AKP-MHP-DEM koalisyonu oluşmasının yansımalarından biri de DEM’in “gerçek” siyaset yapma tarzının ortaya çıkmaya başlamış olmasıdır.
“Öcalan sürece karşı çıkan medyanın dilinden rahatsız, AKP’nin elinde yargı gücü var, sustursun bu gazetecileri” çağrısı yapan Pervin Buldan’ın “otoriter AKP rejimiyle” uyumlu tarzı, bunun tipik bir örneğiydi. Şimdi buna “İmralı’ya milletvekili göndermeme” kararı aldığı için kimi DEM yöneticilerinin “CHP’yi not etme” üstenciliği ve dahası Van’da olduğu üzere CHP binasına saldırı eklendi!
SİYASİ AKIL SORUNU
DEM’liler CHP’yi Kürt düşmanlığıyla suçluyor. Oysa DEM’lilerle seçim işbirliği yaptığı için terörle suçlanan ve tutuklanan CHP’li belediye başkanları var!
AKP ve MHP, daha dün DEM’lileri terörist ilan etmişken, MHP DEM’in kapatılmasını savunmuşken, Cumhur İttifakı CHP’nin DEM’le seçim işbirliği yapmasını “demlenmek” diyerek lekelemeye çalışmışken bugün DEM’in CHP’ye karşı bu saldırgan tutumu alması, en hafifinden siyasi nezaketle bağdaşmaz.
Ama ötesinde bir “siyasi akıl” sorununa da işaret eder. Örneğin DEM grup başkanvekili, iktidar koalisyonuna yamanmış olmanın özgüveniyle CHP’ye “Tarih sizi yazacak” diye sesleniyor. Oysa tarih DEM’in AKP’yle üç kez açılım yapıp üç kez pişman olmasını yazdı. Ve tarih, DEM’in hiçbir şey olmamış gibi dördüncü kez açılıma soyunup AKP’den medet ummasını da yazıyor.
İKİYÜZLÜ SİYASET
AKP ve MHP’nin CHP’yi “Öcalan’la görüşmüyor” diye hedef alabiliyor olması ise bir yönüyle mizahın ama bir yönüyle de psikolojinin konusudur. CHP’yi aynı anda hem terörle işbirliği yapıyor diye yargılayıp hem teröristle görüşmüyor diye suçlayabilmek, ancak tutarsızlığın bir siyaset yapma tarzı olmasıyla mümkündür.
Şiraze öyle kaymış ki CHP’nin Öcalan’la İmralı’da görüşmeme kararını, “CHP iktidara gelmiş olsaydı Selahattin Demirtaş’ı da serbest bırakmazdı” diyerek suçlamaya kalkanlar bile var.
Seçimde “CHP demleniyor, CHP DEM’le ittifak yapıyor, Demirtaş’ı serbest bırakacak, Öcalan’la iş tutacak” diye kara propaganda yapanlar, seçimden sonra o suçlamalarını bizzat kendileri hayata geçirdi. Yetinmeyip o suçlamalara ortak olmaya direnen CHP’yi hedef alıyor şimdi.
ERDOĞAN’IN BÖLME TAKTİĞİ
Doğrudan söyleyelim: Bu anlayıştan, Cumhur İttifakı’ndan açılımla demokrasi bekleyen, daha önceki açılımların sonuçlarını yaşar. AKP-MHP iktidarı gitmeden ülkeye ne demokrasi gelir ne barış ne çözüm ne de özgürlük.
Erdoğan, iyi bir taktisyen, iyi bir oyun kurucu. İhtiyaç olursa açılım açar, ihtiyaç kalmazsa açılımı kapar, açılımcıları içeri atar. Erdoğan rakiplerini bölerek, rakiplerinin bölünen parçalarından müttefik yaparak iktidarını sürdürür.
Erdoğan milliyetçileri böldü; MHP, İYİ Parti, Zafer Partisi ve Anahtar Parti var. Öyle ki MHP, AKP’siz siyaset yapamaz hale geldi. Erdoğan’a Öcalan’ı asması için ip atan Bahçeli, koçbaşı yapılarak Erdoğan’ın taktik ihtiyacı için Öcalan’ı “kurucu önder” sayıp TBMM’ye muhatap etti.
KILIÇDAROĞLU’NUN İMRALI ÇIKIŞI
Erdoğan şimdi de CHP’yi bölmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık fiili “Erdoğan’ı iktidarda tutma” dönemi kapanınca ve Özgür Özel yönetiminde CHP birinci partiye dönüşünce Saray düğmeye basmıştı, dört koldan operasyonlar sürüyor.
O kollardan biri de Kılıçdaroğlu ne acı ki. Kılıçdaroğlu henüz kayyım atanamadı gerçi ama CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı aldığı gün kararı eleştirerek “CHP İmralı’ya gitmeli” yayını yapması, misyonunu sürdürdüğüne işaret ediyor. Ki Kılıçdaroğlu daha önce “İmralı meşru bir organ değil” demişken, “Devlet Öcalan’la görüşmez” demişken, “Öcalan’la masaya oturmam” demişken!