Şimdi de Trump paniği

14 Kasım 2016 Pazartesi

Obama seçildiğinde “Irkçılık sonrası dönem geçildi” diyorlardı. “Olacak iş değil” dedik. Şimdi de “eyvah her şey değişecek” paniği var. Değişim çoktan başladı; Trump, ürünlerinden yalnızca biri.

Küreselleşmeler hep çöker...
İngiltere hegemonyası altında yaşanan küreselleşme 1930’larda bir mali kriz, korumacılık, liberalizm gerilerken güçlenen devlet kapitalizmi, milliyetçilik, ırkçılık, faşizm, devrimler ve savaşlarla çöktü. ABD hegemonyası altında gelişen küreselleşme de benzer bir süreci izliyor.
Kapitalizm yapısal krize girince, kapitalist sınıf ve devlet kabaca üç grupta toplanabilecek önlemlere yönelir. Birinci grup, üretkenliğin artırılmasını; maliyetlerin, ücretleri bastırarak, çalışma koşullarını değiştirerek düşürülmesini içerir. İkinci grup, sermayeye yeni değerlenme alanları açabilmek için mal, sermaye ihracını kolaylaştıracak, ekonomik-yasal-siyasi koşulların oluşturmasına ilişkindir. Üçüncü grup, sermayenin artık-değer üretmekten uzaklaşarak, üretilmiş olandan pay almaya yönelik finansallaşmasını, spekülasyonu, birikmiş olana el koymayı kolaylaştıran önlemleri içerir.
Bu önlemler, ülke içinde gelir dağılımında bozulmayı hızlandırır, kronik yüksek işsizlik yaratır. Uluslararası düzlemde, “eşitsiz ve birleşik gelişme” hızlanır, yeni sermaye birikim merkezleri yükselirken, kimi eski merkezler geriler. Bu zeminde servetin ve gücün yeniden-dağılımına ilişkin talepler gündeme gelir. Sermaye örgütlenmesinde, maliyeti düşürmek, verimliliği artırmak amacıyla, haberleşme ve taşımacılık teknolojilerinde yaşanan gelişmeler sermaye birikim merkezlerini birbirine bağlarken, sarsıntıların sistem içinde hızla yaygınlaşmasını kolaylaştırır.
Bu gelişmelerin toplumsal sonuçları, düzene, yöneticilere güvensizlik; kriz öncesine dönmeyi arzulayan reaksiyoner ve kapitalizmi aşmaya yönelik devrimci eğilimler olarak şekillenir. Bu sorunlar yönetici sınıfların temsilcilerinin politik öncelikler listesinin başına geçer. Bu noktada mali önlemlerle, devlet harcamalarıyla, altyapı yatırımlarına öncelik vererek işsizliği azaltmak, iç talebi desteklemek gibi önlemler, yeni baskı-denetim araçlarıyla birlikte gündeme gelmeye başlar.
İç talebi güçlendirme adımları da kaçınılmaz olarak gündeme, devletin ekonomiye enjekte edeceği kaynakların ülke dışına gitmesini önlemeye yönelik korumacılık uygulamalarını getirir. Küreselleşme kendi ürettiği sorunların altında çökmeye başlar.

Küreselleşmeden sonra...
Mali kriz ortamında, egemen sınıfların temsilcileri, “seçkinler” kendilerini, başarısızlıkla, halkın sorunlarına ilgisizlikle suçlayarak yükselen toplumsal muhalefet karşısında, hem korunmak, hem de kullanmak üzere reaksiyoner eğilimlere yanaşıyorlar. Böylece muhalefetin reaksiyoner eğilimlerinin ideolojisi popüler kültürde öne çıkmaya başlıyor. Popüler kültürde, ırkçı, yabancı düşmanı, milliyetçi, cinsiyetçi temalar, sermayeye yönelik eleştirileri köreltiyor. Dahası, bu temalar, gerektiğinde uluslararası askeri maceraları da kolaylaştırıyor.
Donald Trump’a oy veren seçmenin eğilimini kabaca biliyoruz. Ancak Wall Street Journal’dan G. Seib’in bulguları, Trump seçmeninin yalnızca yüzde 17’sinin göçmen “düşmanlığından”, yüzde 57’sinin serbest ticaret “karşıtlığından”, hemen hepsinin değişim arzusundan oy verdiğini gösteriyor. Diğer taraftan, Wall Street Journal ve Financial Times gibi yayınlardan, Trump başkanlığından en çok, kimya-ilaç, enerji, silah, inşaat sanayiilerinin yaralanacağını öğreniyoruz. S&P 500’ün aksine Dow Jones 30 indeksinin, özellikle J.P Morgan, Goldman Sachs hisselerinin performansından da, finanskapitalin gelişmelerden hoşnut olduğunu... En büyük düş kırıklığını Trump’a oy verenler yaşayacak!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları