Aramıza hoş geldin Kerimcan!

04 Aralık 2016 Pazar

Bir sosyal medya fenomeni olarak ufkumuza doğan Kerimcan Durmaz’ın sanal âlemden gerçek âleme, sokağa, sokaktaki “Derin Türkiye”ye inmesi ona pahalıya patladı. Kimisi kafa-göz, burun-kaş dağıldı da dedi ama öyle olmasa bile Samsun’da bir AVM içindeki eğlence merkezine müzik-şov yapmak üzere davet edilen Durmaz, mekânı basıp kendisine saldıran dört zorbanın elinden canını zor kurtarmış görünüyor.
Kerimcan’ın yıldızı, muazzam rağbet gören “Snapchat”leriyle parladı. Akıllı telefonlar üzerinden paylaşılan toplam 10 saniyelik bu “görsel-gevezelikler” onu öylesine popüler hale getirdi ki bir ara bizim evde dahi sabah kahvaltısında bunlardan bir iki doz almadan masadan kalkılmaz olmuştu!..
“Yeni-medya”nın bu hayli “steril” ortamından televizüel medyaya, önce magazin programlarına, sonra da bir Acunsal enerji nakil hattı olan “İşte Benim Stilim”in konuk jüri üyeliğine yelken açtı Kerimcan... Buralarda da korunaklı kalmaya devam ettiği söylenebilir. Ama sosyal medyada tanınır-bilinir olduktan sonra sürdürdüğü DJ’lik işini şimdi daha geniş bir zemine yayma, “Anadolu’nun dört bir yanı”ndan gelen davetlere icabet etme durumu, onun bir yol kazasına uğramasına sebep oldu. Samsun’un Canik ilçesinde başına gelenler, duvara, daha doğrusu memleket toprağının “dinbaz-politik” gerçekliğine toslattı onu...
Bu yönüyle hadisenin, tıpkı birkaç yazı önce Altın Kelebek ödül töreninde yaşananı değerlendirirken açıklama anahtarı olarak önerdiğimiz “Popüler, politiktir” mottosunun geçerliliğini benzer şekilde aksettiren bir mahiyet taşıdığı öne sürülebilir. Yani demek istiyoruz ki “popüler” olan, daha doğrusu popüler kültürle alâkalı bir figür, karakter ya da pratik, “politik” olandan ve yürürlükteki “politik kültür”den ari olamaz. Özellikle de içinde bulunduğumuz ve siyasi dinamizmin hem ülke-içi hem de sınır-ötesi yaşananlarla bağlantılı olarak korkunç yüksek olduğu şu günlerde...
Dolayısıyla Altın Kelebek’i düzenleyenlerle, onu sunan Okan Bayülgen’in başına gelenlerle bağlantılı söylediğimiz şu sözler Kerimcan için de geçerli: Siz politikaya ne kadar uzak, steril ve ilgisiz durursanız durun, memleket sathında bir “iktidar zoru” olarak yürürlüğünü her geçen gün daha derinden ve toplumun kılcal damarlarına kadar işlerliğe sokan faşizan-dinbazlık, sizi bulacak, yakalayacak, kıstıracaktır.
Samsun’da Kerimcan’ın başına gelenlere bu noktadan hareketle bakılırsa, bir siyasi pratik olarak faşizan-dinbazlığın gündelik hayatın içinde artık nasıl “sıradanlaştığı”nın karakteristik bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuz da kaydedilebilir.
Kerimcan’a saldıran ve sonra âlâyıvala ile güle-oynaya, keyifli- mutlu, ayrıca da toplananların alkışları, “Helâl olsun size, aslan kardeşlerim benim” ünlemeleri arasında polise teslim olan zorbalara bakın!..
Her birisinin şehadet parmağının adeta cihat edermişçesine havaya dikildiğini fark edeceksiniz.
“Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Devlet Bahçeliye, sesleniyoruz, bize sahip çıkın, Sayın ‘Devlet Baba’ bize sahip çıksın” diye bağırdıklarını göreceksiniz.
“Tek gözlü canavarlar bilsin, bu gençlik her şeyi biliyor, Allah’ın izniyle gençliğimizi i... yaptırmayacağız” nidalarıyla polislerin yanında yürürlerken izleyeceksiniz.
Nihayet, “Öyle i...leri memlekete getirmesinler, RTÜK bunları kaldırsın” diye görüş serdedip “Gençliğin dengesini bozdular. Memleket savaşa girecek, gençliği ne hale getirdiler” diye “yakındıklarını” gözlemleyeceksiniz.
İşte Kerimcan’ın “siberortam” dan intikal ettiği sokak ortamı bu: “Gençlik” savaşa hazır, talim yapıyor! Yaparken de Kerimcan’ı talimde bir “sarf malzemesi”ne dönüştürmüş görünüyor!..
Bir zihinsel ve ruhsal körlük içinde zorbalıklarını “Burası Karadeniz” diye meşrulaştıran gençlerin hali ister istemez Ogün Samast ve onun yaptıklarını da çağrıştırıyor tabii. Arada mahiyet farkı yok, derece farkı var. Ama Samast’la hatıra fotoğrafı çektirip “Helâl sana koçum” diyenlerle şimdi Kerimcan’a saldıranlara “Bu vatan sizinle gurur duyuyor” diye seslenenler arasında derece farkı da yok. Tıpkısının aynısı bir durum söz konusu...
Aradaki bir fark, faşizan-dinbazlığın bu defa “homofobi” ile takviyeli oluşu.
Ve elbette homofobi söz konusu olduğunda, hedef alınan varlığın “heterojen” gerçekliği, özellikle de ruhsal-manevi örüntüsü, faşizan-dinbazlığın yalın kat zihniyet dünyasında bir mânâ ifade etmeyecektir.
Kimse Kerimcan’ın bir röportajdaki “Namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, vaktim olduğunda Kuran okuyorum, duasız hiçbir işim yok, muhafazakârlığıma laf ettirmem” sözlerine kulak vermeyecektir.
Ona sahip çıkacak bir cumhurbaşkanı yahut “Devlet Baba” arayanlara da Hak getire denecektir!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları