Savaşa ve Kaosa Doğru

02 Mart 2015 Pazartesi

Geçen pazartesi yazımda dikkat çektiğim iki eğilim güçlenmeye devam ediyor. Bahar’da IŞİD’i Musul’dan çıkarmaya yönelik bir savaşa, ABD’nin yeniden imparatorluk projesine geri dönmesine ilişkin tartışmalar geçen hafta belirgin biçimde yoğunlaştı.
Bu tartışmalardan, büyük çaplı, uzun sürecek, birçok ülkenin topraklarını etkileyecek bir savaşın gündeme gelmeye başladığını düşünmek olanaklı. IŞİD açısından Musul’un önemi, IŞİD’in Türkiye dahil birçok ülkenin sınırlarını delik deşik etmiş olan varlığı, sonunda Musul’dan sürülüp atıldığında, ülkelerine dönmeye başlayacak olan savaşçılar üzerinden metastaz yapma olasılığı da savaşla birlikte, halen IŞİD bölgesinde ve Suriye’de oluşan kaosun yaygınlaşabileceğini düşündürüyor.

Yeni savaş arzusu
Geçen salı günü New York Times,George W. Bush döneminin ardından muhafazakârlarda denizaşırı savaşlara ilişkin oluşan kuşkuların artık dağılmakta olduğunu” aktarıyordu (J. Martin & J.W. Peters, 24/02/15). “Cumhuriyetçi Parti’nin başkan aday adaylarının dikkati dış politika konularına kayıyor” başlıklı yorumda yazarlar, Cumhuriyetçi Parti aday adaylarının, “daha adaleli bir dış politika savunma konusunda birbirleriyle yarışmaya başladıklarını” aktarıyorlar. Bunun arkasında parti taraftarlarının eğilimleri var. Önceki hafta yapılan bir CBS kamuoyu yoklamasına göre, “İslam Devleti”ne karşı savaşmak için asker gönderilmesini isteyenlerin oranı Cumhuriyetçiler arasında yüzde 75 düzeyine ulaşıyormuş. Başkanlık seçimlerinde geleneksel olarak kritik rol oynayan Iowa ve Güney Carolina eyaletlerinde, Cumhuriyetçi seçmen, 2016 seçimlerinde en önemli konuların başında, ekonominin yanı sıra “İslam Devleti”ne yönelik bir askeri operasyon olasılığının geldiğini düşünüyormuş.
The Atlantic’de de Michael Knigths, Martin&Peters’in yazılarına ilişkin yorumunda, “daha adaleli dış politika demek aslında, savaşa daha çok eğilimli dış politika demektir”, bu kavramı kullananlar aslında “ABD IŞİD üyelerini öldürmek için asker, Suriye muhalefetine silah göndersin, bu ülkelere daha çok bomba atsın, Pakistan ve Yemen’de daha çok insansız uçak saldırısı düzenlesin, Rusya destekli isyancılara karşı Ukrayna’ya silah göndersin istiyorlar” ama “bunları açıkça ifade etmediklerinden tartışmayı bastırıyorlar” diyor. Knight, IŞİD tarafından kaçırılan Suriyeli Hıristiyanlar haberine ilişkin, “Ben de hükümetimin, insanların yaşamını korumak için teröristleri öldürmesini istiyorum” diyor.
The American Interest’te de Paul Pillar, Kamuoyu Araştırma Şirketi Pew’nun geçen hafta yayımlanan bir anketinin sonuçlarına bakarak “Amerikalılar yeni bir savaşa doğru mu kayıyorlar” diye soruyor (25/02/15). Geçen yıl ekim ayında yapılan bir anket, savaşa karşı olanların oranını yüzde 55, yandaş olanların oranını ise yüzde 39 olarak gösteriyormuş. Bu yıl şubat ayında yapılan araştırma, savaş yanlılarının oranı yüzde 47’ye yükselirken, savaşa karşıtı olanların oranının yüzde 49’a gerilediğini gösteriyor. Amerikan toplumunda gelişen bu yeni ruh hali ile IŞİD’in vahşeti, kültür endüstrisinin bu vahşeti pazarlama heyecanı arasında doğrudan bir ilişki var. Daha önemlisi, bu ruh hali başkanlık seçimleri iklimini belirleyecek, daha iddialı, “üstünlüğümüzü restore etmeliyiz” ilkesine dayalı yeni bir militarist dış politika arayışını öne çıkaracak gibi görünüyor.

Restorasyon ve kaos eğilimi
Yukarda “yeni” kavramını kullandım ama aslında, Bush döneminde çuvalladıktan sonra geri çekilen projenin, kimi ufak değişikliklerle geri gelmesinden söz ediyoruz.
ABD’nin kültürel ve ekonomik üstünlüklerine dayanarak liderlik etme kapasitesindeki gerilemeye çare olarak askeri alandaki “rakipsiz” üstünlüğüne, zorla dayatmaya dayanma eğilimi (imparatorluk projesi) yine öne çıkıyor.
Geçen hafta The National Interest’te, Dov Zakheim (2001-2004: Savunma Bakanlığı baş mali sorumlusu, The National Interest yönetim konseyi üyesi) “Amerika’nın Üstünlüğünü Restore Etmek” başlıklı oldukça kapsamlı denemesinde, Rusya’dan Çin’e, Ortadoğu’ya kadar, her alanda, hep bu zora dayanma eğilimini öne çıkarıyor, bir anlamda bildik “neo-con” tezleri tekrarlıyor. Benim dikkatimi çeken önemli bir değişiklik, geçen sefer Tayyip Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı”, Türkiye de “ABD’nin stratejik ortağı” gibi ifadelerle tanımlanırken bu kez Zakheim’in denemesinde Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İslamcı “savaşçıların Suriye’ye geçerek İslam devletine katılmasını önlemeyen”, Kobani’de savaş sürerken, ancak ABD baskı yapınca peşmerge destek güçlerinin topraklarından geçerek Kobani’ye gitmesine izin veren, bir anlamda ABD’nin bölgedeki işlerini kolaylaştırmak yerine ona zorluk çıkaran bir oyuncu olarak tanımlanıyor (25/02/15).
Bu ABD üstünlüğünün restorasyonu hamlesi bu kez Musul’dan IŞİD’i söküp atma savaşıyla başlayacak gibi görünüyor.
Bu hamle bölgede kaosu yaygınlaştırır! Kaosun yaygınlaşma olasılığı öncelikle gelecek Musul savaşına ilişkin belirsizliklerle ilgili. Pentagon, 25 bin askerlik bir saldırı gücü, havadan ABD desteği gerekirse karadan da ABD askeri hesabı yapıyor. Buna karşılık Musul’da 2 - 3 bin kişilik bir IŞİD gücü olduğunu varsayıyor.
Olası bir Musul savaşına ilişkin kaygılarını dile getiren yorumcular, öncelikle Irak askerlerinin savaşma gücüne güvenilemeyeceğine işaret ediyorlar. İkinci olarak, saldırının yapılacağının önceden açıklanmasının hatalı olduğu vurgulanıyor. Musul, IŞİD için stratejik ve simgesel önemli çok yüksek bir kent. Küçük bir kasaba olan Kobani’de bu kadar ısrarla savaşan IŞİD’in Musul’a yığınak yaparak çok daha büyük bir inatla direnmesi beklenebilir.
ABD askeri uzmanları, IŞİD’in mümkün olan en çok sayıda militanını Musul’a toplamasını, böylece bir savaşla bunları imha etmeyi planlıyor olabilirler. Ancak eğer Irak güçlerinin çoğunluğu Şiilerden oluşacaksa, ABD Musul’da Felluce benzeri bir yıkım ve katliam gerçekleştirse, bunun Sünni Arap dünyasında yaratacağı tepkiyi göğüslemek kolay olmayabilir.
IŞİD’in düzenli orduların yoğun saldırısı karşısında yenilmesi, büyük kayıplar vererek Musul’u terk etmesi kaçınılmaz. Ancak, bu savaş birçok cephede, sınırları belirsiz bir coğrafyada, birçok biçimde sürecek. Ayrıca iki sorun daha var, birincisi Musul’un IŞİD kalıntılarından temizlenmesi, kente bir düzen getirilmesi. İkincisi Musul yenilgisinden sonra ülkelerine dönmeye, etraftaki diğer ülkelere geçmeye başlayan militanların, o ülkelerdeki yapılarla birlikte eylemler düzenleyerek karışıklık çıkarma olasılığı. IŞİD’in belli bir altyapıya sahip olduğu, sınırları son derecede geçirgenleşmiş bir ülke olarak Türkiye için de ayrıca kaygılanmak gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları