‘Hoş Geldin Küba’ -1-
Ergin Yıldızoğlu
Son Köşe Yazıları

‘Hoş Geldin Küba’ -1-

22.12.2014 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Geçen hafta salı günü Küba Devlet Başkanı Raul castro ile ABD Devlet Başkanı Barack Obama 45 dakika süren bir telefon konuşması yaptılar. Böylece ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkiler yarım asır sonra yeniden kurulmuş oluyordu. Çarşamba sabahı kimi tutukluların serbest bırakılmasıyla, bir tür “casus” değiş tokuşu gerçekleşti. Castro ve Obama halklarına hitaben birer televizyon konuşması yaparak bu tarihi gelişmeyi, yeni bir reform sürecinin başladığını açıkladılar.
New York Times olayı “Hoş geldin Küba” başlıklı bir yorumla karşıladı. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Roussef de, Mercosur zirvesinde yaptığı bir konuşmada, ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasının, ABD sermayesinin Küba’ya girmesini kolaylaştırarak, “uygarlıkta bir değişim” anlamına geldiğini söylemiş (Folha de S. Paulo, 17/12/2014). Folha, haberinde “Brezilya sermayesinin Küba’ya, dışa açılma başlamadan girerek avantajlı bir konum elde etmeyi amaçladığını” da yazıyor.

‘Normalleşme’
Papa’nın da aracılık yaptığı anlaşılan bu gelişme birçok yayın organında ve diplomatik çevrede “normalleşme” olarak nitelendi; dolayısıyla, üzerinde düşünmeye, bu kavramdan başlamak yararlı olabilir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü “Normal” sözcüğü için, “Aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama... Kurala uygun, alışılagelen, olağan,” tanımlarını veriyor. Bu kavramların hepsi bir “şeye” göre anlam kazanırlar. Bugün, kapitalist dünya ekonomisinde, krize rağmen hâlâ tek geçerli modelin “serbest piyasa” (neo-liberal küreselleşme), finanssallaşma (mali sermayenin belirleyiciliği) olduğunu, devletler arası sistemi hegemonyacı, emperyalist dinamiklerin belirlediğini göz önüne alırsak Küba’nın neye kıyasla, neye uyum sağlamak üzere “normalleşmeye” başladığını görebiliriz.
Bu saptamayla “sinik” bir sözcük oyunu yapmıyorum. Yalnızca Castro ve Obama’nın konuşmalarının içeriği, gündeme gelen yeni “reformlar” değil, son yıllarda Küba’da uygulanmaya konan ekonomik “reformlar” da bu “normalleşme” sürecinin çoktan başladığını gösteriyor.
Aslında Küba, 2009 yılında Fidel’in Küba’yı ziyaret eden Amerikalı Gazeteci Jeffery Goldberg’e bir öğle yemeğinde “Küba modeli hâlâ başka ülkeler için geçerli mi?” sorusuna karşılık olarak “Bu model artık bizim bile işimize yaramıyor”... “ekonomide devletin ağırlığı çok fazla” sözleriyle açıkladığı gibi (The Atlantic, Eylül 2009) “normalleşmeye”, ekonomik modelini değiştirmeye 7-8 yıl önce karar vermişti.
B u m o d e l i değiştirmeye yönelik ilk eğilimler ortaya çıkmaya başladığında, iki eski dost James Petras ve Fidel Castro arasında 2007 yılında sert tartışmalar yaşandı. Castro, eleştirel tutum alan Petras’ı, “süper devrimciler” ifadesiyle tersleyip bu eleştirilerle Amerika’da itibar gördüklerini ima etti. O zaman “Parti-Devlet çizgisi”, “sosyalist yolu onaylayarak modeli değiştirmek” biçimindeydi.
Ancak pratikte devreye giren reformlara bakınca, gerçekten de bir model değişikliği, piyasa kapitalizmine, dünya ekonomisine entegrasyona doğru bir yönelim görüyoruz. Adeta “sosyalizme selam, piyasacı reformlar devam.
Bu reformları kabaca, şu başlıklar altına özetleyebiliriz, birincisi, 500 bin kamu çalışanının işten çıkartılarak devlet desteğiyle küçük üreticiye, hizmet sektörü girişimcisine dönüştürülmesi. Küçük işletmelerde başlamış olan kapitalistleşmenin, tarım sektörünü de kapsayacak biçimde desteklenmesi. Yabancı sermayenin gelebilmesine uygun altyapının, kurumsallaşmanın başlatılması. Küba’nın Mariel Limanı’nın 800 milyon dolarlık bir yatırımla “serbest ticaret bölgesine” ve uluslararası konteynır limanına dönüştürülmesi.
Bu “reformlar”, ABD ve Batı’da büyük yankı uyandırdı, geçen haftaki gelişmelere yol açan, 18 ay sürdüğü iddia edilen pazarlıkların başlamasına zemin hazırladı.

‘Emperyalist hesaplara uyum...’
Geçen hafta açıklanan yeni reformlar, ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargoyu henüz kaldıramıyor (bunun için Kongre’nin onayı gerekiyor) ama, Amerikan internet, telekomünikasyon şirketlerinin, bankalarının Küba’da iş yapmaya başlamalarının önünü açıyor, ABD’de çalışan Kübalıların üç ayda bir ailelerine göndermelerine izin verilen para transferi haklarını dört kat artır`'72ak 2000 dolara çıkarıyor. ABD Küba konsolosluğunu “gerçek ve çaplı bir yapıya dönüştürmeye”, bir aşamada belki de Obama’yı da içerecek, üst düzey diplomatik ziyaretlere zemin hazırlıyor (Financial Times, 18/12/2014). Buna karşılık Küba’nın ABD’nin siyasi tutuklu olarak tanımladığı 53 muhalifi serbest bırakmayı, Küba’da kalmalarına, faaliyet göstermelerine izin vermeyi kabul ettiği, internet kullanımını genişleteceği anlaşılıyor. Global Research sitesinde yazan Andrew Korybko, Küba’nın Ukrayna, Libya ve Burma deneylerinden ders almadığını, adeta 53 tane rejim karşıtı Aung San Suu Kyi yaratılmasına, “renkli devrimlere” çanak tuttuğunu savunuyor. (18/12)
“Normalleşme” için verilen tanımlardan biri de “uyum.” Obama’nın televizyon konuşmasındaki “Bugüne kadar uygulanan tecrit politikası sonuç vermedi. Ulusal çıkarlarımızı gerçekleştirme konusunda başarısız olan bu politikayı terk ediyoruz sözleri, “uyumun”, aslında Amerikan Ticaret Odası’nın “serbest piyasa ve açıklık amacına”, bunun da ABD’nin ekonomik, siyasi ve kültürel etkisine açmak anlamına geldiğini açıkça ortaya koyuyor. (Counter Punch, Peppe, 18/12)
Aynı anda kendi ülkesinde TV’de konuşan Raul Castro’nun “Biz ABD’den ekonomik ve siyasi sistemini değiştirmesini talep etmediğimiz gibi, biz de bizimkiyle ilgili pazarlık yapmayı kabul etmiyoruz” sözleri ise ne yazık ki havada kalıyor: Küba’nın ekonomik modeli çoktan değişmeye başladı. “Normalleşme” açıklandığında Küba halkının, özellikle ticaretle uğraşanların sergilediği sevinç (NYT 17; FT 18) Küba devletinin bunları bir nevi sosyalizm gibi sunma çabası, kültürel havanın da çoktan değişmeye başladığını kanıtlıyor. Wall Street Journal’ın General Motors, Cargill gibi uluslararası şirketlerin bu normalleşmeden ne kadar hoşnut olduğuna ilişkin aktardıkları (WSWS, 19/12/2014) da bu değişimin nereye doğru olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Küba devriminin, gelir dağılımını çalışanlardan yana düzenlemesi, eğitim ve sağlık alanında başarıları, uluslararası alanda anti-emperyalist direnişlere katkısı asla unutulamaz, küçümsenemez. Ancak, Küba rejiminin önce SSCB desteğiyle, sonra Venezüella yardımlarıyla ayakta durabilen bir “azgelişmiş” ülke konumunu aşamadığını da kabul etmek, Küba deneyiminden kimi dersler de çıkarmak gerekiyor. SSCB’nin çöküşünden pek bir ders çıkarılmadığını anımsayınca, bu konuda iyimser olmak zor. Yine de ben çarşamba günü bazı “hassas” noktalara değinmeye çalışacağım.  

Yazarın Son Yazıları

2026’ya girerken militarizm ve faşizm

Pazartesi günü, 2026’ya girerken ABD ekonomisinin çok kırılgan, küresel ekonominin resesyon eşiğinde olduğunu vurgulamıştım.

Devamını Oku
04.12.2025
2026’ya girerken dünya ekonomisi

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

Devamını Oku
01.12.2025
‘Süreç’ gerçek değil!

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun.

Devamını Oku
27.11.2025
‘Evrenin yeni efendileri’

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi.

Devamını Oku
24.11.2025
Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler...

Devamını Oku
20.11.2025
Küresel Organize Suç Endeksi ve Türkiye

Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

Devamını Oku
17.11.2025
COP30: Gel de kötümser olma

Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı.

Devamını Oku
13.11.2025
Demokrasi ve emperyalizm

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Mamdani, panik ve umut

Trump’ın başkanlığından hoşnut olmayanların oranı yüzde 60’ı geçti.

Devamını Oku
06.11.2025
Busan’da ‘büyük resim’

Busan’daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump’ın “12 üzerinden 10’luk bir görüşme” sözleri, Şi’nin ise “Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz” vurgusu, ”yeni” bir durumu sergiliyor: Amerika artık “tek süper güç” değil.

Devamını Oku
03.11.2025
Noktaları birleştirmek

Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Z kuşağının emeğin, doğanın, LGBTQ ve kadın haklarının değersizleştirilmesine, ırkçılığa gözetim kültürüne ve kurumsal otoriterliğe karşı zaman zaman isyana varan direnişi, yalnızca bir kuşak çatışması değil, sermayenin denetim kapasitesini sınırlayan tarihsel bir başkaldırı biçimi. Tam da bu nedenle, işletmelerinde kontrolü yitirme korkusu, teknoloji sermayesini giderek demokrasi düşmanı, hatta faşizan reflekslere sürüklüyor.

Devamını Oku
27.10.2025
İsyan ve kriz çakışmaya başladı

İsyan ve ekonomik kriz dinamikleri tarihte zaman zaman çakışıyor.

Devamını Oku
23.10.2025
Yine bir finansal krizin eşiğinde

Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.

Devamını Oku
20.10.2025
Gazze’de ateşkes

Gazze’de savaşın yerini alan ateşkes, ilk bakışta bir nefes alma imkânı sundu.

Devamını Oku
16.10.2025
‘Yapılamaz’ kültü (The cult of can’t)

Cuma günü, Aurelien adlı bir yazarın “The cult of can’t” başlıklı denemesine rastladım. Perşembe yazımı okumuş olanların ilgisini çekeceğini düşünerek özetliyorum.

Devamını Oku
13.10.2025
‘Aydınlanma’nın alacakaranlığında...

Kapitalizmin merkezlerinde (Anglosakson dünyada) uzun yıllar küreselleşmenin, teknolojinin (özellikle internet ve dijitalleşme) bizi “bugünden daha iyi” (özgür, demokratik, bolluk) günlere taşıyacağı anlatıldı.

Devamını Oku
09.10.2025
Bazen bir fotoğraf bin sözcüğe bedeldir

Bu kez şanslıyım, önümde iki fotoğraf var. Meclis’in açılışında ve akşamında verilen davet sırasında çekilmiş bu fotoğraflar bugünkü siyasi şekillenmenin, “sağını-solunu”, çok güzel betimliyorlar.

Devamını Oku
06.10.2025
‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye

Cumhurbaşkanının ABD ziyareti, MAPEG’in, 33 ilin topraklarını doğrudan madencilik yatırımlarına açması emperyalizm tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Devamını Oku
02.10.2025
‘Aynanın’ öte yanında

Bilimde bazen bir sıçrama yalnızca araştırmacıların dar çevresini değil, tüm insanlığın geleceğini etkiler. 2020’de DeepMind’in geliştirdiği AlphaFold sistemi böyle bir andı.

Devamını Oku
29.09.2025
Yapay zekâ dünyayı yutuyor

“YZ dünyayı yutuyor” artık abartılı bir iddia değil.

Devamını Oku
25.09.2025
Güney Avrupa’da demokrasiye geçiş

Tsiridis’in çalışmasının en güçlü yanı, somut tarihsel analizleri belgelerle destekleyerek sivil toplumun (çoğunlukla göz ardı edilen) rolünü vurgulaması.

Devamını Oku
22.09.2025
Üzüm üzüme bakarak...

Dünya siyaseti ve ekonomisi, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde birbirine benzeşen güç dinamikleriyle şekilleniyor.

Devamını Oku
18.09.2025
İsrail Gazze’de ne yapıyor?

Gazze’de yaşananlar, uluslararası medyada sıklıkla “çatışma”, giderek soykırım olarak tanımlansa da Prof. Jiang Xueqin olanların arkasında çok daha karanlık bir gerçeğin yattığını söylüyor.

Devamını Oku
15.09.2025
11/9/01: Nereden nereye

ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı.

Devamını Oku
11.09.2025
Endonezya’da isyan

Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

Devamını Oku
08.09.2025
Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor.

Devamını Oku
04.09.2025
ABD’de faşizm ve direniş

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Devamını Oku
01.09.2025
Eski olguya yeni kavram

Uluslararası ilişkiler alanında yeni bir kavram var: “Ekonomik zorlama çağı” (Foreign Affaires).

Devamını Oku
28.08.2025
‘Yıllık yüzde 20 büyüme hızı’ ve diğer fanteziler

Peki bu “ekonomik patlama” yaşanırken, insanların yerini YZ ajanları alırken, artan çıktıyı karşılayacak, kârların gerçekleşmesine, alınacak yatırım kararlarına kaynak olacak tüketici talebi nereden gelecek?

Devamını Oku
25.08.2025
Buradan nereye?

Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor.

Devamını Oku
21.08.2025
Bir gün, Spinoza sinagoga girer...

Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı.

Devamını Oku
18.08.2025
Başkan başkenti ‘geri almış’

ABD ekonomisinde, stagflasyon, “konut krizi” kaygıları artarken Trump, Ulusal Muhafızları, Washington DC sokaklarında konuşlandırdı...

Devamını Oku
14.08.2025
‘Hazırlıksız yakalandık’

Yaygın sıradanlaşmış, “veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar” eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: “Hazırlıksız yakalanacağız”.

Devamını Oku
11.08.2025
Amerika’dan ithal faşizm

Köyler, dinler, mezhepler, tarikatlar, kabileler, fraksiyonlar...

Devamını Oku
07.08.2025
Avrupa’ya ne oldu?

İskoçya’da imzalanan ABD-AB ticaret anlaşmasını, bir yorumcu, İngiltere’nin “Süveyş anına” benzetti. İngiltere, 1956’da Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için hamle yaptığında, ABD’nin, “Geri çekilmezsen finansal sistemini çökertirim” tehdidine boyun eğmiş, artık hegemonyacı bir güç olmadığını öğrenmişti. Sanırım, bu anlaşmayla, Avrupa Birliği de ABD ve Çin’in yanında 3. bir küresel hegemonya merkezi olmadığını anladı.

Devamını Oku
04.08.2025
Çin’de çifte yol ayrımı

Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor.

Devamını Oku
31.07.2025
‘Süreç’ üzerine notlar

Kürt hareketinin siyasi ve askeri temsilcileri uzun erimli bir proje bağlamında süreci ilerletebilecek bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Haklı olabilirler. Ancak süreci doğru anlamlandırabildiklerinden emin değilim. Bugüne kadar Kürt halkının haklar ve özgürlükler taleplerini her zaman desteklemiş biri olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Devamını Oku
28.07.2025
Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor...

Devamını Oku
24.07.2025
Jeopolitik ve emperyalizm

Ortadoğu’daki gelişmeleri jeopolitiğin gözlükleriyle okuma alışkanlığı yaygın. Halbuki, “jeopolitik”, devletlerin, “coğrafya kontrolü” konusundaki arzularına, kaygılarına ilişkindir. Emperyalizm ise kapitalizmin andaki ve bu anı kapsayan dönemdeki özelliklerinin anlaşılarak eleştirilmesine...

Devamını Oku
21.07.2025