Boru hatlarının jeopolitiğinde...

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Başarısız darbenin arkasında ABD’nin olduğuna ya da bildiğine ilişkin yadsınması zor bir kanaat var. AB’nin, yakın dostumuz olduğu rivayet edilen kimi Arap ülkelerinin (Fehmi Koru’nun Arap basınından derlediklerine bakınca) aldıkları tutum da bu kanaati destekliyor. Dahası bu kanaatler, bölgede enerji güvenliği projelerinin oluşturduğu jeopolitik resmin içine gayet güzel oturuyor.

‘BOP’ yeniden...
Yukarda değindiğim jeopolitik resmi anlamlandırabilmek için sanırım en yararlı kavram “Büyük Ortadoğu Projesi” olacaktır. 1990’ların sonuna doğru şekillenen, 11 Eylül saldırısından sonra en yoğun tartışılan konuların başına oturan, 2008’de Suudi Arabistan, Mısır, hatta Kuzey Afrika’yı içerdiğinden Fransa hükümetlerinin itirazlarıyla rafa kaldırılan bu projenin kabaca üç bileşeni vardı:
(1) Seri rejim değişiklikleriyle bölgenin ekonomik siyası coğrafyasının, yeniden düzenlenerek dünya ekonomisine, yatırım, ihracat, ucuz işgücü, tüketim kapasitesi olarak, ABD hegemonyasını restore edecek biçimde entegre edilmesi.
(2) Enerji güvenliği: Ortadoğu dünya petrolünün yüzde 36.7’sini üretiyor. Üreticiler içinde net ihracatçının dört Ortadoğu ülkesi toplam net petrol ihracatın yüzde 35’ini gerçekleştiriyor. Net ithalatçı, ABD, Çin, dört AB ülkesi, Hindistan toplam net ithalatın yüzde 60’ını gerçekleştiriyor. Ortadoğu’nun toplam gaz üretimi içindeki payı yüzde 15.7. Ortadoğu’nun tek net ihracatçı ülkesi Katar’ın toplam net gaz ihracatı içinde payı yüzde 14; Rusya’nın payı yüzde 21.4. Net gaz ithalatçısı beş AB ülkesi, toplam net gaz ithalatının yüzde 27’sini gerçekleştiriyor. Gerek ABD ve AB’nin enerji güvenliği, gerekse de yükselen Çin’in enerji gereksiniminin karşılanması açısından bu bölgenin enerji kaynaklarına erişim büyük önem taşıyor. Bu bölgenin önemi, Avrupa’nın petrol ama özellikle Gaz gereksinimi açısından Rusya’ya bağımlılığının azaltılması açısından ayrıca artıyor.
(3) İsrail’in güvenliği. Birinci bileşen tam anlamıyla bir fiyasko. İsrail’in güvenliği açısından önemli adımlar atıldığı söylenebilir ama bu konumuzun dışında kalıyor. Enerji güvenliği ise Türkiye’nin jeopolitiği açısından önemli özellikler sergiliyor.

İki hat arasında
Burada “öykü”, Katar’ın 2000 yılında önerdiği, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden geçerek Avrupa’ya ulaşacak boru hattı projesine kadar uzanır. Bu proje Türkiye’nin bir enerji transfer hattı olma hedefine de uygundu; Avrupa’nın Rusya ve İran kaynaklarına bağımlılığını, dolayısıyla Rusya’nın Avrupa üzerindeki stratejik avantajını azaltacaktı. Ancak, Suriye, topraklarını bu projeye açmadı. Lübnan’da çıkan The Daily Star’ın, Robert Kennedy Jr.’dan aktardığına göre, Suudi, İsrail ve ABD istihbarat kuruluşları Suriye’de bir Sünni ayaklanması başlatmayı planladılar. Gen. Wesley Clark’a göre de, ABD’nin rejim değişiklikleri projesi kapsamında Irak’tan sonra sıra Suriye’ye gelecekti. AKP Türkiye’sinin Esad kardeşini ikna edemeyince, bu rejim değişikliği projesine katılmaya karar verdiğini sanırım söyleyebiliriz.
Katar boru hattı projesinin en önemli rakipleri, Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Türk Akımı ya da İran gazını Avrupa’ya taşıyacak Pars Boru hattı benzeri projeleri olarak beliriyor.
Bu bağlamda, AKP Türkiye’sinin, Suriye projesinde çıkmaza girince, Rusya ile barışarak kendine yeni seçenekler aramaya başlamasının, ABD ve Avrupa açısından ne kadar sorunlu bir durum yaratarak tepki çekmiş olabileceğini düşünebiliriz. Darbe girişimini, hatta yeniden patlamaya başlayan bombaları, bu olası tepkilerle ilişkilendirmek de akla çok uzak gelmiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024
Odadaki filler 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları