Demokrasi ‘Sıla’sı

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Sıla’nın konserleri iptal.
İstanbul, Bursa, Kayseri, Ankara…
Türkiye’nin dört bir yanından, popüler sanatçı için konser iptalleri yağıyor.
Sebep, göz önündeki isim olan sanatçının “Yenikapı’da demokrasi nöbeti”ne katılmaması, dahası “meydan okuma” olarak algılanan kararını, “Darbeye karşıyım ama böyle bir şovun içinde bulunmayı tercih etmiyorum” netliğiyle ifade etmesi.
Bu sözler bir “rejim sorunu” haline geldi.
Görüşlerini açıklamasına fırsat dahi verilmeyen sanatçı sosyal medyada hedef gösterildi ve linç edildi. Yetmedi. “Sürüden ayrılan kuzuyu kurt kapar” düsturuyla bir ibret vakasına dönüştürülüyor.
Sanatçılar ve ünlüler Sıla üzerinden gereken dersi çıkarmışlardır.
Yeni dönemin “demokrasi nöbeti” böyle. Nüans, itiraz ve yorum istemiyor.
Aynı meyanda “yapımcı şirketler”de aralarında bundan böyle “mitinge en çok ünlüyü kim getirdi” kavgası yapıyorlar. DMC ve Avrupa Müzik örneğin günler öncesinde, marşlar eşliğinde teknelerle miting alanına getirmeyi vaat ettiği sanatçılara, moda olduğu üzere gazetelerde tam sayfa ilanla teşekkür etti.
Bir yanda mitinge gitmeyi yeğlemeyen sanatçılar silinirken, diğer yanda “toplu katılımla” “nöbet”te yer alan sanatçılar, teşekkür ilanlarıyla öne çıkarılıyor…
Sanat ve sanatçının ötesinde bireyin hepten üstünün çizildiği bir evreye giriyoruz. Bireysel tercih ve haklar bundan böyle yok hükmünde.
İdam” başta olmak üzere milletin her isteği (yarın misal “vergi istemeyiz” derlerse ne olacak?) baştacı edilirken, aykırı kaçan bireye yaşam hakkı tanınmıyor.

Egemen demokrasi
Demokrasinin bu tipine Erdoğan’ın ayağının tozuyla döndüğü Rusya’da “egemen demokrasi” diyorlar.
Putin’in on yıl önce öne sürdüğü “egemen demokrasi” kavramı uyarınca yalnız lider ve lideri yücelten kitlenin esamisi okunuyor. “Yönetilebilir demokrasi” şeklinde de tanımlanan bu rejim altında çatlak sese tolerans gösterilmiyor ve tam gaz propaganda çarkıyla bireylerin siyaset üzerindeki her etkisinin önü kesiliyor.
Sıla vakası” bu “egemen/yönetilebilir demokrasi” şablonuna tam işte şimdi cuk oturan bir örnek.
Demokrasi”, “egemen demokrasi”de lidere meşruiyet halesi sağlayan marka adı olmaktan ibaret kalıyor. Bunun ötesinde kişi hak ve özgürlükleri, güçler ayrımı, ifade-basın özgürlükleri, kontrol-fren mekanizmaları, azınlık hakları gibi hukuk devletinin içeriği demokrasinin dışında tutuluyor.

Petersburg-İstanbul kriterleri
St. Petersburg-İstanbul kriterleri şeklinde özetlenebilecek bu rejim ikizliğini -iki ülkede de farklı dozlarda kullanılan- “milliyetçilik”, “din” vurgusu tamamlıyor.
Geçen “Sağnak”ta da yazdım. Erdoğan’ı -Rusya’nın tüm sarayları arasında- Konstantinopolis’e adını veren ve Hıristiyanlığı ilk kabul eden “Roma İmparatoru” olarak Konstantin’e atfolan St. Petersburg’un “Konstantin Sarayı”nın “Yunan Oda”sında kabul eden Putin de kendisini bizzat Ortodoksların rakipsiz temsilcisi ve vârisi olarak görüyor.
Daha spesifik yazmak gerekirse, Erdoğan kendisini nasıl Sünnilerin lideri ve kimine göre hatta “halife” diye görüyorsa, Putin de şahsını “Konstantin’in devamcısı” addediyor.
RTE-Putin yakınlaşmasının dünyada en ilgi çeken yanlarından biri bu.
Moskova’da uzun yıllar yaşamış Roberto Toscano Repubblica” da örneğin tam bu noktaya parmak basıyor ve “Milliyetçilik ile dini gelenekler iki ülkede de kitle desteğini güdümleyen ve diri tutan öğe” diyerek ekliyor: “İki ülkede de agresif ‘Batı’nın kötülükleri ve tehditleri nezdinde uğranılan tüm başarısızlıklar, yolsuzluk ve adaletsizliklerden doğan her sıkıntıyı def etmek için bu iki unsur kullanılıyor!
St. Petersburg buluşmasının en kaygı verici yanı -bizde çoğu seküler gözlemcinin pas geçtiği- bu noktadan kaynaklanıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları