Emile Zola gibi suçluyorum!
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Emile Zola gibi suçluyorum!

13.07.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

En son sözde Ergenekon davası denilen balon da sönünce Balyoz davasından mağdur olmuş, 32 ay hapiste tutulmuş bir emekli asker olarak bir şeyler yazmak ve önemli noktaların unutulmadan kayıt altına alınması gereğine inanıyorum. Çünkü Atabeyler davası ile başlayan yaklaşık 20 yıldır TSK ve Türk aydınları üzerinde oynanan kumpaslar bir bir çöktü, bu davalarda yargılanan aydınlar, askerler, gazeteciler, akademisyenler, spor Kulübü başkanları vs. bugün itibarıyla aklandılar, şimdi suçluların hesap verme zamanı geldi, hesap veriyorlar da.
Adaletin siyasete kurban edildiği nice tarihsel olayın en meşhurlarından birisi olan Dreyfus Davası Fransa’yı topyekûn etkileyen bir dava olmuştur. Çünkü Dreyfus’un suçsuz olduğuna inananlarla, Dreyfus üzerinden Yahudi düşmanlığını pekiştirenler arasında yaşanan bu dava sürecine; ordu, meclis, hükümet, basın ve aydınlar da müdahil olmuştur.
Ülkemizde yaşanan kumpas davalar süreci de bu şekilde gelişti. Toplumun her kesimini etkileyen, her gün konuşulan ve ders çıkarılması gereken bir süreç yaşandı. Taraflar da çok belirgindi, aynı Fransa’da olduğu gibi. Bizzat müdahil olanlar, çanak tutanlar, konuyu bilip müdahil olmayan korkaklar vardı.

Aydın tavrı
Fransa’da gerçeği savunanların, simge isimlerinden büyük romancı Emile Zola’nın 13 Ocak 1898 Perşembe günü L’Aurore gazetesinde yayımladığı “Suçluyorum, Cumhurbaşkanına Mektup” başlıklı yazısı benzerine az rastlanır bir “aydın” başkaldırısının somut ve muazzam bir örneğini vermiştir. “Suçluyorum” başlıklı bir mektup yayımlayarak Dreyfus’un mahkûm olmasına neden olan ırkçı tavrı ve Fransız kurumlarını tek tek eleştirmiştir. Fransız Cumhurbaşkanı, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, yandaş Fransız asını ve eleştirilerden payını almıştır.
Emile Zola, o Cumhurbaşkanı’na hitaben yazdığı yazısını şöyle bitirmiştir: “ ...Gerçek su yüzüne çıkıyor ve hiçbir şey onu durduramayacak. Olay ancak bugün başlıyor, çünkü konular ancak bugün açık olarak ortaya çıktı. Bir yanda ışığın parlamasını istemeyen suçlular, öbür yanda ışığın parlaması için canlarını verecek doğrucular. Gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır, öyle bir patlama gücü kazanır ki, patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur. İleri de yıkımların en gümbürtülüsünün hazırlanıp hazırlanmadığını göreceğiz...”
Bugün Türkiye’de yaşananlar da Fransa’da yaşananların yıllar sonra bir tekrarı gibidir. Gerc¸ek su yüzüne çıkmış, ışığın parlaması için mücadele eden doğrucular canları pahasına davalarını savunmuşlar, beraat etmişler ve aklanmışlardır. Toprağın altına saklanılmaya çalışılan gerçek patlamış, “doğrucular” kazanmıştır. Bu ayıbın hazırlayıcısı gerçek suçlular, gerçeği gizlemeye çalışan, bu ayıba çanak tutan işbirlikçiler, gerçeği bilip de ses çıkaramayan korkaklar kaybetmişlerdir. Bugün, kumpas davaların olumlu sonuçlanması her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Gelmemelidir de. Aslında kazanan gerçeklik, tüm suçluların ortaya çıkartılmasının da temelini atıyor. Yaşanan süreç doğrulukla, iftiranın mücadelesi olmuştur, saflar nettir. O halde bu dava süreçlerinde doğru tarafta olmayan kişilerin, kurumların hiçbir şey olmamış gibi davranması hayatın normal akışına uygun değildir. Bu durumda bu kurum ve kişilerin bir özeleştiri yapmak ve pişmanlık göstermek gerekliliği bulunmaktadır. “En özgür insan, tutkuları mantığa, mantığı da adalete bağımlı insandır” diyor Henri François D’Aquessean. Ben de bu esasları canı gönu¨lden benimseyen, süreci bizzat yaşayan ve mağdur biri olarak suçlayacağım suçlu gördüklerimi.
Listem şöyle oluştu.
Devrin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, bakanları ve siyasiler...
Bundan onlarca, yüzlerce yıl sonrası bir Dreyfus Davası gibi, sizler zamanında yaşanan Atabeyler, Ergenekon, Balyoz, Zirve, Casusluk vs. davaları döneminiz için kara bir lekedir. Tarihe kazınmıştır bu süreç. Bu davaların “savcısı oldunuz”, “bağırsak temizliği” dediniz. Pislik kucağınızda kaldı. Gerçekleri gören siyasi partiler ve siyasiler vardı, sizleri uyardılar, siz dikkate almadınız. Bu süreçten “Aldatıldık” diyerek sıyrılamazsanız...

Askerlik yemini
Sizleri suçluyorum. Devrin Genelkurmay başkanları,
Bu süreci iyi yönetemediniz. Askerlik yemininize sadık kalamadınız, sessiz kaldınız, yürekli olamadınız, silah arkadaşlarınızı tutsak bıraktınız düşman eline. İlk önce astsubaylarınızı, teğmenleri verdiniz tutsak olarak, sonra sırasıyla diğer subaylarınızı, general/ amirallerinizi. En son makam odanızda fotoğrafı asılı olan bir önceki emekli Genelkurmay Başkanı’nı terörist diye tutukladılar, ona da ses çıkaramadınız. Siyasileri gerçek konusunda aydınlatamadınız, Millete anlatamadınız, davaların kararları açıklandığı gün hiçbir şey olmamış gibi yurtiçi/ yurtdışı gezilerinde denetlemedeydiniz. Mağdurların ailelerine sahip çıkamadınız, bir “Sessiz Çığlık’a gelip onlarla olamadınız, silah arkadaşlarınız şehit oldular, cenaze törenlerine bile katılamadınız. “Bağırsak temizliği” dediler, “İyi ki bu generallerle harbe girmemişiz”, “Kâğıttan kaplan” dediler. Sustunuz. Silah arkadaşlarınız dayanamadılar, istifa ettiler. Siz mevzilerinizi korudunuz...

