Aydın Engin

Şirketler Avrupası’nda deprem...

26 Haziran 2016 Pazar

Avrupa Birliği, yoluna İngiltere’siz (Peki peki Birleşik Krallık’sız ya da Büyük Britanya’sız) devam edecek.
Devam edecek mi?
Edebilecek mi?
Şimdiden milliyetçilerin (ulusalcı da diyebilirsiniz, fark etmez) zafer çığlıklarını duyar gibiyim:
İşte ulus gerçeğini inkâr eden, ulusdevletler çağı bitti bitiyor diye ahkâm kesen milli bilinçten yoksun enternasyonalistlerin suratında İngiliz şamarı patladı ve bu daha bir başlangıç!
Öyle mi gerçekten?
Avrupa’nın milliyetçi partilerinden faşizan ve faşist partilerine kadar bütün kanatların AB’den çıkma, yeniden milli sınırlarına kavuşup o sınırları gümrük duvarları, vize, bıktırıcı pasaport kontrolleri ile koruyup; sınırların dışında kalanları rakip, hatta düşman, Asya ve Afrika’dakileri ise “en düşman” ilan edip refahın tadını çıkaracakları bir dönem mi başlıyor?
İnsanlık ırmağının ağır ağır ama hep aktığını düşünenlerdenim. Ancak dümdüz akan bir ırmaktan değil, büyük menderesler çizerek akan bir ırmaktan söz ediyorum.
Avrupa Birliği, Avrupa’daki ulus-devletlerin milliyetçi yargı ve önyargıları aşıp bir üst kimlikte buluşmalarını hedefleyen bir proje idi ve projedir. Şimdilerde ırmağın geriye doğru aktığı aldatmacası yaratan bir büyük menderes çizilmekte.

***

Yine de geniş kitlelerin AB’den ayrılma yönünde eğilimler taşımaları, İngiltere’de olduğu gibi bunun oy kullananların yarısından fazlasına ulaşması açıklanmaya muhtaç. Kitlelerdeki bu yönelimi sadece Avrupa’nın milliyetçi, faşizan, faşist partilerin demagoji sanatındaki hünerleri ile açıklayamayız.
Keza “mülteci korkusu” ve İslamafobi de bu yönelimin tek etkeni, açıklayıcısı değil.
Bir önemli, hatta bence belirleyici etken 1992’de imzalanan Maastricht Anlaşması. Türkiye kamuoyunda daha çok Maastricht Kriterleri diye anılan anlaşmada öne çıkan, belleklerde kalan: Ortak para birimi (Avro), ortak merkez bankası ve Avrupa Topluluğu’ndan (AT) Avrupa Birliği’ne geçiş oldu.
Oysa Kopenhag kriterleri Avrupa’nın demokrasi, insan hakları, özgürlük standart ve ilkelerini tanımlarken Maastricht Anlaşması da Avrupa Birliği ülkelerinin tümünün benimsemesi gereken ekonomik modeli tanımlıyor ve zorunlu koşul olarak benimsiyordu. Bu modelin kısa ve kestirme adı: Serbest piyasa ekonomisi’dir.
Ne yani, tutup ekonomik model sosyalist sistem olacaktır mı diyeceklerdi” diye laf ebeliği yapıp laf kalabalığına sapılmasın. AB ülkelerinin ve yeni üye olacakların zorunlu olarak benimseyeceği model serbest piyasa ekonomisi olunca çok zorlu mücadelelerle kazanılan sosyal devlet ilkesi de kendiliğinden çöp sepetini boyluyordu ve boyladı. Modelin tanımı gereği devletin olabildiğine ve alabildiğine küçülmesi süreçleri işlerken bütün yurttaşlar için ücretsiz genel sağlık sigortası, ücretsiz eğitim gibi kazanımlar da yavaş yavaş yerini “serbest piyasanın” vahşi koşullarına terk etmeye başladı.
Böyle bir modelden geniş emekçi kitlelerin mutlu ve hoşnut olması için ne gibi bir sebep olabilir.
1951’in Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’nden bugünkü Avrupa Birliği’ne gelindi. Yani bugün Şirketler Avrupası aşamasına ulaşıldı...
“Emeğin Avrupası” için daha atılacak çok adım, yürünecek çok yol, alınacak çok yıl var...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları