İstikrarsızlığın İstikrarı Bozuluyor mu?
Ergin Yıldızoğlu
Son Köşe Yazıları

İstikrarsızlığın İstikrarı Bozuluyor mu?

08.12.2014 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Dört günlüğüne de olsa Londra’nın berbat havasından kurtaracak bir tatil için, İspanya’nın Sevilla kentindeyim. “Bu pazartesi yazımı yazmam” diye düşünüyordum. Ne yazık ki tatile kendimi de götürdüğüm, son günlerdeki gelişmeleri de kafamdan çıkaramadığım için, yazmadan duramıyorum, ama bu biraz tatildeki insanın kaygıyı rüzgâra savurup “yüksekten uçma” eğilimlerini yansıtan bir yazı olacak.
AKP Türkiyesi’nde, AKP’nin II. döneminde başlayan ve giderek hızlanan gelişmeleri bir “istikrarlı istikrarsızlık” durumu olarak tanımlayabiliriz. Böyle bir durumda, istikrarı bozan etkenler değişmeden kendilerini tekrarlarlar. Bu nedenle, “istikrar” bozulmakta olmasına karşın ne yönde ve nasıl bozulmakta olduğu görülebilir. Bir süredir bu “istikrarsızlığın istikrarının” bozulmakta olduğunu, bozulmanın yönünün giderek öngörülemez olmaya başladığını düşünüyorum.
Eğer bu saptama doğruysa, AKP Türkiyesi olarak tanımlayabileceğimiz sosyal formasyonun “kaotik” bir “durumun” içine girme yönünde devinmekte olduğunu söyleyebiliriz. Böyle “kaotik” bir durumda, “kelebek kanadı” etkisiyle çok ufak değişiklikler, çok büyük değişimlere yol açabilir, “Siyah Kuğu” kavramıyla ifade edilen, gerçekleşme olasılığı çok düşük ama gerçekleştiği takdirde, yapının durumunda çok büyük bir sarsıntı yaratabilecek bir olay gündeme gelebilir...

AKP Türkiyesi’nin üç dönemi
Beni yüksek bir soyutlama düzeyinde düşünmeye zorlayan gelişmeleri, kısaca AKP Türkiyesi’nin üç dönemi başlığı altında özetleyebilirim.
İki binli yılların başında, Türkiye ekonomisi, çok şiddetli bir mali kriz, devlet şiddetli bir yönetim krizi yaşıyor, bir MGK toplantısı siyasi yaşamı allak bullak edecek gelişmelere yol açabiliyordu. Kısacası yapının durumunda 28 Şubat 1997’den bu yana sürmekte olan “istikrarlı istikrarsızlık” bozuluyor, yapının durumu kaotik bir özellik sergiliyordu. Bu yapının durumuna BOP üzerinden gelen baskılar da kaotik devinimleri derinleştirici etkiler yapıyordu.
AKP bu ortamda doğdu, seçimleri kazandı, ülkeyi demokratikleştireceği, Avrupa Birliği’ne üye yapacağı, IMF politikalarını sadakatle uygulayacağı, genelde bir “düzen getirici” olacağı inancıyla, iş çevreleri, sağ ve sol liberaller tarafından desteklenerek tek başına hükümet oldu. AKP’nin bu “birinci dönemini”, siyasal İslamın hegemonyasını düzenin yerleşik güçlerini tehdit etmeden, bazen geri adım atarak, bir dirençle karşılaşmadan başarıyla inşa etmeye başlaması açısından istikrarlı bir dönem olarak tanımlayabiliriz. Ancak bu dönemin sonunda patlak veren Cumhuriyet mitingleri, askerle-hükümet arasında açığa çıkmaya başlayan gerginlikler, istikrarlı dönemin sona ermeye başladığını gösteriyordu.
O zaman bu durumu tespit etmiş ve seçimlerden sonra AKP’nin yeni ve hızlı bir hamle yaparak siyasal İslamın projesini uygulamaya koymaya başlayacağını savunmuştuk. Öyle de oldu, AKP’nin “darbe tehlikesi” söylemi, liberallerin de desteğiyle öne çıktı ve siyasal İslam, projesine bir engel olarak gördüğü “askeri vesayet” olarak tanımladığı devlet personelini tasfiye etmeye, hedef aldığı laikliği bastırmaya başladı. Toplum davalarla, tutuklamalarla, telefon dinlemelerle hop oturuyor hop kalkıyordu, istikrar bozulmuştu. Ancak istikrarı bozucu etkenler, istikrarlı bir biçimde kendilerini tekrarlıyorlardı, bozulmanın yönü de belliydi. “Referandum”, “Yetmez ama evet” hep bu vektörün üzerinde geldi ve geçti.
İstikrar kazanan bu istikrarsızlık içinde AKP siyasal İslamın projesini uygulamaya devam ederken yeni yasalar ve uygulamalarla yapının durumuna yeni etkenler katmaya, devlet şiddeti, tek adam “kültü”, keyfi yönetim eğilimi, siyasal İslamın muhalefet tahammülsüzlüğü kendini daha açık biçimde göstermeye, devletin şiddet uygulamaları artmaya başladı.
Yapının durumuna katılmaya başlayan bu yeni etkenler giderek “istikrarsızlığın istikrarını” bozmaya başladılar.
Yeni bir dönemin başlamakta olduğunun ilk belirtileri “Gezi Parkı” olayında devletin uyguladığı orantısız şiddette, ölümlerde, bunlara karşı yönetici kadronun tepkilerinde kendini gösterdi. İstikrarın istikrarının bozulduğunu gösteren ikinci dalga, siyasal İslamın iki kanadının arasındaki ittifakın bozulmasıyla patlak veren savaşın açığa çıkardığı 17 Aralık yolsuzluk skandalıyla başladı; görevden almalar, kızağa çekmeler sürgünlerle, Gül’ün kenara itilmesiyle Tayyip Erdoğan’ın tek kişilik hâkimiyetinin Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle pekişmesiyle devam etti.

Ve ‘kaos ortamı’
Şimdi iki yönden bir “kaos ortamının” gelişmekte olduğu düşünülebilir. Birincisi Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduktan sonra benimsediği yönetim tarzı içinde beklenmedik, Türkiye’nin üyesi olduğu ittifak ve topluluklarda geçerli söylemlere uymayan, yadırganan, giderek alay konusu olmaya başlayan tutumlar, hatta “anlaşılamaz politika” yönelimleri ortaya çıkmaya başladı.
Bunlara bir örnek, Soma faciası üzerine tutumu, ziyareti sırasında yaşananlar ve söylemiydi. “Amerika’yı Kolomb değil Müslümanlar keşfetti,” “Batı bizi sevmiyor, zenginliklerimize el koymak istiyor”, “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz”, “Esnaf gerektiğinde polistir” gibi ifadeler, IŞİD’e ve Kobani’ye ilişkin politikalar, MİT, polis yasası, AK-Saray, Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini yok sayma eğilimleri, Cumhurbaşkanı’nın hapisten yeni çıkmış İBDA-C lideriyle yaptığı özel görüşme, Türkiye’nin içinde “Ne oluyor?” “AKP bizi nereye götürüyor?” dışarda, “Türkiye ne yapmak istiyor?”, “Artık Batı’nın müttefiki değil mi?”, “Türkiye’yi yutan adam” gibi sorulara ve ifadelere yol açmaya başladı.
İkinci örnek de “sıfır sorun”, yeni Osmanlı restorasyonu” gibi iki tamamen iflas etmiş bir dış politika deneyiminden gelerek Başbakan olan Davutoğlu’nun, Başbakan olduktan sonra otoriter ve radikal yüzünü ortaya çıkarmaya başlamış olması, kutuplaştırıcı politikaları, söylemi benimsemesiydi.
Davutoğlu’nun, “Emir verdik cezalandırıldılar” açıklaması, ana muhalefet partisi liderine yönelik sert ve tehditkâr ifadeleri, rehine krizi, IŞİD’i açıklama çabaları, son olarak da Devlet Bahçeli ile arasında başlayan geçenlerde, Murat Yetkin’in kaygıyla “tehlikeli hamleler” olarak betimlediği, Kürtler ve Aleviler üzerinden körüklenen milliyetçilik ve mezhepçilik yarışı AKP’nin genel seçimlere, siyasi açıdan çok daha kutuplaşmış, sertleşmiş bir ortamda girmeyi planladığını düşündürüyor.
Bu zeminde, Türkiye’de öngörülebilirlik hızla ortadan kalkıyor, “kelebek kanadı” etkisi, bir “Siyah Kuğu” olayının gerçekleşme olasılığı ister istemez gündeme geliyor diye düşünüyorum.  

Yazarın Son Yazıları

2026’ya girerken militarizm ve faşizm

Pazartesi günü, 2026’ya girerken ABD ekonomisinin çok kırılgan, küresel ekonominin resesyon eşiğinde olduğunu vurgulamıştım.

Devamını Oku
04.12.2025
2026’ya girerken dünya ekonomisi

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

Devamını Oku
01.12.2025
‘Süreç’ gerçek değil!

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun.

Devamını Oku
27.11.2025
‘Evrenin yeni efendileri’

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi.

Devamını Oku
24.11.2025
Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler...

Devamını Oku
20.11.2025
Küresel Organize Suç Endeksi ve Türkiye

Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

Devamını Oku
17.11.2025
COP30: Gel de kötümser olma

Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı.

Devamını Oku
13.11.2025
Demokrasi ve emperyalizm

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Mamdani, panik ve umut

Trump’ın başkanlığından hoşnut olmayanların oranı yüzde 60’ı geçti.

Devamını Oku
06.11.2025
Busan’da ‘büyük resim’

Busan’daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump’ın “12 üzerinden 10’luk bir görüşme” sözleri, Şi’nin ise “Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz” vurgusu, ”yeni” bir durumu sergiliyor: Amerika artık “tek süper güç” değil.

Devamını Oku
03.11.2025
Noktaları birleştirmek

Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Z kuşağının emeğin, doğanın, LGBTQ ve kadın haklarının değersizleştirilmesine, ırkçılığa gözetim kültürüne ve kurumsal otoriterliğe karşı zaman zaman isyana varan direnişi, yalnızca bir kuşak çatışması değil, sermayenin denetim kapasitesini sınırlayan tarihsel bir başkaldırı biçimi. Tam da bu nedenle, işletmelerinde kontrolü yitirme korkusu, teknoloji sermayesini giderek demokrasi düşmanı, hatta faşizan reflekslere sürüklüyor.

Devamını Oku
27.10.2025
İsyan ve kriz çakışmaya başladı

İsyan ve ekonomik kriz dinamikleri tarihte zaman zaman çakışıyor.

Devamını Oku
23.10.2025
Yine bir finansal krizin eşiğinde

Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.

Devamını Oku
20.10.2025
Gazze’de ateşkes

Gazze’de savaşın yerini alan ateşkes, ilk bakışta bir nefes alma imkânı sundu.

Devamını Oku
16.10.2025
‘Yapılamaz’ kültü (The cult of can’t)

Cuma günü, Aurelien adlı bir yazarın “The cult of can’t” başlıklı denemesine rastladım. Perşembe yazımı okumuş olanların ilgisini çekeceğini düşünerek özetliyorum.

Devamını Oku
13.10.2025
‘Aydınlanma’nın alacakaranlığında...

Kapitalizmin merkezlerinde (Anglosakson dünyada) uzun yıllar küreselleşmenin, teknolojinin (özellikle internet ve dijitalleşme) bizi “bugünden daha iyi” (özgür, demokratik, bolluk) günlere taşıyacağı anlatıldı.

Devamını Oku
09.10.2025
Bazen bir fotoğraf bin sözcüğe bedeldir

Bu kez şanslıyım, önümde iki fotoğraf var. Meclis’in açılışında ve akşamında verilen davet sırasında çekilmiş bu fotoğraflar bugünkü siyasi şekillenmenin, “sağını-solunu”, çok güzel betimliyorlar.

Devamını Oku
06.10.2025
‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye

Cumhurbaşkanının ABD ziyareti, MAPEG’in, 33 ilin topraklarını doğrudan madencilik yatırımlarına açması emperyalizm tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Devamını Oku
02.10.2025
‘Aynanın’ öte yanında

Bilimde bazen bir sıçrama yalnızca araştırmacıların dar çevresini değil, tüm insanlığın geleceğini etkiler. 2020’de DeepMind’in geliştirdiği AlphaFold sistemi böyle bir andı.