Yandaşlar, tetikçiler
Sizleri kınıyorum ve suçluyorum.
Görsel ve yazılı medya,
bir avuçtu, kalemini satmayan, vicdanıyla yazan gazeteci. Örneğin nasıl unuturuz bir Orhan BURSALI’yı, bir Y. Selim DEMİRAĞ’ı, bir Selcan TAŞÇI’yı, Emin ÇÖLAŞAN’ı, Saygı Öztürk’ü, Melih Aşık’ı, Yılmaz Özdil’i, Müyesser Yıldız’ı. Emile Zola’larıydı bu sürecin.
Bir de kadrolu yandaşlar vardı. Her gün tartışma programlarına çıkarıyordunuz, bu tetikçileri. Nagehan’lar, Nazlı’lar, Petek’ler her gün saydırıyordu ekrandan. Her gün “TSK’nin darbe geçmişi” diyorlardı. Halbuki somut olaylar ve sahte deliller üzerinden işleyen bir süreç vardı. Somut davalar ve gerçeklerle ilgilenmiyordunuz da darbe geçmişi diye 27 Mayıs’lara, 12 Eylül’lere sığınıyordunuz. Köşelerinizde yazamıyordunuz, hapishanelerden gönderdiğimiz mektupları.
Akademisyenler, aydınlar...
Sizleri suçluyorum.
Akademisyenlik, aydın olmak araştırmak, analiz etmek, ilmik ilmik gerçekleri ortaya koymak değil midir? Akla ve gerçeğe dayanmak, yorulmadan savaşmayı gerektirmez mi? Yine siz de bir avuçtunuz gerçeği kovalayan, savaşan. İçinizde vicdan sahibi, aklının sesini dinleyen bir avuç koca yürekli akademisyen vardı çok şükür. Prof. Cem Say, Tevfik Peksayar, Tuncay Beşikçi ısrarla Kral Çıplak dediler bu süreçte. Korkmadan bıkmadan usanmadan sizler yerine.
Ama çoğunuzu göremedik, izlemekle yetindiniz süreci. Yalan dolan bilirkişi raporları ortalarda gezerken, bilimsel açıklamalardan uzaktınız, yoktunuz ortalarda... Kral çıplak diyemiyordunuz, gerçeğin peşinden gitmiyordunuz.
Sizleri suçluyorum.
Hukuk fakülteleri dekanları, öğretim üyeleri...
Bir hukuk katliamı işleniyordu. Sizler yoktunuz ortalarda. Halbuki sizin sesinizin tam da çıkacağı zamandı, hukuk yok ediliyordu ama siz sessizdiniz. Her şey güllük gülistan gibi davranıyordunuz. Okullarınızda sahte cennetinizde yaşıyordunuz. Halbuki hukuk cehennemi yaşanıyordu. Sizlerden hukuki mütalaalar, yaşanan hukuksuzluklara isyan bekleniyordu.
Türk milleti adına karar veren hâkimler, savcılar. Sizleri suçluyorum.
İçinizde tetikçiler vardı özel yetkili savcılar, hâkimler, hukuku hain amaçları için kullanıyorlardı. Ama siz bunları biliyor, görüyor, sessiz kalıyordunuz.
Kararlar veriliyor, bir şerh bile koyamıyordunuz. Şerh koyanlar, sürülüyor, emekli ediliyordu, siz susuyordunuz. İçinizdeki hainleri temizleyemiyordunuz. Yüksek yargı olaya el koyamıyordu... O da ele geçirilmişti. “Hukukun üstünlüğü” yok ediliyordu, seyrediyordunuz.

Yoktunuz
Barolar, sizleri suçluyorum. Sadece TBB, İstanbul, Ankara, İzmir baroları vardı. Bu barolar mahkemelere geliyor, mağdurları yalnız bırakmıyorlardı. Bir de, Silivri’de avukatlarımız vardı, “savunma hakkı” diyorlardı, bu hak ellerinden alınınca da “Cüppelerini sıraların u¨stüne bırakıp” duruşmalara girmiyorlardı. Haklarında davalar, soruşturma üstüne soruşturma açılıyordu. Peki, Anadolu baroları, siz neredeydiniz? Yoktunuz, sesiniz çıkmıyordu.
Sanatçılar, sizleri de suçluyorum. Merhum Tarık Akan 12 Eylül darbesinde işkence görüp askerden çok çekmemiş miydi? Ama Silivri tel örgüleri yıkılırken en öndeydi. Örneğin ya da bir Levent Kırca, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Müjdat Gezen. Bizlere yapılan haksızlıkları, hukuksuzları oynuyorlardı tiyatrolarında. Sanatçı yaşanan haksızlığa sessiz kalabilir miydi? Ama sizler, büyük çoğunluk sessizdiniz. Açılım falan derken “Akildiniz” de bu süreçte aklınızı kullanamıyor muydunuz? Hiç sesiniz çıkmadı.
Sizleri suçluyorum.
Suçluyorum yanlışın yanında olan siyasileri, akademisyenleri, askerleri, hukukçuları, sanatçıları ve vicdanlarının sesini dinleyemeyen nicelerini...
Bugün bu süreci yaşayan her kurum ve her birey kendisiyle ve vicdanıyla hesaplaşmalıdır. Gün bugündür. Gerçekler patlamıştır. Hesabı temiz çıkmayan da en azından bir özür dilemeli, hesabını da vermelidir.
Tanrı herkese Emile Zola vicdanı ve cesareti versin. Bu süreçte hep yanımızda olan birçok kahraman, bardağın dolu tarafını oluşturdu. Azdılar, ama koca yürekleri vardı.. Bu vesileyle Ali Tatar, Murat Özenalp, Cem Aziz Çakmak ve gıyaplarında tüm kumpas şehitlerimizi saygıyla anıyorum.
Ruhları şâd olsun.

MURAT TULGA
Emekli Kurmay Albay  

Yazarın Son Yazıları

Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025