Siter yalha züdü çekger dirmi?

Çocukken çok sevdiğim bir oyun vardı. Belki siz de oynamışsınızdır...

Devamını Oku
05.10.2025
Al saat ver saat

Makronezya müstebiti Valdemir Potin’in ricası üzerine Mikronezya’yı barışçıl amaçlarla işgal eden 100 bin Çinli askeri doyurmak kolay değildi.

Devamını Oku
04.10.2025
Bir muhtarın çığlığı

11 Eylül 2025 tarihinde Kadıköy ilçesindeki Caferağa Mahallesi’nin kalbindeki tek mazbut (tahrip edilmemiş alan), Ali Oğlu Hüseyin Vakfı’na ait 12 dönümlük arsa için bir ihale düzenlendi.

Devamını Oku
28.09.2025
Hatırla sevgili, o makus tarifi

100 bin Çinlinin 100 bin nüfuslu Mikronezya adasını işgali, iştah ve sefayla sürüyordu.

Devamını Oku
27.09.2025
Eğriliğin ederi, doğruluğun bedeli

Dünyanın tüm kedileri aynı dili konuşur, aynı tınılarda hırlar ve miyavlarlar.

Devamını Oku
21.09.2025
Kayyum devşirme

12 Haziran 2011 genel seçimleri, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı olarak girdiği ikinci, oy kullanabildiği ilk seçimdi.

Devamını Oku
14.09.2025
Sal gideyim, salla geleyim

Yalnız ve güzel ada Mikronezya’nın uyuşuk ahalisi, her şeye alıştığı gibi savaşsız gerçekleşen Çin işgaline de alışmış, minnak adayı nüfusu kadar işgalciyle paylaşmayı da kabullenmişti.

Devamını Oku
13.09.2025
Hayaller dolgun fon, gerçekler yırtık don

Güzel bir Kafkas atasözüdür: “Yükseklerde ne eserse alçaklarda onu toplarsın.”

Devamını Oku
07.09.2025
Belirsizliğe doğru

Joseph Ignace Guillotin, 1738 ile 1814 yılları arasında yaşamış bir doktor; Paris Tıp Enstitüsü’nde anatomi dersleri veren bir hocaydı.

Devamını Oku
31.08.2025
Yarım insan hakları

Mısır, nüfus çoğunluğu Müslüman bir ülkedir.

Devamını Oku
24.08.2025
我们身后还有十五亿

Çin’in Mikronezya’yı sessizce işgali Makronezya müstebiti Valdemir Potin hariç, Ezya arşipelindeki tüm istibdatları heyecana gark etmiş ve hatta okyanus ötesi kıtaları da zıplatmıştı.

Devamını Oku
23.08.2025
Bir vasiyetin ağırlığı

“Toplum olarak fikirdüşünce gelişmesi ve vicdan bilinçlenmesi gibi nimetlerden yoksun kalmışlığımızın iki sorumlusu vardır...

Devamını Oku
17.08.2025
Çin işi, asker dişi

Mikronezya ile Yutania’nın şöyle ağız tadıyla bir türlü kapışamayan ordularının sahillerde pineklediği bir sabah; olan oldu.

Devamını Oku
16.08.2025
İsyan hakkı

İnsanlar niçin anneye, babaya, düzene isyan ederler?

Devamını Oku
10.08.2025
Yanık toprak taktiği

Türkiye, artık ağır yaralı bir ülke.

Devamını Oku
03.08.2025
Satamam derdimi kimseye

Mikronezya’nın Yutania ile nihai kapışması beklenirken Ulu Çoban Muktedir Makropiç’in de askeri ve sivil ahalinin moralini elbette yüksek tutması gerekiyordu.

Devamını Oku
02.08.2025
Patria Nostra’dan Madara Mostra’ya

Hani karşınızda biri limon yer, sizin damağınız kamaşır.

Devamını Oku
27.07.2025
Emekli açlık, emeksiz tokluk

Köyde doğdum. Lise bitene kadar kara lastik ayakkabı giydim. Devlet yurdunda tıkış tıkış vaziyette üniversiteyi bitirebildim...

Devamını Oku
20.07.2025
Son dilek, yok çörek

Mikronezya ve Yutania’nın yaz sıcağında çöle dönüşen kumsallarında düşman beklerken sivrisinek avlayan, sevdiklerinden aylardır uzak kalan askerler, depresyona giriyorlardı.

Devamını Oku
19.07.2025
Yüreğimiz sızlar, ciğerimiz yanarken...

Canlılar arasında bir canlı türü olan insanın, ait olduğu memeliler sınıfındaki diğerlerinden tek üstünlüğü, beyinsel yeteneğidir.

Devamını Oku
13.07.2025
Dar sahada kısa paslaşma

Mikron ordusu kıyıda düşman beklerken, Betonit Saray’da işler çığrından çıkmıştı. Olası savaş masrafları boyuna yoksul halkın sırtına bindiriliyor; savaş korkusu ise Kel Tepe’deki ayrıcalıklı nüfusun cima furyasını kamçılıyordu. Sarayın CİA danışmanı Frozen Goldstein, donuk zekâsına karşın epeyce ateşli bir çapkındı. Güzeller güzeli karısı Frambuaz ise başlangıçta dini bütün bir Yolcu ve erdemli bir kadındı. Ama kocasının ihanetlerini öğrenince yoldan çıkmış; “göze göz dişe diş” deyip o da cima havuzuna atlamıştı.

Devamını Oku
07.07.2025
Diyanet’in yol harcı, teğmenlerin ihracı

Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım 2023’te Atatürk’ü anma etkinlikleri için son hazırlıklar yapılıyordu.

Devamını Oku
06.07.2025
Saçma sapan bir savaş mıydı?

Saçma sapan bir savaş mıydı? İ srail’in suikast saldırıları, İran’ın Demir Kubbe’yi delen füzeleri, ABD’nin İran’ı bombardımanı, yıkılan binalar, insan kayıpları ve pek de anlam verilemeyen bir savaş daha tavsadıktan sonra ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth dünyaya açıkladı: “Biz bu saldırılara aylardır hazırlanıyoruz…”

Devamını Oku
29.06.2025
Suratın tatlısı, limonun ekşisi

Mikronezya adasının Yutania’ya bakan kıyı şeridinde, askeri karargâh dışında bir sivil yaşam belirtisi de vardı...

Devamını Oku
28.06.2025
Sarı Paşa ve Türk Mucizesi

Vakit dardı. Kütahya mücadelesi sonrası, Yunan ordusu var gücüyle saldırıya geçecekti.

Devamını Oku
22.06.2025
Felekten bir gece, adını hece hece

Bolluk ve mutluluk istibdatı Yutania adasında, herkes seferberlik öncesi günleri özlüyordu.

Devamını Oku
21.06.2025
Organize işler

Antik Yunan tarihinin “Sokrates öncesi” diye anılan ilk filozofları, sayıları 23’e ulaşan bir düşünür topluluğuydu.

Devamını Oku
15.06.2025
Doğal cennetten parasal cinnete: Türkiye

Jeolojik olarak yaklaşık 300 milyon yıl önce oluşan ve şairin dediği gibi Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Anadolu, birçok ilkleri barındıran bir coğrafya olmasının yanı sıra çok çeşitli bitki ve hayvana da ev sahipliği yapar.

Devamını Oku
08.06.2025
Yalan patolojik, savaş psikolojik (2)

Dünyada halen “iftira yoluyla algı operatörlüğü” yapan pek çok hükümet ve istihbarat kurumu, Edgar Hoover’ın yasadışı COINTELPRO yöntemlerini izliyor.

Devamını Oku
01.06.2025