Devamını Oku
29.09.2025
Yapay zekâ dünyayı yutuyor

“YZ dünyayı yutuyor” artık abartılı bir iddia değil.

Devamını Oku
25.09.2025
Güney Avrupa’da demokrasiye geçiş

Tsiridis’in çalışmasının en güçlü yanı, somut tarihsel analizleri belgelerle destekleyerek sivil toplumun (çoğunlukla göz ardı edilen) rolünü vurgulaması.

Devamını Oku
22.09.2025
Üzüm üzüme bakarak...

Dünya siyaseti ve ekonomisi, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde birbirine benzeşen güç dinamikleriyle şekilleniyor.

Devamını Oku
18.09.2025
İsrail Gazze’de ne yapıyor?

Gazze’de yaşananlar, uluslararası medyada sıklıkla “çatışma”, giderek soykırım olarak tanımlansa da Prof. Jiang Xueqin olanların arkasında çok daha karanlık bir gerçeğin yattığını söylüyor.

Devamını Oku
15.09.2025
11/9/01: Nereden nereye

ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı.

Devamını Oku
11.09.2025
Endonezya’da isyan

Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

Devamını Oku
08.09.2025
Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor.

Devamını Oku
04.09.2025
ABD’de faşizm ve direniş

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Devamını Oku
01.09.2025
Eski olguya yeni kavram

Uluslararası ilişkiler alanında yeni bir kavram var: “Ekonomik zorlama çağı” (Foreign Affaires).

Devamını Oku
28.08.2025
‘Yıllık yüzde 20 büyüme hızı’ ve diğer fanteziler

Peki bu “ekonomik patlama” yaşanırken, insanların yerini YZ ajanları alırken, artan çıktıyı karşılayacak, kârların gerçekleşmesine, alınacak yatırım kararlarına kaynak olacak tüketici talebi nereden gelecek?

Devamını Oku
25.08.2025
Buradan nereye?

Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor.

Devamını Oku
21.08.2025
Bir gün, Spinoza sinagoga girer...

Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı.

Devamını Oku
18.08.2025
Başkan başkenti ‘geri almış’

ABD ekonomisinde, stagflasyon, “konut krizi” kaygıları artarken Trump, Ulusal Muhafızları, Washington DC sokaklarında konuşlandırdı...

Devamını Oku
14.08.2025
‘Hazırlıksız yakalandık’

Yaygın sıradanlaşmış, “veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar” eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: “Hazırlıksız yakalanacağız”.

Devamını Oku
11.08.2025
Amerika’dan ithal faşizm

Köyler, dinler, mezhepler, tarikatlar, kabileler, fraksiyonlar...

Devamını Oku
07.08.2025
Avrupa’ya ne oldu?

İskoçya’da imzalanan ABD-AB ticaret anlaşmasını, bir yorumcu, İngiltere’nin “Süveyş anına” benzetti. İngiltere, 1956’da Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için hamle yaptığında, ABD’nin, “Geri çekilmezsen finansal sistemini çökertirim” tehdidine boyun eğmiş, artık hegemonyacı bir güç olmadığını öğrenmişti. Sanırım, bu anlaşmayla, Avrupa Birliği de ABD ve Çin’in yanında 3. bir küresel hegemonya merkezi olmadığını anladı.

Devamını Oku
04.08.2025
Çin’de çifte yol ayrımı

Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor.

Devamını Oku
31.07.2025
‘Süreç’ üzerine notlar

Kürt hareketinin siyasi ve askeri temsilcileri uzun erimli bir proje bağlamında süreci ilerletebilecek bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Haklı olabilirler. Ancak süreci doğru anlamlandırabildiklerinden emin değilim. Bugüne kadar Kürt halkının haklar ve özgürlükler taleplerini her zaman desteklemiş biri olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Devamını Oku
28.07.2025
Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor...

Devamını Oku
24.07.2025
Jeopolitik ve emperyalizm

Ortadoğu’daki gelişmeleri jeopolitiğin gözlükleriyle okuma alışkanlığı yaygın. Halbuki, “jeopolitik”, devletlerin, “coğrafya kontrolü” konusundaki arzularına, kaygılarına ilişkindir. Emperyalizm ise kapitalizmin andaki ve bu anı kapsayan dönemdeki özelliklerinin anlaşılarak eleştirilmesine...

Devamını Oku
21.07.2025