“Atatürk ve Çallı’nın Tehlikeli Bir Tablosu”
Tolga Aydoğan
Son Köşe Yazıları

“Atatürk ve Çallı’nın Tehlikeli Bir Tablosu”

05.12.2025 07:19
Güncellenme:
Takip Et:

Image

*İbrahim Çallı

20 Mayıs 1928 günü Afgan Kralı Amanullah Han Ankara’ya resmi bir ziyarette bulunur. Amanullah Han, devlet başkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ziyaret eden ilk isimdir. Afgan Kral, seyahatinde Ankara’dan ve Gazi’nin devrimlerden son derece etkilenir. Ailesiyle birlikte Hipodrom ve Orman Çiftliği gibi özel yerlere ve de bir sergiye götürülür. 25 Mayıs Cuma günü gezdiği bu sergide beğendiği yirmi kadar tabloyu satın alır. Resimleri Afganistan’da sergileyeceğini belirtir, örnek teşkil etmesini diler. Bunlardan biri de eşi Kraliçe Süreyya’nın beğendiği Güzin (Duran) Hanım’ın “Krizantem” adlı eseridir.

Amanullah Han’ın beğendiği üç tablo öne çıkar. Bunlar, Hamdullah Suphi Bey’in 1923 senesinde İstanbul’daki Galatasaray Sergisi’nden Gazi Hazretleri için aldığı tablolardır. Üç tablodan birincisi Namık İsmail’in “Harman”, diğeri Sami Yetik’in “Kağnı” ve üçüncüsü ise İbrahim Çallı’nın “Fecir” tablosudur. Diğerlerinin aksine Çallı’nın Fecir’i “nü” bir çalışmadır.

Ankara’dan ayrılmadan önce Afgan Kral’ın satın aldığı ya da hediye edilecek olan tabloların paketlenmesi gerekir. Gazi, dönemin Millî Eğitim Bakanlığı Özel Kalem Müdürü Faik Reşit Unat’ı yanına çağırarak uyarıda bulunur. Faik Bey şöyle anlatır o günü: “Gazi dedi ki, Amanullah Han tabloları memleketine götürecek ama Afganistan’ın daha bu gibi resimlere tahammülü yoktur. Bir resim yüzünden ihtilal çıkabilir, tahtından olabilir. Sen o resim var ya, anladın değil mi? O resmi al, çerçevesinden çıkar, yalnız çerçeveyi sandığa koy. Afganistan’a gittiği zaman unutulmuş gibi olsun. Böylece Fecir tablosu Türkiye’de kalır, çerçevesi Afganistan’a gider.

Gazi’nin “o resim” diye tabir ettiği, bir kralı tahtından edecek olan tehlikeli tablo İbrahim Çallı’nın “Fecir” tablosudur.

Amanullah Han, 27 Mayıs günü Ankara’dan ayrılarak memleketine döner. Gazi’nin yaptığı devrimleri ülkesinde uygulamak ister fakat halk ayaklanır ve Şubat 1930’da Türkiye’ye sığınır.

Image

*Amanullah Han, eşi Süreyya ve Gazi Hazretleri

Seneler geçer ve geliriz günümüze… Birkaç gün önce Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki Çallı sergisindeydik. Gözüm hemen “Fecir” tablosunu aradı. Göremedim. Çallı, o resmi yaparken bir Rus kızını model olarak kullanmıştır. ÇSM’deki sergide “nü” tablolardaki kızların Ruslara çok benzediğini fark ettim. Belki de “Fecir” tablosu bu sergide yer alan “Nü” adlı tablolardan biriydi.

Aslında o tehlikeli tabloya özne olan kızlar 1917’de Çarlık Rusya’sı dağıldıktan sonra Rusya’dan kaçan göçmenlerdir. O günleri anlatan Malik Aksel, “Nina” isimli bir Rus kızdan bahseder. Namık İsmail’in, Feyhaman Duran’ın ve İbrahim Çallı’nın Nina’yı model olarak kullanarak birçok resmini yaptığını anlatır.

“Erkek model sorunu”

Göçmen kızlar dönem İstanbul’unda model sorununa çare olur ama bir de erkek model sorunu yaşanır. Osmanlı’nın son yıllarında resim sanatı için önemli çalışmalar yapan Mihri Müşfik Hanım, 1914 senesinde İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin açılmasını sağlar. Sonra da erkek model arayışına girer. Canlı erkek model bulamayınca Asar-ı Atika Müzesi Müdürü Halil Edhem (Eldem) Bey’den yardım ister. Antik Yunan heykellerinden birini alır, alçıdan bir kalıp yaptırır. Okuldaki kızlar alçıdan hazırlanan bu erkek heykeline bakıp resim yapar. Bir zaman sonra şikâyet gelir. Maarif Nezareti, Mihri Müşfik’ten savunma ister ve “Hoca Hanım! Siz mektepte çıplak erkek resimleri mi yaptırıyorsunuz?” diye sorulur.

Mihri Hanım, müzeden kalıp yaptırdığını, peştemalle ilgili yerlerini kapattığını, halkın arasında “yarı çıplak güreşen pehlivanlar” gibi alçı modelin de “yarı çıplak” olduğunu söyler. “Yarı çıplak pehlivan” benzetmesi atölyede yapılan eylemi meşru kılar ve şikâyet ortadan kalkar. Mihri Müşfik bu sefer de okula canlı model getirmek ister. Tophane kahvelerini gezer, 100 yaşını aşkın birini bulur: Meşhur Zaro Ağa! Zaro Ağa anca üç gün dayanabilir modelliğe. Ayrılınca yerine okulun müstahdemi 85 yaşındaki Ali Efendi getirilir.

“Atatürk’ün Resme Desteği”

Atatürk, resmi teşvik eder. Ankara Türk Ocağı binasında 14 Ekim 1923 günü I. Ankara Resim Sergisi açılır. Karadeniz Seyyar Sergi Vapuru ise Haziran 1926’da Avrupa’ya gönderilir. Türk resmi ve Türk kültürü tanıtılır. Seyyar Sergi Treni 21 Nisan 1933 günü Ankara’dan Samsun’a kalkar, film gösterimleri ve sergiler düzenler. 30 Ekim 1934 günü Ankara’da “Sergi Evi" adında bir de bina açılır, birçok sergi bu binada yapılır.

Atatürk’ün resme olan desteğini en güzel anlatan ise Şevket Dağ’dır. Dönem Ankara’sında sergilerin düzenlediği binalardan biri Ankara Palas’tır. Bu sergilerden birine Atatürk de katılır. Şevket Dağ kendisini gezdirirken Gazi birden durur ve “Milli Eğitim Bakanı geldi mi? İktisat Bakanı geldi mi? Milli Savunma Bakanı geldi mi? Başbakan geldi mi?” diye peş peşe sorar. Şevket Dağ “hepsi geldiler efendim” yanıtını verir. Gazi gülümseyerek “Bu kadar bakan geldi de resimleri gören olmadı mı!” diye sitemkâr bir cümle kurar. Bakanların, resimleri satın almamalarına kızar. Ardından da Hasan Rıza’ya dönerek “Bu başyapıtları Çankaya Köşkü’ne götürelim de doya doya seyredelim” diyecektir. O gün Gazi Hazretleri, Şevket Dağ’ın tablolarını satın alarak Çankaya’ya götürür.

Gazi’nin o dönemde Türk ve yabancı sanatçılar tarafından tabloları da yapılır. Bu isimlerden biri de Amanullah Han’ın hatırasında bahsi geçen İbrahim Çallı’dır.

Çallı, birçok Atatürk tablosu yapar. Günümüzde bilinen en az altı Atatürk tablosu vardır. Çallı’nın yaptığı 15’ye yakın Atatürk tablosunun ise Devlet kurumlarında olduğu da varsayılmaktadır. Atatürk’ün sofrasında da bulunmuş olan Çallı 1935 senesinde yapacağı tabloda Gazi’nin model olmasını ister. Konuşma sırasında Atatürk “…Türk milletinin ve Çallı’nın gönlündeki Mustafa Kemal’i mi, yoksa karşındaki Mustafa Kemal’i mi yapacaksın?” diye sorunca Çallı da “Tabii gönlümdeki Mustafa Kemal’i” yanıtını verir. Atatürk bu kez “Madem ki gönüllerde yaşayan Mustafa Kemal’i çizmek istiyorsun, benim modelliğime ihtiyaç yok” karşılığını verir. Çallı resmi tamamladıktan sonra Atatürk’e gösterir. Gazi, gözlerinden birinin sağa birinin sola baktığını fark eder. Nedenini sorunca Çallı şu kıvrak açıklamayı yapar: “Paşam siz hem sağı hem solu hem de uzağı gören bir insanınız. İmkân olsaydı bir de arkaya baktırırdım

Image

*Çallı’nın Atatürk tablosu 1937, (İBB Atatürk Müzesi Koleksiyonu)

Birkaç gün önce Çallı sergisinde birbirinden güzel eserlerini gördük. Bedri Rahmi, Çallı’nın büyüklüğünü anlatırken; Nuri İyem, Cevat Dereli, Refik Epikman, Nurullah Berk, Turgut Zaim gibi isimleri yetiştirdiğini söyler. “Türk resminin yarısından çoğu onun öğrencisidir” cümlesini kurar. Çallı’yı vefatından kısa bir süre önce gören Hasan Âli Yücel de “Onu son defa Taksim civarında görmüştüm. O şakacı Çallı benimle uzun bir seyahate çıkacakmış gibi içli içli konuştu” diyerek vedalaşır. Sonra da malum son…

Çallı ölüme ilişkin bir konuşmasında “Ağlayan sızlayan insandan bana ne hayır gelir. Benim arkamdan gülün, eğlenin, neşeyle beni yâd edin” demiştir. Biz de onu neşeyle andık sergiden çıkınca… Bir kralı tahttan indirebilecek kadar tehlikeli o “Fecir” adlı tablonun nerede olabileceğini konuşarak…