Peki ya sonra...

10 Mart 2016 Perşembe

“Sanırım bir dönem, daha bir süre yakıp, yıkacak olsa bile kapanıyor” saptamasını yaparak, “Peki ya sonra?” diye sormuştum. Çünkü siyasal İslamın AKP eliyle iktidara yükselmesinin, kendi iktidar ve toplum anlayışını uygulamaya koymasının sonuçlarından salt Erdoğan’ı sorumlu tutmak, temelde yatan İslamcı dinamikleri gizlemekten, siyasal İslamın farklı bir liderlik yapısıyla “kazanımlarını” konsolide ederek projesini uygulamaya devam etmesine yardımcı olmaktan öte bir işe yaramayacaktır.
Bir Anglosakson deyimi “Beni bir kez aldatırsan sana ayıp, iki kez aldatırsan bana” der. İkinci kez “yararlı salak” durumuna düşmemek için çok dikkatli olmak gerekiyor.

Bazı anımsatmalar
Siyasal İslamın 1990’larda hızlanan uzun yürüyüşünün önü 28 Şubat’ta asker eliyle açıldıktan sonra, AKP, hükümete geldiğinde önünde duran ilk hedef devleti yöneten, “devletten sorumlu sınıflar” oldu; bunların direnişinin kırılması ya da tasfiye edilmesi gerekiyordu. İkinci adımda, bu “ulusal projeye” sadık, çoğunlukla, Aydınlanma geleneğinin otoriter-bürokratik yanının ürünü kadroyu üreten yapılar, örneğin eğitim sistemi de dönüştürülmeliydi.
Bu çok bilinen bir süreç; yalnızca kadrolaşma, telefon dinleme, teşhir, yıldırma, susturma, yandaş medya yaratma, uydurma kanıtlarla tasfiye gibi olguları anımsatmakla yetineceğim.
Bu dönüştürme, yıldırma, susturma, tasfiye siyasal İslamın bugün birbiriyle savaşmakta olan her iki kanadının işbirliğiyle, özellikle Cemaat’in sunduğu araçlarla gerçekleştirildi.
Başlangıçta, Zaman gazetesinin “birbirimizi dinleyelim” kampanyasıyla Siyasal İslam kendine toplumda yeni bir konuşma alanı açtı. İki farklı “hakikat rejiminin” karşı karşıya olduğunun, bu “birbirimizi dinleme” fantezisinin aslında Siyasal İslamın düşüncelerinin yayılmasının, laik toplumda getirdiği ağrıları katlanılır kılmaya hizmet ettiğini ne yazık ki kimlik siyasetinden gözleri kamaşmış liberal entelijensiya göremedi, kendini, bu “yavaş intihar” sürecine teslim etti.
Tasfiye sürecinin pratik acı sonuçlarını da, liberal entelektüeller, gazete köşelerinde TV kanallarında, “Askeri vesayete/ darbeye karşı mücadele”, “Demokratikleştirme”, “Kürt sorununu çözmememizi engelliyorlar”, “Bu ülkede Müslümanlara baskı yapılıyor” söylemli şekerle kapladı.
13 yıllık AKP dönemi boyunca, ilk yıllarından bu yana “demokratikleşme”, “Kürt sorununu çözme” savlarının içinin ne kadar boş olduğunu biteviye işlemiş olduğum için bu konulara girmeyeceğim. Ama “Askeri vesayet” savı biraz farklı.

‘Askeri vesayet’ filan...
“Vesayet” liberal söyleme ait idealist bir kavram. Örneğin “askeri vesayet” kavramını benimsediğimizde, ordunun karşımıza, toplumsal formasyonun içindeki egemen sermaye birikim ilişkilerinden, bu ilişkilerin sınıflarının matrisinin ürettiği güç (bağımlı bir ülke için daha da önemlisi) ilişkilerinden, bu ilişkilerin uluslararası jeopolitik mimariyle (NATO – AB vb.) hegemonya ilişkileriyle bağlantısından bağımsız, özgün aklı, iradesi olan, adeta antropomorfize edilmiş, canı ne isterse onu yapabilen bir özne olarak çıktığını görürüz.
Bu idealist anlayışı, maddeci bir bakışla, orduyu yerli yerine, “yapısal belirleyicilik” ilişkileri içine koyacak biçimde düzelttiğimizde, AKP’nin “askeri vesayeti” kırdığını değil, “askeri vesayet” çoktan “kırıldığı” için devletten sorumlu sınıfları değiştirirken, tasfiye ederken orduda da belli bir tasfiye sürecini gerçekleştirebildiğini görebiliriz. Ordu üst kademesinin de dünya, toplum, siyaset anlayışları, eğitimleri, pratikleri, olanları anlamaya uygun olmadığından, güçlerinin iç ve dış kaynaklarının çoktan kuruduğunu görememiş olması da Siyasal İslamın özellikle Cemaat’in işini kolaylaştırmıştır.
Bitirirken, son bir anımsatma yapmak istiyorum. Zaman gazetesine yapılan saldırı “susturma” sürecinin bir parçasıdır, gazeteye ve çalışanlarına yönelik saldırıları mahkûm etmek gerekir. Ancak Zaman gazetesinin, temsil ettiği akımın da “Hoca efendinin” “vesayeti”(?!) altında işlediğini, bugüne gelişin iki sorumlusundan biri olduğunu da akılda tutmak gerekir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları