TBMM komisyonunun 24 Kasım’da İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesinin kritik önemde olduğunu söylediler ama Öcalan’la ne konuştuklarını bırakın kamuoyuna açıklamayı, TBMM komisyonunda bile ele almadılar. Komisyon toplantısını ertelediler, dahası araya DEM’in bir İmralı ziyaretini daha koydular.
Evet, komisyon toplanmadan önce DEM heyeti bir kez daha Öcalan’la görüştü. Heyetin açıklamasına göre Öcalan “darbe mekaniği” riskine dikkat çekti.
Halbuki TBMM komisyonunun ziyareti sonrasında AKP’li Şamil Tayyar da bu yönde bir mesaj olduğunu iddia etmiş, Öcalan’ın “Bahçeli’ye karşı bir darbe uyarısı” olduğunu gündeme getirmiş ama bizzat Bahçeli tarafından yalanlanmıştı.
TBMM komisyonu toplantısının geciktirilmesinden ve araya DEM’in yeni bir İmralı ziyaretinin eklenmesinden anlamamız gereken nedir? Öcalan’ın mesajları, kamuoyu tarafından daha rahat sindirilebilmesi için devletin üst katlarında inceltiliyor mu?
ÖCALAN’IN SİYASAL MUTABAKAT BEKLENTİSİ
Evet, Öcalan’ın TBMM komisyonu heyetine ne söylediğini devlet biliyor, iktidar biliyor, hatta Kandil biliyor ama TBMM komisyonu ve kamuoyu bilmiyor.
Öcalan’ın mesajları, DEM’li heyet üyesi Gülistan Koçyiğit’in ağzından kamuoyuna parça parça aktarıldı sadece. Belli ki parça parça olması da bir çeşit rahat sindirilmesi için. Koçyiğit’in aktardığına göre “Öcalan’ın temel arayışı siyasal mutabakat”.
Hangi siyasal mutabakat bu peki? Öcalan’ın siyasal mutabakattan kastının, CHP’nin AKP, MHP ve DEM’le uyumlu bir “açılım” ortağına dönüşmesi elbette. Nitekim DEM’li Koçyiğit’in İmralı’daki görüşmeden aktardığı şu değerlendirme de buna işaret ediyor: “Öcalan’ın CHP’yi önemsediğine, bu süreçte mutlaka olması gerektiğine dair değerlendirmeleri malum. Bu görüşmede özel olarak CHP’nin gelmemesine dair bir değerlendirmesi oldu ve ‘Keşke CHP de gelseydi’ dedi.”
PKK’NİN İKİ ŞARTI
TBMM komisyonunun İmralı ziyareti, taraflarca süreci ivmelendirecek bir adım olarak pazarlandı. Ama sonuçlarına bakılırsa tersine TBMM komisyonunun İmralı ziyareti, bir nevi “2. Habur” etkisi yaratmış durumda.
O sonuçlardan biri TBMM komisyonunun Öcalan’la görüşmesinin ardından Kandil’den gelen “kırmızı çizgi”ydi: Önce KCK Eş Başkanı Bese Hozat, “İktidarın sürece dönük yaklaşımı çok zayıftır, aslında kararsızdır” dedi, ardından da PKK’li Amed Malazgirt, “Bizden bu kadar, adım atma sırası Türkiye’de. Öcalan serbest bırakılmadıkça başka adım atmayacağız” dedi.
Bahçeli, Bese Hozat’ın “Af istemiyoruz” sözlerine tepki gösterdiyse de bu daha çok Cumhur İttifakı tabanına olumsuz etkisini sönümlendirme amaçlı görünüyor. Zira diğer mesaj, PKK’nin “Öcalan’ın serbest bırakılması” şartı yerinde duruyor.
AÇILIMA ENTEGRASYON DÜĞÜMÜ
“Darbe mekaniği” tartıştırılıyor ama asıl önemli konu olan SDG’nin entegrasyonu ve Öcalan’ın bu konuda nasıl bir tutum alacağı konusu geçiştiriliyor. Hatta şu gelişmelere bakılırsa Ankara ile SDG arasında dolaylı bir müzakere yürütüldüğü bile söylenebilir:
Suriye’deki özerk yapının dış ilişkiler sorumlusu İlham Amed, DEM tarafından İstanbul’daki bir konferansa davet edildi ve DEM, onaylanması için AKP’yle görüşüyor. Diğer yandan İlham Ahmed’in Mazlum Abdi’yle birlikte Barzanilerin Irak’ın kuzeyindeki konferansına katılabilmesinin de Ankara’nın onayıyla mümkün olduğu belirtiliyor.
SDG komutanı Mazlum Abdi’nin açık açık “Öcalan’la görüşmek için Türkiye’ye gelmek istediğini” söylemesi de Ankara-SDG müzakerelerinin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Bahçeli’nin, “SDG, Öcalan’ın 27 Şubat çağrısına ve Şam’la imzaladığı 10 Mart mutabakatına riayet etmeli” mesajı ile onu tamamlayan AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in “SDG, 10 Mart anlaşmasına uyarsa terör örgütü olmaktan çıkar” mesajı ise Ankara’nın SDG’yle müzakereyi nereye evirmek istediğine işaret ediyor.
Özetle Türkiye’deki açılım, Suriye’deki entegrasyona düğümlenmiş durumda.