Ukrayna’da ‘Son Tango’

10 Mart 2014 Pazartesi

Kissinger, Washington Post’taki yazısında, “Ukrayna ile ilgili tüm siyasi tartışmalar karşılıklı pozisyon alma üzerine. Acaba nereye gittiğimizi biliyor muyuz” (06/03) diyordu. Sanırım, “Soğuk Savaş” sonrası dönemden başka bir yere gidiyoruz.
SSCB çöktüğünden bu yana ABD/Avrupa, Rusya’yı önce “bağımlı devlet”, “yeni sömürge” konumuna sokarak kaynaklarına el koymayı denediler; olmayınca bir taraftan çembere almayı, diğer taraftan ilişkileri yumuşak tutmayı amaçlayan bir “stratejik belirsizlik” politikası izlediler. Varşova Paktı üyesi SSCB uydusu ülkeleri, NATO ittifakına, AB blokuna kattılar. Sonra sıra Ukrayna ile, Rusya’nın güvenliğini doğrudan tehdit eden bir aşamaya geldi. Böylece, ABD Harp Akademisi’nden Prof. Nikolas Gvosdev’e göre “stratejik belirsizlik” politikası da tükendi (National Interest, 04/03). Soğuk Savaş döneminin önemli Rusya uzmanlarından, diplomat George Kennan’ın 1990’larda NATO genişlemeye başlarken dillendirdiği “Bu bir soğuk savaşa yol açar... Ruslar yavaş yavaş, ama düşmanca bir tepki geliştirecekler” korkusunun gerçekleştiği noktaya geldik. Sanırım burada durmak da mümkün olmayacak!

Tırmanma ve ‘machtpolitik’
ABD/AB, bir halk ayaklanmasından yararlanarak seçilmiş hükümeti deviren, parlamentonun seçilmiş üyelerini kovarak kendi hükümetlerini kuran, ilk iş olarak da Rusça konuşan azınlıkların haklarını iptal eden aşırı sağcı, faşist milislerin yönetimine destek verdi. Kırım bölgesindeki Rusça konuşan halk ve burada konuşlanmış Rus askerleri, Kiev’deki “faşist” hükümete karşı kendilerini korumak gerekçesiyle yönetimi ele geçirdiler.
Geçen hafta perşembe günü Kırım parlamentosu oybirliğiyle, Rusya’ya katılmaya yönelik bir referandum yapma kararı aldı. Kiev’de seçilmiş hükümeti deviren faşist milislerin yönetimini meşru kabul etmekte bir sorun görmeyen ABD/AB bu, yasal yollarla seçilmiş Kırım parlamentosunun kararını gayri meşru ilan etti. ABD/AB ülkeleri Rusya’ya yönelik eleştirilerinin tonunu yükselterek bir seri yaptırımı devreye soktular, Rusya eğer geri adım atmazsa arkasının geleceğini açıkladılar.
Bu sırada ABD bölgede askeri yığınak yapmaya başladı. Polonya’ya 12 F-16 uçağı geldi, güdümlü füze destroyeri USS Truxtun, Boğaz’dan geçerek Karadeniz’e girdi. Wall Street Journal, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze savunma sistemi kurma projesini askıya alan kararın geri çevrilmesi gerektiğini savundu. BBC, CNN gibi kanallar bir tarafta, Russia News öbür tarafta “1984” romanından çıkma propaganda platformlarına dönüştüler. Buna karşılık Rusya, son yılların en büyük askeri tatbikatını yapmaya, Ukrayna sınırına asker yığmaya başladı.
Taraflar geri dönüşü çok zor ve sancılı olması kaçınılmaz bir yola girmiş, giderek daha fazla machtpolitik (güç politikası) uygulamaya başlamış gibi görünüyorlar: ABD/ AB, Rusya’nın geri basarak Kırım’ı, Karadeniz’deki Sivastopol Limanı’nı terk etmesini, sınırlarında NATO üyesi, faşistlerin yönetiminde bir Ukrayna oluşmasını, Batı’nın hegemonyasını kabul etmesini istiyorlar. Kısacası, Rusya’nın uluslararası konumunun, Batı’nın Rusya’yı istediği gibi kendine bağlamasını önleyen lider kadrosunun aşağılanarak yıpranmasını istiyor. Buna karşılık Kırım Rusya açısından vazgeçilmesi olanaksız bir kırmızı çizgi oluşturuyor. ABD/AB ile Rusya’nın bu zıtlaşmasının “soğuk savaş” düzeyinde kalması giderek zorlaşıyor.
“Yeni bir Soğuk Savaş” senaryosunun içini boşaltan bir etken daha var. Bu kez ABD, Rusya’ya karşı, ideolojik, ahlaki düzeyde kamplaştırıcı bir söylemden yoksun. Demokrasi/otoriter rejim ikileminin, Kiev’deki faşistler, Suudi ve Körfez krallıkları ve en önemlisi Çin varken etkili olması olanaklı değil. Böyle bir söylem ABD safında toparlanmaya değil, ABD’yi yalnızlaştırmaya yol açar. Geriye yalnızca, ABD hegemonyasının daha da zayıfladığını gösterecek boş laflar ya da aksini kanıtlayacak bir “machtpolitik” ikilemi kalıyor...

Örgüt şart! - Batı’nın faşizmle dansı
Financial Times, diktatörleri büyük özverilerle mücadele edip deviren halk hareketlerinin daha sonra istedikleri özgürlükleri getiren rejimleri kuramamalarının nedenlerini araştıran yazılar yayımlıyorsa dünyanın “garip” bir döneme girdiğini düşünmek gerekiyor
Columbia Üniversitesi’nden Prof. Mazover’in “Bir diktatörü devirmek baskıya son vermeyi garanti etmiyor” (Financial Times, 28/02) başlıklı yazısında, iki etkenin isyan edenlerin, “devrimlerin” arzularının gerçekleşmesini zorlaştırdığını saptıyor. Örgütlenme yetersizliği ve dış müdahale. Ukrayna özelinde bunların ikisine de rastlıyoruz. ABD/AB, daha baştan, Yanukoviç hükümetini ekonomik taleplerle köşeye sıkıştırdı. Sonra halk ayaklanınca, ortaya ayaklanmanın demokratik öz örgütleri çıkamadan, AB/AB, örgütlü faşist milislerin yardımıyla hareketi tekeline aldı ve yönlendirdi.
Burada, “faşist” kavramını kullanırken “ideolojik” davrandığımı sanmayın. Batı, 1945’ten bu yana ilk kez açıkça Yahudi düşmanı, Nazi hayranı gruplarla işbirliği yapıyor. Bunlardan, Dünya Yahudi Konseyi’nin yasaklanmasını istediği Svoboda partisine ve silahlı milisleri Nazi SS askerlerininkine benzer üniformalar giyen, “Sağ Sektör” adlı koalisyona bakmak yeterli.
Nazi kamplarında 30 bin kişinin ölümünden sorumlu Demyanyuk, Nazi işbirlikçisi Bandar, Svoboda’nın lideri Tyahnybok için birer kahraman. Bu partinin başkan yardımcısı “Goebbels Siyasi Araştırmalar Merkezi” adlı bir pisliği kurmuş. Svoboda’nın 2010 manifestosu, parlamentarizme son vermekten, siyasi partileri kapatmaktan, bürokrasinin, eğitim kurumlarının, polisin, ordunun liderlerini toptan değiştirmekten (bana biraz tanıdık geldi) Rusça konuşan tüm entelektüelleri yargısız infaz etmekten, Ukrayna düşmanı Yahudi-Rus komplosundan söz diyor. Bu adamlar yeni hükümette, savunma ve iç güvenlik kurumlarının başına geldiler.
Bu çevrelerden entelektüellerin, 1989’da kurduğu, ABD Dışişleri’nin 2008’de “Doğu Avrupa’daki en ısrarlı Yahudi düşmanı kurum” olarak tanımladığı “Bölgeler Arası İnsan Kaynakları Akademisi” (MAPU), devlet ve diplomasi için devlet üniversitelerinden daha çok personel yetiştirmiş. MAPU’nun Ku-Klux-Klan ile de yakın ilişkileri var (Juli Hyland, WSWS.org. 06/03).
Artık geri çekilecek yeri kalmadığına inanan Rusya, liderliğini kanıtlamak zorunda olan ABD, bu karşılaşma içinde gelişen machtpolitik ve silahlı faşist örgütler... Eğer, bir hesap hatası söz konusu değilse, “ABD ve Batı, Rusya’yı bir savaşa götürmeye çalışıyor galiba” diye düşünmek olanaklı. Peki ya sonra... Tarihçi Prof. Anatol Lievene göre, bu gidişten yararlanacak tek ülke Çin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları