'Acıyı açık artırma pazarı var, ortak yas yok'
Selin Ongun
Son Köşe Yazıları

'Acıyı açık artırma pazarı var, ortak yas yok'

03.07.2016 18:23
Güncellenme:
Takip Et:

Gençliğinde ABD’de akıl hastanesi gardiyanlığından TRT’de radyo spikerliğine kadar rengârenk işlerde çalışan Gündüz Vassaf’ın dağarcığının bolluğu belki de en çok o kısımdan: O bir dünyalı. Lisans eğitimini psikoloji üzerine George Washington Üniversitesi’nde yapan Gündüz Hoca, doktorasını Hacettepe Üniversitesi’nde tamamladı. Türkiye’nin ilk zekâ testini geliştirdi ve bu testlerin bir tür zekâ katliamı olduğuna dikkat çekti.12 Eylül’den sonra Boğaziçi Üniversitesi’ndeki görevinden istifa etti. Dünyanın önde gelen pek çok üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Vassaf, kitaplarında psikolojiyi, tarihi, popüler kültürü, insanın halleri ile buluşturdu.

Kendini tekrar etmekten usananlara ilham verebileceği umuduyla Gündüz Hoca’nın yeni kitabı, “Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar”ın önümüzdeki günlerde raflarda olacağını da duyuralım. Hoca’ya gündemin kara kaplı başlıklarını değil, gündemin bizleri ne hale getirdiğini sorduk.

O fasıldan başlayalım. Atatürk Havalimanı ölüm terminaline dönüşmüş. Aynı anlarda “Yüksek yargıya neşter” adıyla anılan, Yargıtay ve Danıştay’da köklü değişiklikler öngören tasarı AK Parti’li vekillerin oylarıyla geçiyor...

O zamanki adıyla Rodezya’da, Afrika’dayız. İngiliz sömürgeciliğine karşı bağımsızlık savaşı başlamış. Ülkenin adı sonradan Zimbabwe olacak. Egemen olan beyazlar ve siyah nüfus arasında savaş yaşanıyor. Çatışmalar var, havan topları atılıyor. Havan toplarından biri beyazlara ait golf kulübünün sahasına düşüyor. Çukur açıyor. Golf kulübünün yönetim kurulu toplanıyor. Oyun esnasında golf topu havan topunun açtığı çukura düşerse onu oradan çıkarmak için ceza puanı olmalı mı, olmamalı mı? Bunu oyluyorlar. Bu olay gerçekten olmuş. Meclis’teki farklı mı?

Acıyı açık artırma pazarı

Ortak bir yas tutamamak, onca ölümden hemen sonra bile siyasi kavgaları sürdürmek; bu neyin defosu?

Acıyı açık artırma pazarı. Cenazelerde sık yaşanır. Kaynana ön sırada, ikinci eş arkada, birinci eş tabutun yanında. Gömülen, kavgalarına vesile. “Sayın”larla hain demenin başka bir ifadesi.

“IŞİD, PKK, bomba, saldırı, katliam, Kilis’e roket, operasyon” içerikli her haberden sonra ölenlerin rakamlarla; kolu, bacağı kopan, gözleri çıkan insanların “şu kadar yaralı” kalıbıyla anılmasına alışmak... Ya bütün bunları kanıksamak neyin alameti?

Temerküz kamplarında insanları ayakta tutan uyum sağlamaktı. Günümüz insanı ölümlere, katliamlara ne kadar alışmış olsa da, sessizce isyan ediyor. Olanları kanıksıyor gözükmemiz vicdanın tatile çıktığı, türümüzün duyarlılığını yitirdiği anlamına gelmiyor. Önce şaşkınlık süreci, sonra sıradanlaşan vahşete boyun eğmek ve son aşamada tepkiler. Onca alışılmışlık görüntüsünün ardından küçücük bir olay tetikleyici oluyor, ibreyi döndürüyor, toplum “yeter” diyor. Tarih beklenmedik bir anda değişiveriyor

Milyonları buluşturan Madrid barış yürüyüşü hep örnek gösterilir. Canımız yanıyor, öldürülüyoruz. Peki, bunu neden kitlesel olarak ifade etmiyoruz?

İngiltere Başbakanı Lloyld George, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “Eğer İngiliz halkı gerçekleri bilseydi bu savaş hemen biterdi” der. Bugün gerçek gözümüzün önünde. Gördüklerimizin arkasındaki haber, yorum ve devlet açıklamalarının güvenilmez olduğunu biliyoruz. Hiçbir ülkede medyaya, politikacılara güven duyulmuyor. Güvenmediğiniz için her yerde duyuyoruz: “Artık gazete okumuyorum, televizyon haberlerini izlemiyorum, politikacılara inanmıyorum.” Bu, gelecek için bir özgürlük ifadesi. Düzenin ipliğinin pazara çıkması. Kanıksamak diye gördüğümüz, apolitik olarak değerlendirdiğimiz hal aslında çöken düzenin oyununa katılınmadığının ifadesi.

Olanları kanıksamak, Türkiye’ye dair neyin ipliğinin pazara çıktığının göstergesi?

Tepkisizlik ve alışmak toplumla ilgili şunu söylüyor: Düzenin ipliği pazara çıktı. Bu savaşı kimsenin bitirebileceğine inanmıyor, güvenmiyoruz. Kimsenin kazanamayacağını, herkesin kaybedeceğini, nice katliamdan sonra barış masasına oturmaya mecbur olunduğunu da biliyoruz. Eskiden güvenilirdi “bizim” tarafın savaşı kazanacağına. Savaşçılarımız daha güçlü olduğu için, liderimize inandığımız için, arkamızda güçlü müttefiklerimiz olduğu için savaşın galibiyetimizle biteceğine inanılırdı. Bu düzen çöktü. Kimsenin arkasında geniş inanmış kitleler yok artık. Tersine bölündük. Tepkisizliğimiz olup bitene şaşkınlığımızdan, nereden gelirse gelsin şiddete edilgenliğimizden. Böyle süremez. Tarihte nice örnekleri var. Beklenmedik bir anda, alttan alta kaynayan toplumda, rejimler, hareketler tepetaklak olabiliyor. Zaman alıyor ama dert yanmalarının, homurdanmaların, “ben ne yapabilirim” dönemine dönüşmesinin eşiğindeyiz. Emarelerini görüyoruz zaten.

Ne gibi?

İnsan ancak uyum halinde hayatını idame ettirebiliyor. Yoksa çıldırırız. Çaresizlik koşullarında vicdan kendini ifade edebilecek başka yerler arıyor. Büyük politikada savaş ve edilgenlik var. Baskıya uyum sağlayanlar yapabilecekleri bir şeye yöneldiklerinde şevkle harekete geçiyorlar. Kör, tıkanmış, kurutulmuş, değerlerini yitirmiş bir insan kitlesinden bahsetmiyoruz. Manşette savaş olduğu, karşısında artık rastlanmayan barış hareketleri olmadığı için gözükmüyor. Yakın zamana kadar küçümsenen, çevre, çocuk, kadın ve hayvan haklarından, cinsel kimliklerin özgürlüğünden yana, Türkiye’nin tarihinde hiç olmamış, güçlenen bir bilinç ve örgütlenme var. Burası örgütlenmeden korkulan, buna fırsat verilmemiş bir ülke. Şimdi bu alanlarda önüne geçilemeyen düzenin de kabullenmeye mecbur bırakıldığı örgütlenmeler yaşanıyor. Türkiye gündelik yaşamına sahip çıkarak siyaset yapmasını öğreniyor. Böyle de kalmayacak. Yerelden merkeze doğru dipten gelen bir dalga var. Sokağımız, şehrimiz ve son kertede dünyamız derken yeni bir yaşam ahlakı ve anlayışının eşiğindeyiz. “Küresel Gezi” adını verdiğim hareket bunun bir ifadesi. Yepyeni örgütlenme ve muhalefet biçimlerinden de öte değerler oluşuyor. O birikimin sonrasında, aniden, adı duyulmamış bir parti doğuveriyor. Yunanistan ve İspanya’da olan, Brezilya’da olacak olan buydu. Son kertede devlet şiddetini seferber ederek güçlü gibi gözükse de aslında çöken sistem. Çözülmekte olan vicdanımız değil sistem.

Lider fetişizminin bitişi

Geçen yıl tam bugünlerde söyleştiğimizde, “Demokratik bir ülkeyiz diyen herkes yalan söylüyor. Şu gerçeği kabul etsinler. Demokratik bir ülke olmak istiyoruz. Demokrasi yok” demiştiniz. Sözü burada bırakmıştık, şimdi sistem çökerken, neredeyiz?

Geçen sene bu sözü az kişi söylüyordu. Ve bu söz manşet olabiliyordu. Bugün devlet katından biri “siyaseti zaten lider yapıyor, kimsenin siyaset yapmasına ihtiyaç yok” diyebildiği halde kulağından çekilmiyor, işinden atılmıyorsa, “demokrasi yok” sözünün bırakın manşet olmasını haber değeri bile yok. Bu gerçeği her gün daha çok insan görüyor. Türk tipi demokrasi demenin eşiğindeler. Bu, demokrasi olmadığı gerçeğinin toplumun her kesimince kabul edildiğinin kanıtı. Ve bu gerçeğin kabul edilmesi toplumun dönüşüme gebe olduğunun ifadesi.

Buradan ne çıkar?

Küresel Gezi’nin getirdirdiği lidersiz düzen, yeni bir siyaset getirecek. Türkiye’de yaşananlar eski düzen anlayışının son demlerinin ifadesi. Lider fetişizminin sona ermesi yakın.

Ama bugün tam tersi söz konusu.

Lideri destekleyenler de, “giderse her şey güllük gülistanlık” olacak diye düşünenler de bu fetişizmin patolojisinin içinde.

“Erdoğan giderse rahatlayacağız” diyenler de mi lider tapınmasının içinde?

Başroldeler. Aynı sahnede aynı oyunu oynuyorlar. “O olmazsa biteriz” diyenlerle “o giderse kurtulacağız” diye düşünenler güçlü lider iktidarına birlikte güç verir her zaman. En kolayı bir lidere vekâlet vermek. Zaten vekâleten bir rejimdeyken tek lidere odaklanır, her şeyi ondan bekler, ona yükler, ülkenin refahını ya da batışını ondan bilirsen, ense yapıyorsun demektir. Üstelik o giderse rahatlayacaklarını düşünenler, yağmurdan kaçarken doluya da tutulabilirler!

Nasıl?

Ege’de küçük bir adaya ilk yerleşenler martılardan kurtulmak istediler. Martılar o kadar gürültü yapıyordu ki martılar olmazsa rahatlayacaklarını düşündüler. Martıların yumurtalarını yemesi için adaya tilki getirdiler. Tilkiler martı yumurtasını severmiş, böylece martılardan kurtulacaklar! Tilkiler martı yumurtalarını yedi. Martılar azaldı, bu kez yılanlar çoğaldı. Çünkü martılar da yılanları yermiş! Martılar geri gelsin diye bu kez tilkileri vurmaya başladılar. Mesele, o güçlü lider gidince yerine ne koyacağın. Bununla ilgili bir planın, örgütlenmen ve düşüncen yoksa yine felaketlerle dolu bir belirsizliğe doğru yol alıyorsun, demektir. Bir yandan da şöyle bir gerçek var. Türkiye gibi siyasetin kurumsallaşmadığı, paranın ve elitin sık el değiştirdiği ülkelerde güce doymamış yeni iktidarlar ve yeni elitler de edindikleri gücü göstermek iştahında. Üçüncü dünya ülkelerinde iktidarların sonlarının genellikle kötü bittiğini ve iktidarlarının da geçici olduğunu biliyorlar. Bu bilgi ile korkunun endişesi içinde, daha öfkeli, daha buyurgan ve daha şiddetli davranabiliyorlar.

Bu resim eşliğinde, Donald Trump’ın T’si, Tayyip’in Erdoğan’ın T’si diyerek hemen soralım: Biz nereye?

Çatırdayan düzen popülist liderler ve dinlere sığınılmış tarih boyunca. ABD önseçimlerinde Trump’ın sağdan, Sanders’in soldan desteklendiği iki ana partinin egemenlerine karşı kitlesel muhalefet bu ülkede Almanya’da Hitler öncesi Weimar günlerini çağrıştırıyor. Toplumsal sarsıntılara gebe Amerika’yı güç günler bekliyor. Meclis, Pentagon, sermaye, hâkimler, savcılar Trump popülizmini dizginleyememe endişesinde. Özellikle Müslümanlara karşı söylemleriyle Trump yangına körükle gidiyor. Ya Türkiye? Mustafa Kemal’in güçlü liderliği son kertede tutmadı, diyenler şimdi kendi şanslarını zorlarken akıntıya karşı kürek çekiyor. Dünyaya bakın. Türümüzün tarihinde güçlü lider dönemi miadını çoktan doldurdu.

Savaşı savaş bitirecek

Küresel ekonomik krizle birlikte demokrasinin, başta bankalar, vahşi kapitalizmi denetleyememesinin ayyuka çıkmasıyla, küresel egemen düzen geniş kitleler nezdinde meşruiyetini yitirmekte. Siyaset ve sermaye çöken düzende son sahnelerini oynuyor. Güçlerini idame ettirebilmek için, özellikle bu güvensiz ve belirsiz ortamda dinleri de alet ederek tarihin küllerinde kıvılcım arıyorlar. Kralların, padişahların tanrının gölgesi olduğu günleri aştık. Sırada kimliklerimizden, din ve ulus devlet aidiyetliklerinin azalması var. Tepeden inmeci ideolojiler bitti. Aydınlanmanın bilime tapması bitti. Kapitalizmde kriz var. Yeni bir yaşam anlayışı ve ahlakının eşiğindeyiz.

Dinlere siyasi kimlik olarak sarılmak bitecek ise mesela IŞİD savaşı nasıl biter?

Böyle devam edilirse savaşı savaş bitirecek. Orman yangını gibi. Orman yangınları genellikle söndürülemez. Yangın kendisini bitirir. “Teröristle aynı masaya oturmam diyen” söylem ise hiç bitirmez savaşı. Kim olursa olsun, tarafların sonunda masaya oturmadıkları bir savaş bilmiyorum.

“Gündüz Hoca, kafa kesenlerle masaya oturulmasından nasıl bahseder” diyebileceklere ne dersiniz?

Her savaş böyle bitmedi mi? Devletler, gerillalar, barbar dedikleri düşmanlarıyla sonunda hep masaya oturdu. Erkek egemenliğinde dünya düzeninde bu güç olsa da, kaçınılmaz son bu. Kelle kesme vahşetini çok ötekileştirmeyelim. Batı’nın, Türkiye’nin, müttefik diye baktığı, Suudi Arabistan bir tür devletleşmiş IŞİD değil mi?

 

Devlet özür diliyorsa o bir tiyatrodur

Özür dilemenin insan psikolojisindeki yeri nedir, güzel bir yer midir orası?

Türkiye’de 12 Eylül günleri, bir arkadaşımı içeri alıyorlar. İşkence görüyor. İfadesi önceden hazırlanmış. Elektrik veriliyor, direniyor. Sonunda pes ediyor, ifadeyi imzalayacağını söylüyor. İşkencecisiyle yan odaya geçiyorlar. Masaya oturuyorlar. İfadeyi imzalaması için uzatırken işkencecinin dizi yanlışlıkla işkence yaptığı kişiye değiyor. Ve özür dilerim, diyor. Birkaç saat ara ile elektrik verdiği kişiye bu kez değişen bir ortamda sandalyede dizi çarptığı için özür diliyor. Bu da bir özür! Özürlerimizin çoğu, ezberlenmiş yalanlar üzerine kurulu. Toplumsal dinamikler açısından baktığımızdaysa, özür dileyenler genellikle güçlü önünde zayıflar. Anne babanın çocuklarından, öğretmenlerin öğrencilerden, devletlerin vatandaşlarından özür dilediğini en son ne zaman duydunuz?

