Adalet Sarayında Ölüm

11 Nisan 2015 Cumartesi

Çizme, Çağlayan trajedisi şokunun adeta bir fotokopisini yaşıyor. Milano adalet sarayında, aralarında bir yargıcın da bulunduğu üç kişiyi öldüren İtalya’daki saldırgan, hileli iflastan yargılanan bir dolandırıcı, terörist değil.
Ama failin, ülkenin en kilit adalet sarayına silahını sokuş yöntemi aynı.
Adalet sarayındaki yargıcının güvenliğini sağlayamayan bir devlet vatandaşını nasıl korur” sorusunu sordurtan “güvenlik” tartışmaları da keza, aynı.
Milano adalet sarayına dış muhabirlik yıllarımda çok gittim.
Milano Adliyesi “Temiz Eller”le eşanlama gelirdi. Temiz Eller davaları burada görülürdü.
Aynı “saray” sonra Berlusconi’yi yargılayan yolsuzluk, rüşvet davalarıyla anılır oldu.
Bu mekân bu yüzden İtalya’nın en büyük hukuki-siyasi dönemeçlerine damga vuran bir yerdir.
’90’lar başında “Temiz Eller”, burada bir siyasi sınıfı tasfiye etti.
Hıristiyan Demokratlardan Sosyalistlere dek.. meydanın boşalmasıyla, patron Berlusconi siyasete girdi…
Onun da sonunda, “düşkünler evinde sosyal hizmete mahkûm edilmesiyle” son bulan çeşitli yolsuzluk ve rüşvet davaları gene burada görüldü.
Milano Adalet Sarayı” Çizme’de hem soğuk savaşla anılan “1. Cumhuriyete”, hem Berlusconizm ile özdeşleşen “2. Cumhuriyete” son veren bir kurum. Şimdi bu kurumun saldırıya uğraması, duyulan şoku artırıyor.

Özel güvenlik hedefte
Temiz Eller” yargıçlarıyla burada çok röportaj yaptım.

Mussolini mimarisi damgasını taşıyan binanın girişinde Latince harflerle: “Adalet/ IUSTITIA” yazar. Altında da adaletin unsurları sıralanır: “Dürüst yaşamak, başkasına zarar vermemek, herkese hakkını teslim etmek…
Çok sıkı kontrollerden -vaktiyle öyleydi!-geçip içeriye girdiğinizde, yüksek tavanlar, mermer sütunlar, mozaikler, freskolarla karşılaşırsınız.
Eskiden jandarma gözetiminde yapılan bu sıkı kontroller 2000’lerde zayıflamış. Çağlayan örneğindeki gibi güvenlik, devletten alınıp özel güvenliğe verilmiş.
Açılan ihalelerde gözetilen kıstas da “güvenlik çıtası” olmaktan çıkıp “düşük fiyat” olmuş…
Binanın 4 girişinden 3’ünde, bugün özel güvenlik gözetiminde olan metal detektörler var.
Dördüncü kapı -aynı Çağlayan’da olduğu gibi- avukat, yargıçlar, adalet sarayı personeline ait kapı. Bu kapıdan yalnız personel kartı ile girmek yetiyor. Kendi avukatı ve de davasına bakan yargıcı, bir de sanığı öldüren saldırgan Claudio Giardiello, 13 el ateş ettiği Beretta’sını işte Çağlayan’daki teröristler gibi bu personel ve avukat kapısından sahte “avukat kimliği” ile sokuyor…

Bakanlar savunmada…
Benzerlikler burada bitiyor. Bundan sonra benzemezlikler başlıyor.
Saldırganın “avukat kapısını” kullanmasından hareketle yetkililer avukatlara karşı bir “cadı avı” başlatmış değil.
Kendilerini savunmak durumunda bırakılan taraf yargı elemanları değil, doğrudan içişleri bakanı ile adalet bakanı oluyor.
Muhalefet, bu bakanlardan şimdi güvenlik açığı için açıklama bekliyor.
Hükümet mensupları bunun karşılığında muhalefete yüklenmek yerine, “silahın içeri sokulmasından kimin sorumlu olduğunu bulup çıkaracaklarını” söylüyorlar.
Başbakan, parlamentoda her şeyin şeffaflıkla tartışılacağını belirtiyor.
En büyük fark “hesap verilebilirlik” ve “şeffaflık”ta.
Polemikler nedeniyle kimsenin aklına medyayı ve sosyal medyayı sansürlemek gelmiyor…
Devlet, ilk iş olarak yeniden adalet saraylarındaki güvenliği denetimine almaya hazırlanıyor. Ve “özel-devlet güvenliği” açıklarının yeni bir strateji ile giderilmesi hedefleniyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları