Debussy, yeni beste ve savcılıkta ifade vermek

19 Ekim 2015 Pazartesi

Sabah açıyorum sosyal medyamı, yazılanları, gelen mesajları okuyorum, anlıyorum ki dün gece bana yine bir Ak trol saldırısı olmuş Twitter’da.
Katliamda ölenlerin anısına beste deneme aşamasında videosu”nun altına, “git, öl, defol, asarız, keseriz” tehditleri ve çoğunluğu hastalık betimlemesi olan “spastik”, “otustik” tarzı hakaretler yazmışlar, küfürler de var, çok ağır hakaretler...
Düşünün, bu hakaretlerin binde birini biz onlara (!) yapsak neler yaparlardı kim bilir? En az 50 yıl hapis yatardık.
Şu, “biz” ve “onlar”dan çok yorulduk hepimiz.
Hissetirmek istedikleri şu:
Eskiden “ya sev ya terk et” vardı.. Şimdi “ya terk et ya öl” var artık. (Hatta en iyisi “hem terk et hem öl”, bu adamların gözünde biz bu kadarız...)
Bu kâbus bir bitse..
Bakın dün yeni besteme çalıştım, bir yandan Debussy’nin Prelüdlerini öğrenmeye devam ediyorum, “Türk bestecileri arşivi” projeme devam ediyorum, ben bir müzisyenim, çalışmaya devam ediyorum, kendimce, bir şey üretmeye çabalayarak, bir de mahkemelere gidip ifade vermeye devam ediyorum! Dün de öyle bir gündü... Bu sefer Anadolu Ajansı (benimle beraber 57 aydını savcılığa yollamışlar) 31 Mart 2014 yerel seçimler ile ilgili bir tek tweet, yazdığım cümle aynen şöyle: “Anadolu Ajansı seçim sonuçlarını manüpile ederek verdi”. Bir cümle arkadaşım! Sadece bu! Hakaret yok hiçbir şey yok! Bir tespit gibi, neredeyse eleştiri bile yok!
Ve şunu da ekleyelim, o seçim gecesi, bunun benzerini ya da çok daha ağırını yazan yüz binlerce insan var. “Anadolu Ajansı her haberi doğru verir, ya da ajanslar eleştirilemez” gibi kurallar da yok. Yok ama yaratılmış...
Gidip ifade veriyorum, konserlerimin arasında, bir çalışma günümde, ağır bu...
Debussy’ye, besteme, projelerime ara verip uzun mahkeme koridorlarında, asansörlerinde bir sabah geçiriyorum, hiçbir şey yapmamışken, bu ülke haksızlık ve çirkinlik içinde boğuluyorken, terör ve cinayetler almış başını gidiyorken, benim savcılığa ifade vermeye gitme sebebim bu!
Bana yollanan bir fotoğraf var, Anadolu Ajansı’nın müdürünün minicik kızı, keman çalıyor, arkasında bir Fazıl Say posteri...
Bana tuhaf geldi... O baba o kemanın sesini hep hatırlayacak...

***

Bir şey yazamıyoruz.
Ne yazarsak başımıza ne gelir bilemiyoruz.
Her şey yasak.
Seçimle ilgili konuşmak zaten yasak.
Katliam yapılıyor, onunla ilgili konuşmak da yasak...
Mesele biz olunca;
Konuşmak, düşünmek, tartışmak, yazmak, müzik, sanat, bilim, dostluk kurmaya çalışmak hepsi yasak, hepsi anlamsız...
Ya terk et ya öl” kalmış geriye onların bana sunduğu.
Bu yazımdan dolayıda mı savcılığa ifade vereceğim?
Ya da azar işiteceğim..
Ne diyeyim?
Bağırsaklarımız düğümlendi artık çaresizlikten...
Bu kâbus bitse.....
İtirazım ağır, bana ve bize sundukları “bu yok olma hayatı”na...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gideon Klein 28 Eylül 2016
Büyük çaresizlik 13 Ocak 2016

Günün Köşe Yazıları