Devletlerin özürleri de mutlaka bir yalan üzerine mi kuruludur?

Devlet özür diliyor ise mutlaka bir tiyatronun parçasıdır. İçten değil günü kurtarmak içindir.

Sahiden özür dileyen lider, desek?

Alman Şansölyesi Willy Brant’ın Polonya ziyaretinde soykırım anıtının önünde aniden diz çöküp bir şey söylemeden öyle donup kaldığını hatırlıyorum.

Rusya-Türkiye gündeminde özür dilemek?

Özür dilemeye mecbur edilmenin, güçlünün güçsüzü özür dilemeye mecbur edişinin tezahürü.

Erdoğan’ın Putin’e gönderdiği mektupta “Hayatını kaybeden Rus pilotun ailesine bir kez daha acılarını paylaştığımı belirtmek ve taziyelerimi sunmak istiyorum; kusura bakmasınlar diyorum” diyor. Kusura bakmasınlar, nasıl bir özür dileyiş?

Özür dilerken “kusura bakmasınlar” çelişkili bir ifade değil mi? Sanki burada iki farklı mesaj var. 1) Rusya’ya verilmiş bir taziye bildirimi. 2) İçeriye verilmiş, ben güçlüyüm bildiğim yoldan giderim, sen kusura bakma imajı.

Yazarın Son Yazıları

'Acıyı açık artırma pazarı var, ortak yas yok'

Acıyı açık artırma pazarı var, ortak yas yok. Ölenler de kavgaya vesile

Devamını Oku
03.07.2016
“Bu kriz 2020'den önce bitmez, fon yaratılmazsa sektör batar”

“Bu kriz 2020'den önce bitmez, fon yaratılmazsa sektör batar”

Devamını Oku
27.06.2016
"Hakan Fidan iki defa Fethullah Gülen'e gitti"

"Hakan Fidan iki defa Fethullah Gülen'e gitti"

Devamını Oku
20.06.2016
Kan testi yaptılar, A pozitif, dünya vatandaşı çıkmışım. Yetmez mi!

Kan testi yaptılar, A pozitif, dünya vatandaşı çıkmışım. Yetmez mi!

Devamını Oku
13.06.2016
"Suriye'de federasyon gözüküyor, kırmızı çizgiler Türkiye'yi kurtarmaz"

"Suriye'de federasyon gözüküyor, kırmızı çizgiler Türkiye'yi kurtarmaz"

Devamını Oku
05.06.2016
Demirtaş: 'Kılıçdaroğlu, Genelkurmay'dan dokunulmazlık brifingi aldı'

Demirtaş: 'Kılıçdaroğlu, Genelkurmay'dan dokunulmazlık brifingi aldı'

Devamını Oku
30.05.2016
İslamcılık çöktü

İslamcılık çöktü

Devamını Oku
21.05.2016
AKP: Neydi, ne oldu, ne olacak?

AKP: Neydi, ne oldu, ne olacak?

Devamını Oku
20.05.2016
Abdullah Gül biliyordu

Ahmet Sever: Gül, işlerin bu noktaya gelmesine şaşırmadı

Devamını Oku
10.05.2016
Ahmet Sever: Trol'lerin talimatları Saray'dan geliyor

Ahmet Sever: Trol'lerin talimatları Saray'dan geliyor

Devamını Oku
08.05.2016
MHP'li Oğan: MHP’deki değişim AKP’nin sonu olur

MHP'li Oğan: Bizim de paralele teslim edecek partimiz yok

Devamını Oku
18.04.2016
'Yangına körükle gitmek istemiyorum, gece ikide çağırsınlar yine giderim'

'Yangına körükle gitmek istemiyorum, gece ikide çağırsınlar yine giderim'

Devamını Oku
11.04.2016
'Devletin ceberutluğunu şahsen öğrendim'

'Devletin ceberutluğunu şahsen öğrendim'

Devamını Oku
07.04.2016
'Pandoranın kutusu açıldı, Diyanet ile bakanlık sessiz'

'Pandoranın kutusu açıldı, Diyanet ile bakanlık sessiz'

Devamını Oku
04.04.2016
‘Ayar almam ayar veririm’ siyasetinin sonuna geldik

‘Ayar almam ayar veririm’ siyasetinin sonuna geldik

Devamını Oku
28.03.2016
Ülkemizi küçük düşürmeden...

Kısa süre önce annesini yitirdi Sezen Aksu. Başsağlığı için aradığımızda en çok onu söyledi: “Buradan da geçeceğiz..” Tutuklu akademisyenlerden Doç. Dr. Esra Mungan “İlk kez yaşamımda 50 saat kitap okumadım. Psikolojik işkenceydi” diyor. Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Bülent Arı ise “Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış cahil halktır” görüşünde.

Devamını Oku
28.03.2016
Çıkış için üç anahtar

Çıkış için üç anahtar

Devamını Oku
21.03.2016
Enkaz altındayız

Enkaz altındayız

Devamını Oku
20.03.2016
‘Vize muafiyeti olmayacak kıyamet haziranda kopacak’

‘Vize muafiyeti olmayacak kıyamet haziranda kopacak’

Devamını Oku
14.03.2016
'Allah ıslah etsin demekten başka sözüm yok'

'Allah ıslah etsin demekten başka sözüm yok'

Devamını Oku
07.03.2016
'Artık idrak etmeliyiz: Cumhuriyetin en sorunlu günlerindeyiz!'

'Artık idrak etmeliyiz: Cumhuriyetin en sorunlu günlerindeyiz!'

Devamını Oku
29.02.2016
'ABD, patlamayı YPG'nin yaptığına inansa da PYD politikasını değiştirmez'

'ABD, patlamayı YPG'nin yaptığına inansa da PYD politikasını değiştirmez'

Devamını Oku
22.02.2016
'Türkiye yeni soğuk savaşta cephe ülkesi, Rusya'nın kuşatması altında'

Irak işgalinde Bağdat büyükelçimiz olan Çeviköz: Türkiye’nin YPG’yi vurması IŞİD’e alan açmak olarak yorumlanabilir

Devamını Oku
15.02.2016
'Ambulans gelir yaralıları alır diye 5 gün bekledim'

Eski DBP Eşbaşkanı Emine Ayna siyasetten çekilmesinin ardından ilk kez konuştu

Devamını Oku
08.02.2016
'Esad'ın Suriyesi Rusya'nın mandası oldu'

Özülker’e göre Türkiye, Esad’la PYD arasında seçim yapma noktasına gelebilir.

Devamını Oku
01.02.2016
Genel başkanlık mı? Aman Allahım!

CHP’nin yeni parti sözcüsü Böke, “Partililerin desteklerinden müthiş onur duyuyorum” dedi.

Devamını Oku
25.01.2016
‘Feryat ediyorum, başaramadık Türkiye’ye yazık, hepimize yazık...’

Demokratik Toplum Kongresi EşBaşkanı Dicle Cumhuriyet’e konuştu: “Halklarımıza barış hediye edemedik. Bazen düşünüyoruz, ölüm orucuna mı yatsak? O top sesleri gelirken evde yatağa girmekten utanıyoruz...”

Devamını Oku
18.01.2016
‘Kin gütmem, demek partim bu duruma gelmiş derim, geçerim’

Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış: "Türkiye mezhepçilik yapıyor algısı var. Bizim o algıyı derhal ortadan kaldırmamız lazım. Suudi Arabistan ve İran’a eşit mesafede durmazsak bu algı daha da güçlenir...”

Devamını Oku
11.01.2016
'Necip Fazıl yaşasaydı Erdoğan’ı desteklemezdi'

2015 yılı ile birlikte Altan Öymen 83’ünü, Hüsamettin Cindoruk da 82’sini tamamlarken konuştuk

Devamını Oku
04.01.2016
‘Hemen adım atılmazsa şu anki durumu mumla ararız’

Cumhuriyet, CHP ve HDP’nin Diyarbakır il başkanlarını bir araya getirdi. CHP, HDP ve Hüda-Par’lı temsilciler “Kaybedecek vakit yok” diyor. Vatandaş, yaşananların taraflı haberleştirilmesinden bıkkın.

Devamını Oku
28.12.2015
Bir yol var: Yaşamak ve yaşatmak...

Sezen Aksu Cumhuriyet'e yazdı: Düşmanlık, öldürmenin rasyonelleştiği o pusuda pazarlanıyor.

Devamını Oku
21.12.2015
'Fokurdayan tencere patlar'

Eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Sözcüsü Metin Çorabatır: “Entegrasyonu yapmazsak sosyal patlamalar olacak. Açlık düzeyinde yaşayanlar, okulsuz çocuklar, hastalananlar... Entegrasyon olmazsa bu fokurdayan düdüklü tencere patlar.”

Devamını Oku
14.12.2015
Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Öneş: O barikatları anlamak gerek

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş: Mesele artık sadece Öcalan değil, o barikatları kuranlar 90’lı yılların taş atan çocuklarının öfkeyle büyümesidir.

Devamını Oku
08.12.2015
'Devlet sırrı da yok casusluk da'

Eski MİT Müşteşar Yardımcısı Cevat Öneş: Demokratik ülkelerde, istihbarat teşkilatlarının yasadışı faaliyetleri yargılanır, otoriter ülkelerde tartışması olmaz.

Devamını Oku
06.12.2015
Dink’ten Elçi’ye güvercin kasapları

DP milletvekili Mithat Sancar, Tahir Elçi’nin katledilmesinin aklına Hrant Dink’i getirdiğini söyledi.Sancar, “Bir başlık koymak gerekirse: Güvercinler ve güvercin kasapları...” dedi.

Devamını Oku
30.11.2015
Ruşen Çakır: İslam yok ortada iktidar savaşı var

İslamcı hareketler konusundaki uzmanlığıyla tanınan Ruşen Çakır’a göre geçen 13 yılda İslami hareket büyük bir meydan okuma ile iktidarı ele geçirdi, sonunda devlet oldu. Cemaat ile AKP savaşı ise İslami hareketin birikimlerini sıfırladı. Şu anda hükümet kazanıyor gibi görünse de iki taraf da kaybediyor.

Devamını Oku
23.11.2015
'HDP'yi sakatladılar'

Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner: Kandil’dekiler, AKP’ye ‘senin savaş oyununda yokum’ deseydi, HDP büyük bir manevrayla inisiyatif sahibi olacaktı.

Devamını Oku
16.11.2015
Ahmet Tezcan: Erdoğan'ın dar uçak kadrolarını oluşturanlar işlerini yapmadı

Ahmet Tezcan'a göre Başkanlık: Erdoğan dışarıya set çekmek istedi

Devamını Oku
12.11.2015
‘MKYK’de Tayyip Bey’e çekilseniz diyenler vardı’

Erdoğan’ın eski basın danışmanı, gazeteci-yazar Ahmet Tezcan: Nokta günlükleri vaziyeti nasıl sorguladıklarının göstergesi. Arınç’ların kopacağına inananlar bunu atlıyor.

Devamını Oku
11.11.2015
‘Demokrasiyi sürdürmek mümkün mü, sanmıyorum’

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ersin Kalaycıoğlu: 1 Kasım itibari ile Türkiye hâkim parti sistemini geçti. AKP hegemonyacı bir parti olmaya doğru gidiyor.

Devamını Oku
10.11.2015