17’nin gelişi 16’dan belliydi

02 Ocak 2017 Pazartesi

Üç hafta içinde yaklaşık 100 insanımız terör saldırılarında öldürüldü. AKP Türkiye’sini yönetenler, her seferinde “istikrarımızı bozmak istiyorlar”, “birliğimizi bozmak istiyorlar”, “moralimizi bozmak” istiyorlar gibisinden demeçler veriyorlar. Başka bir gezegende mi yaşıyorlar? Ülkede ne istikrar, ne birlik, umudu ne de bozulacak bir moral kaldı.
Şurası çok açık! Terörist varsa, saldırmaya devam ediyorsa, sorumlu öncelikle teröre yol açan koşulları ortadan kaldırmak için önlem alamayan, vatandaşlarının can güvenliğini sağlayamayan devlet, onu yöneten hükümettir ve de onun beceriksizliklerine bahane uyduran yandaş basın. Son Reina katliamından bu ikisi özellikle sorumlu tutulmalıdır.

Doğrudan, yapısal, simgesel şiddet...
Şiddetin çeşitli biçimleri var. Şiddet doğrudan fiziki olarak, öldürme, yaralama, korkutma, yıldırma amaçlı olarak uygulanabiliyor. Bunların arkasında bir siyasi proje, örgüt ya da yasal bir kurumsal yapılanma (devlet) olabiliyor. Açlık, yoksulluk, cahillik, geleceğe güvensizlik, mutsuzluk üreten toplumsal (ekonomik siyasi) dinamiklerin yarattığı bir yapısal şiddet de söz konusudur.
Şiddet bir de simgesel olarak, elinde siyasi güç, ahlaki, dini otorite olanların demeçleri, medyanın teşhir, hedef gösterme, aşağılama, “ötekileştirerek” yabancılaştırma, “günah keçisi” ilan etme yoluyla, yaşam tarzlarını, bedenleri, düşünceleri, inançları disiplin altına almak, denetlemek, susturmak amacıyla yaptıkları yayınlarla uygulanabiliyor. Tarih bize, siyasal iktidarı elinde tutan kesimin (sınıfın, grubun) istikrarı, etkinliği, en önemlisi meşruiyeti zayıfladıkça, bu şiddet türlerinin kesişmeye giderek birbirini beslemeye başladığını gösteriyor.

... birbirini beslemeye başladı.
AKP, haziran seçimlerimde tek başına hükümet kuramaz duruma düştüğünden, iç ve dış siyasi projeleri tıkanmaya başladığından bu yana, AKP Türkiye’sinde de bu şiddet türleri birbirini beslemeye başladı: Artık bir “kaos ortamından” söz ediyoruz.
Haziran seçimlerinden bu yana meydana gelen saldırılarda 400’den fazla insan öldü, yüzlerce insan yaralandı. Ülke içinde tuhaf bir darbe girişimi yaşandı, gazetemizin yönetimi, yazarları tutuklandı. Geçmişte, FETÖ’cü yargıçlar tarafından tutuklanan Ahmet Şık’ın, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği’nce üç ayrı örgüt, “FETÖ, DHKP-C, PKK propagandası yaptığı” iddiasıyla yeniden tutuklanınca ülke adeta “Absürdistan”a dönüştü. Dış politikada muhteşem bir “U” dönüş yaşandı. Rusya büyükelçisi suikasta kurban gitti. Suriye topraklarında askerlerimizi ölüyor...
Bu sırada, bir ekonomik kriz derinleşiyor. Doların 3.5 TL’nin üstüne çakılıp kalan değeri, sanayiciyi, inşaatçıyı eziyor, enerji maliyetini yükseltiyor. İstanbul, kışın ortasında gaz bulamadığı için günlerde elektriksiz kalıyor. Yılın son günlerinde Bloomberg (etkili ekonomi ve finans sitesi), uluslararası yatırımcılara ilişkin “Herkes Rusya’ya bayılıyor. Türkiye’den mümkün olduğu kadar uzağa kaçmaya çalışıyor!”, “Yükselen piyasalarda siyasal istikrarı olanları tercih ediyorlar” diyordu. Yönetimin en tepesindekilerin, para-döviz- faiz konularında derin iktisat bilgisi şaşkınlıklar yaratıyor. Milli hesaplara yapılan makyaj kimseyi ikna etmediği gibi dünyada alay konusu oluyor.
Siyasal İslamın projesine uymayan her kesimi giderek artan bir hırçınlıkla hedef alan simgesel şiddetin dozunun, yıl sonuna doğru Noel ve yılbaşı konuları üzerinde, Sünni İslamın en radikal, acımasız söylemleriyle, temsili Noel Baba infazlarıyla beslenerek boğucu bir düzeye yükselmesine şahit olurken... Noel Baba kılıklı bir İslamcı terörist, Reina’yı basarak bir katliam gerçekleştirdi... Ama bu, istikrarımızı, birliğimizi, moralimizi bozamayacak; büyük yükselişimizi engelleyemeyecek!!!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları