Ebru Tireli’nin doğacak bebeğine mektup

10 Aralık 2016 Cumartesi

Anneciğinin parkta koşup spor yaparken uğradığı saldırıyı duyduğumda, ilk aklıma gelen şey senin cinsiyetin oldu.
Bebek ya kızsa? Bu ülkede bitmeyen kadına karşı şiddetin ilk örneğini daha ya hayata gözünü açmadan anne karnında yediyse… diye düşünürken “kız” olduğunu öğrendim.
Kız çocuklarını genelde erkek çocuklardan daha çok severim. Çoğu defa daha eğlenceli olurlar. Ama bu kez “kız” olarak dünyaya gelecek olmana fazla sevinemedim.
Kızlara, kadınlara hayatı her gün biraz daha dar eden ve cehenneme çeviren bir ülkeye doğacağın için içimi tam nasıl tanımlayacağımı bilemediğim bir burukluk kapladı.
En son en yakın arkadaşımın dünya güzeli bir kız torunu olduğunda bunları düşünmüştüm: Acaba kadın olarak ilerde bu ülkede nasıl bir geleceğe sahip olacak? Bizim çocukluğumuzda, genç kızlığımızda sonuna dek özümsediğimiz ve kanıksadığımız, hiç geri alınmaz ve sorgulanmaz olduğunu düşündüğümüz özgürlük ve eşitlik koşullarına sahip olacak mı?
İstediği gibi giyinebilecek mi?
İstediğiyle, istediği zaman, istediği yere gidebilecek mi?
Bizim aldığımız “eşitlikçi eğitim” ve “eşitlikçi görgüyü” alacak mı? O “eşitlikçi değerleri” toplum nezdinde benimseyebilecek mi?
Kısaca istediği kız ve istediği kadın olmasına izin verilecek mi?
Kadını aşağılamanın, küçültmenin, toplumdan dışlamanın içselleştirildiği, normalleştiği bir ortamda ve toplumda mı büyüyecek yoksa?
Bunları en son üç yaşındaki Ela dünyaya geldiğinde düşünmüştüm.
Manisa’da şimdi evine yakın bir parkta sırf yolda tek başına yürüdüğü/koştuğu/dışarda olduğu için tekme tokat dayak yiyen annenin dramını duyunca yeniden aklıma geldi.

Kadın olduğu için ‘özür dilemek’
Anneciğin baksana seni kurtarmak için sonunda o canavar adamdan özür dilemek zorunda kalmış. Kendisine “Bir daha burada yürüyüş, spor yapmayacaksın!” diye saldıran manyağa; “Özür dilerim!” demek zorunda kalmış. Zavallı, çaresiz, küçük bir çocuk gibi “Bir daha yapmayacağım. Yürümeyeceğim. Hakkını helal et. Senin istediğin gibi olsun!” demiş.
Şiddet zoruyla söylediği bu sözler annene dayak travmasından şimdi daha ağır geliyor. “En çok da özür dilemek zorunda kaldığı için” acı duyduğunu ifade ediyor.
Bir daha orada spor yapamayacağım. Bakkala, markete gitmeyeceğim!” diyor.
Böcek gibi ezilmenin bundan açık bir örneği olur mu?
Kurban Bayramı arifesinde şortu yüzünden otobüste uçan tekmeye maruz kalan Ayşegül Terzi gibi tıpkı.
Ayşegül Terzi de o feci olay sonrasında işe tek başına gidemez olmuştu. “Bu olay öncesinde güçlü bir kızdım” diye konuşmuştu: “Ama kendimi artık güçsüz ve silik hissediyorum”.
İşte böyle doğacak sevgili kız bebek!
Hemcinslerinin günden güne güçlerinden, sahip oldukları haklarından bir şeyler yitirdikleri, geri püskürtülerek silikleştirildikleri, yok edildikleri, yaşam haklarının daraltıldığı bir dünyaya gelmeye hazırlanmaktasın.
Annenin -heyhat!- spor dayağını yaşadığı Manisa’nın medarı iftiharı Bülent Arınç’ın sözleri hâlâ kulağımızda:
Kadın iffetli olacak!” demişti: “Mahrem-namahrem bilecek. Nerede öyle yüzüne baktığımız zaman yüzü hafifçe kızarabilecek, boynunu öne eğebilecek kızlarımız!
Bu sözleriyle dünya medyasında evrenin sayılı “kadın düşmanlarından” ilan edilmişti.
Sen, böyle işte yaptıkları bu destursuz “kadın düşmanı” çıkışlarla nam salan ve ülkenin her türlü ipi kopuk alçaklarına cesaret veren bir “yeni Türkiye”ye doğuyorsun.
Sana umut verecek bir şeyler söyleyebilmeyi, sen büyüyüne dek bu kâbusun geçeceğini, biteceğini söylemeyi, söyleyebilmeyi çok isterdim.
Ama yazık ki önümüze bakarken biz kadınlar için artık fazla bir umut ışığı görmüyorum.
Sana sadece cesaret diliyorum.
Hepimiz gibi cesarete çok ihtiyacın olacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları