Mehmet Ali Güller

Sorunun kaynağı, soruna çözüm bulamaz-1

19 Ağustos 2019 Pazartesi

Türk dış politikasının en önemli iki sorunu, Doğu Akdeniz’deki enerji savaşı ve Suriye’nin kuzeyindeki Amerikan Koridoru inşasıdır.
Türkiye bu iki soruna “doğru çözümü” bulamamaktadır. Neden?
Çünkü dış politika uygulayıcıları, çözüm aradıkları sorunun aynı zamanda kaynağıdır da ondan...
Açıklayalım:

Jeoekonomik ve jeopolitik sorun
Bugün Doğu Akdeniz’de ne oluyor, kısaca anlatalım: 2000’lerin başında Doğu Akdeniz’de doğalgaz olacağı öngörüldü. 2009’da İsrail’in Tamar ve Leviathan bölgeleriyle GKRY’nin Afrodit bölgesinde gaz bulundu.
ABD ve AB, bu gazın Avrupa’ya taşınmasını istiyor, zira böylece Avrupa’nın Rusya’ya gaz bağımlılığı bir ölçüde kırılmış olacak.
Bu gazın nereden Avrupa’ya ulaştırılacağı ise önemli bir sorun.
a) Ekonomik yol, Türkiye’ye denizden boru hattıyla, Türkiye üzerinden de Avrupa’ya taşınması.
b) Diğer yol ise denizden Girit’e, oradan da Avrupa’ya taşınması. Tabii 3 bin kilometrelik boru hattının maliyetinin 10 milyar Avro olması ve Girit sonrası deniz tabanındaki jeolojik zorluklar, bu East- Med boru hattını ekonomik olmaktan çıkarıyor.
Fakat İsrail ve GKRY, bu jeoekonomi problemini, Türkiye’yi siyaseten sıkıştırmak için aynı zamanda jeopolitik bir probleme dönüştürmüş durumdalar.

ABD-Rusya çarpışması
Aynı şekilde ABD de, Rusya’yı devre dışı bırakabilmek için konuyu jeopolitik bir problem olarak ele alıyor.
Zira Rusya, Şam yönetiminin davetiyle 2015 yılında Suriye’ye askeri olarak da gelince, aynı zamanda Doğu Akdeniz’in belli bir bölgesine de inmiş oldu. Üstelik üsleri, gemileri ve füze savunma sistemiyle bölgenin belli bir kısmını da rakiplerine kapatmış oldu.
Şimdi ABD, Doğu Akdeniz gaz savaşları içerisinde aynı zamanda Rusya’ya karşı hamle kuruyor.

AKP’nin atmadığı adımlar
Peki, AKP hükümeti ne yapıyor? Tamam, bölgeye korvetlerle destekli keşifsondaj gemileri yollayarak Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyelerine (İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Mısır, Ürdün, Filistin ve İtalya) “Beni dışlayamazsınız, Türkiye ve KKTC’nin haklarından vazgeçmem” mesajı veriyor ama yeterli mi? Daha doğrusu salt bu yöntemle sorun çözülür mü?
Örneğin AKP hükümeti, Körfez ülkelerine karşı cansiperane savundukları, asker yolladıkları, Türkiye’de her türlü ticaret kolaylıkları sağladıkları Katar’ın Doğu Akdeniz’de bu ülkelerle işbirliği yapmasını neden engelleyemiyor?
Örneğin AKP hükümeti, Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyesi olmayan Doğu Akdeniz ülkesi Suriye ile bu düzlemde neden bir anlaşma yapmıyor?
Örneğin AKP hükümeti neden hâlâ Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etmiyor? Konunun uzmanı olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Dr. Tümamiral Cihat Yaycı’nın hazırladığı kitapta “MEB’in tek taraflı ilan edilemeyeceğine ilişkin bir düzenlemenin olmadığı” önemle belirtiliyor. Nitekim Güney Kıbrıs, 2 Nisan 2004’te tek taraflı MEB ilan etmişti. İşte başlıkta belirttiğimiz konunun esasına gelmiş bulunuyoruz...

‘Annan Planı’ ile başlayan problem
Güney Kıbrıs, 2 Nisan 2004’te MEB ilan etti, yani 24 Nisan 2004’ten sadece 22 gün önce.
Peki, 24 Nisan 2004’te ne vardı? Annan Planı oylaması, yani Rauf Denktaş’a rağmen AKP hükümetinin desteklediği planın oylanması...
AKP o süreçte Denktaş’ı devre dışı bırakıyor, “o adam bitti” diyor ve ABD ile AB’nin geçmesini istediği Annan Planı’nı destekliyordu.
Rum yönetimi o boşlukta hem planı reddetti, hem 22 gün öncesinde tek taraflı MEB ilan etti, hem de oylamadan 1 hafta sonra AB üyesi oldu!
O gün ABD ve AB talepleri nedeniyle Rauf Denktaş’a rağmen Annan Planı’nı destekleyerek Rumların önünü açan AKP hükümeti, böylece sorunun kaynağı oldu! Bugün aynı soruna doğru çözümü bulması bekleniyor!
Amerikan Koridoru konusundaki tabloyu da ikinci yazımızda inceleyeceğiz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları